metali yonttum
medenileşmemiş hisler için
bir kabile yarattım aşkım ve acılarımdan gayrı,
ki öyle zamanlar sindi içime
öyle kısrak güreşleri parlayan tınım
-yankılandıkça medenileşiyorum-
değdikçe yüzümüze kavruk toprak
sahip çıkıyorum yoksunluklarıma,
adım benim çelik siniri
ve yorgunluğu zamanın
yılmadım gerçeğe bilenmekten
keskinleştirmedi dilimi
köreltti bir kesikle çağlayacak
kanın hızını.
kanın hızı mı olur
kan hızlı mı olur
kan, benim kanım
pek yavaş akar.
az çoktan yeğdir
demek gibi bir şey yaşamak
yarattıkça biriktiren bir tanrının kuluyum
tortu gibi çöküşü vardır acının
çalkalandıkça savrulan, acım benim.
öyle kısrak güreşleri yaralayan ruhum
bedenden çıktıkça aza tamah ediyorum
çünkü yaşamak azdırıyor nutkumu
çıldırıyorum düşük yapmaktan
kullanılmaktan
-köşe başlarında-
ilintiliyorum cebime bir çiçek
güzel sözlü bir beyaz yakalıyım
masumum elbet,
pişmanım
böyle demek yeterli değil miydi
kirli ellerini pak etmek için
her mesaide, buradan kırmızı yakaya geçiş
mümkün elbet.
kanın hızı mı olur
kan senin kanınsa evet
ten seninkiyse lezzetsiz
adalet, milyoncuda satılır
ve bekaret sadece boyadır
salt aklın lekesini kapatan.
bereket bereket bereket.
– Sanat kavramına odaklandığınızda, zihninizde beliren ilk cümleler nelerdir?
–“Eşyanın durağanlık kabiliyetine sahip olması” şeklinde ifade edebilirim. Kabiliyet sık kullandığım bir kelimedir. Etimolojik olarak “olabilirlik” demek çok yanlış olmaz. Aslında sanatın, zihnimde bir olabilirlik sürecinin yansıması olduğunu söyleyebilirim. Eşya ise (buna kainatta canlı cansız her şey diyorum) eser üreticiye sunulmuş bir ikramdır, şahsi düşünceme göre.
– Sanat kavramına bakışınız, eserlerinize yansıyor mu? Yoksa ürünleriniz, düşünsel olmaktan ziyade içsel ve anlık yansımalarınız mı?
-Kesinlikle yansıyor. Eserlerimin dili güncele göre daha ağırdır. Edebiyat ortamına ilk girdiğim zaman, bu dildeki ağırlık beni epey zorlamıştır. Zamanla bu durumu aştığımı düşünüyorum. Ürünler son evresine ulaşmadan önce, uzun bir çalışma sürecini ve yoğun bir düşünsel altyapıyı baz alıyor. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Okuyucunun biraz emek sarf ederek şiirin özüne ulaşmasını temenni ederim her zaman. Son olarak, içsel bir öykünme şiirin özünde mevcuttur tabii ama bu tek başına yeterli değildir.
– Sanat adına neler gerçekleştirdiniz, neler gerçekleştirmek istersiniz?Gelecekte çıkarmak istediğiniz ürünler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
-Her şeyden önce iyi eserler, şiirler ortaya çıkartmaya çalıştım. Başarılı olup olamadığıma ise okuyucu cevap verecektir tabii ki. Bunun dışında kısa bir tiyatro serüvenim de oldu ama yazmak, her zaman daha iyi geldi bana. Dergilere elimden geldiği ölçüde eser göndermeye çalışıyorum ve kötü olmayacak düzeyde de bu zamana kadar bunu gerçekleştirdim. İlerisi için ise bir kitap dosyası düşüncem var. Aslında bu zamana değin, iki dosya neredeyse bitti ama tatmin etmediği için onları ortadan kaldırdım. İyi bir şiir dosyasıyla camiaya sağlam bir adım atmak ve tabii ki daha da ileride farklı alanlarda eser üretmek istiyorum.
1996 Konya/Beyşehir doğumlu.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tarih Bölümü Yüksek Lisans öğrencisi.
Şiirleri; Parende Dergisi (Ocak-2016), Seyyar Edebiyat Dergisi (Ağustos – Eylül 2016) ve Dergi Faraza (Haziran 2017), Ankararınca Dergi (Ağustos 2018), Lirik Dergi (Eylül-Ekim 2018), Net Dergi (7 Şubat 2019), Babylon Dergi (Nisan 2019), Serzeniş Fanzin (Ekim 2019), Sin Edebiyat Dergisi (Kasım-Aralık 2019), Lümpen Dergi (Şubat-Mart 2020), Eliz Edebiyat Dergisi (Nisan 2020), Şehir Dergisi (Haziran 2020) ve (Ağustos 2020) sayılarında yayımlanmıştır.