Fihrist Portre ile her hafta çarşamba günü bir yazarı özel konuk alarak; sanatçının şiirini, hikâyesini veya edebî denemesini sunuyoruz. Eser eşliğinde yazarı da kısaca tanıttığımız Portre ile sanatçı kimliğine kısa bir ışık tutuyoruz.

Kirpiği kirpiğine değmiyor zamanın
Sıkılmaların kaçıncısı bu?
Yılların geçişine yoruyorum
Umut avutmuyor beni
Hevesle başladığım kitabın
Her sayfasında aynı şeyi görüyorum

Eskiden ben
Pek heveslisiydim ıslanmanın
Şimdi ancak pencerenin ardından seyrediyorum
Hissetmenin zeyrek halatları bağlıyor beni
Yağmur camları çatlatmış
Silsem geçer mi?

Kendi kozamı örmüşüm ben
Rutubetli bir tavanın arasında
Uçamam artık istesem de
Çok karanlık
Oysa daha gün ortası
Ben çoktan yarı gece

Çiçeklere su verdim geçen
Balkonda kendini kaybetmiş biri
Rüzgâr iyi gelmemiş, solmasından korktum
Korkuların kaçıncısı bu?
İçeri aldım sonra
O kendini buldu, ben soldum.

– Sanat kavramına odaklandığınızda, zihninizde beliren ilk cümleler nelerdir?

Gözümün gördüğü şey korkutmazdı beni. Sanatsa kimi zaman gözle görülür, kimi zaman sadece elle tutulur, kimi zamansa ele avuca sığmaz bir olgudur. Ben sanatın bendeki tüm hikmetinin gözle görülür olmayışının korkusuna dayandığını düşünüyorum. Sanat, korkutucu olanın tüm cazibesiyle her yeni gün farklı bir keşfin kâşifi tayin ediyor beni. Bambaşka hislerin, görmediğim yahut hiç görmeyeceğim diyarların üzerinde gezdiriyor, delirmeye ramak kalmış bir cesaretin kıyısında beni korkularımla yüzleştiriyor. Çok arzuladıklarım korkutmuştur beni hep. Ne kadar ileri gidebileceğimi, gittiğimde daha fazlasına cüret edebileceğimi bilirim çünkü. Bu korkunun ya da haddinden fazla cesaretin sonunda görürüm ki, gözle görebildiğim yetmez bana. Korkunç olanın peşinden körü körüne ya da göz göre göre gitmem bundandır.

– Sanat kavramına bakışınız, eserlerinize yansıyor mu? Yoksa ürünleriniz, düşünsel olmaktan ziyade içsel ve anlık yansımalarınız mı?

Aslında her iki durum da birbirini tamamlıyor. Sanata dair düşüncelerim, eserlerimin temellerini oluştururken hislerimle de birleşiyor ve sanatımı tamamlıyor. Fakat buna rağmen duvarlarım yok. Sanat bana mümkün kılmak istediğim her imkanı verirken kendi düşüncelerimle bile daraltmak istemem onu. Sevgili Orhan Veli’nin 80 sene önce yaptığı “Yeni Zaman Adamı” tanımıyla çelişirim çünkü o zaman. Temellerini attığım bir yolum var ve o yolda gerektiğinde değişmeye açık bırakıyorum kendimi. Çağın gerisinde kalıp başka anıları yâd etmektense çağı yakalamak ve belki de çağ kapatıp yeni bir çağ açmak… Yazın hayatımda 8.yılımı geçtiğimiz Mayıs ayında doldurdum. Çok çağ açıp çok çağ kapattım, arada çağdışı kaldığım da oldu. Arzuladığım çağı henüz yakalayamadım ama düşünce ile hissi de hiç ayırmadım.

– Sanat adına neler gerçekleştirdiniz, neler gerçekleştirmek istersiniz? Gelecekte çıkarmak istediğiniz ürünler hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Sanat adına gerçekleştirdiğim en büyük şey 2016 yılında yazdığım ilk roman olan Bir Siyasinin Hikâyesi’ni yayımlamaktı. Şüphesiz bu, ben aksini iddia edene kadar gerçekleştirdiğim en büyük şey olacak zira bugünümde olan her şeyi o deli cesaretine borçluyum. O tarihten sonra köşeme çekildim. Edebiyata meylederken önceleri, sonrasında fazlasıyla haşır neşir oldum. 2020 yılında edebiyat kökenli sanat dergisi Darağacı Sanat’ı kurdum. Kökünde edebiyat vardı ama esasında bir sanat dergisi olmalıydı. Yedi sanatı bir araya getirmenin hevesiyle kalkıştığımız bu hareket şimdilerde tatmin edici neticeler veriyor. Yedisi bir yerde de olsa edebiyat her zaman özel.

2022 yılında, ilk romanımdan 6 yıl sonra yeni bir roman yayımladım. İlkinden çok farklı ve bir sonrakiyle de benzer değil. Yenilikçi, modern bir sanatsal görüşüm var ve bu minvalde ilerlemeyi istiyorum. Çilekeş Kardeşler, Fihrist Kitap etiketiyle raflardaki yerini aldı. Aradan geçen 6 yılı kaybolan değil, yoktan var edilen yıllar olarak gördüğüm için keyfim yerinde. Sanatsal faaliyet planlamalarımın sonunun olmadığını söyleyebilirim. Ancak yakın vadede edebiyata adım attığım şiir türünde bir kitap ve entelektüel bir roman hazırlığım var.

– Edebiyatın hem roman hem de şiir dalında eserleriniz var. İki türde de eserler vermenizin özel bir amacı var mı?

Edebiyata şiir yazarak başlamıştım. Ancak sonrasında bu şiirler yavaş yavaş düzyazıya, ardından romana kaymaya başladı. Açıkçası bu soruyu tek bir türde eser vermeyi isteyenlere yöneltmek daha doğru olur zira ben kendimi yazar ya da şair olarak değil, bir edebiyatçı, bir sanatçı olarak tanımlamayı daha uygun buluyorum. Şiir de, roman da, deneme de edebiyatın birer türü ve her birinin de bende farklı anlamları var. Şiir şahsidir her şeyden önce. Diğerleri sonra gelir hep. Ben şiir yazdığımda barıştım küs olduklarımla. Ancak şiir yazdığımda duyabildim bastığım su birikintisinden çıkan çığlığı. Bu bağlamda şiirin yeri ayrıdır. Ancak hayatın içinde gezinirken cebimde biriktirdiğim öyküler var ve bunlar ancak ben onları anlatırsam yaşayacak. Aksini istemezdim.

– Sosyopolitik ürünlerinizde mizah unsurları kullanmanız söylemek istediklerinizi yumuşatmak amacıyla kullanılan bir yöntem mi? Yoksa bu sizin kurmaca görüşünüzle ilgili mi?

Roman, sanatsal bir türdür. Sanatın olduğu yerde böyle bir yaklaşım mümkün değildir. Propagandavari toplumcu-gerçekçiliğe karşıyım. Bir dönem yaptım ama önceki sorularda da dillendirdiğim gibi Sevgili Berat; değişmeye, gelişmeye açık bir yeni zaman adamı olmaya gayret ediyorum. Mizah benim bir sığınma alanım ya da geliştirdiğim bir koruma mekanizmam değil. Zaten mizah tür olarak bu kalıba uygun da değil. Mizah, yanlışın eleştirisidir. Ancak sanatsal bir güdüyle yapılan eleştiridir. Öteki türlüsü yapıtı sanattan, kalemi yazarlıktan uzaklaştırır.

1999 yılında İstanbul’da doğdum. Marmara Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü okudum. 2016 yılında ilk romanım Bir Siyasinin Hikâyesi’ni yayımladım. 2020 yılında edebiyat kökenli sanat dergisi Darağacı Sanat’ı kurdum. 2022’nin Mayıs ayında yeni romanım Çilekeş Kardeşler raflardaki yerini aldı. Şimdilerde Fihrist Kitap’ta editör olarak çalışmaktayım. Hayatımı okuyarak ve yazarak kazanıyorum.

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol