Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Toplumsal Gerçekçi Edebiyatta Fosforlu Cevriye Romanı ve “Beni Öldürmek İsteyen Muhteşem Hayat” Adlı Hikâye Odağında “Kadın” İmgesi Üzerinden Toplumsal Cinsiyet Rollerinde Bilinç

Yazar: Ayşe Esengül Demirkan

Giriş

Toplumcu gerçekçilik, Marksist ideoloji üzerine şekillendirilmiş bir kuramdır. Her dönemin içinde bulunduğu sosyal ve siyasal şartlar ve bu şartların beraberinde getirdiği akımlar edebiyatı da doğrudan etkilemektedir. Marksist söylemlerin edebiyata getirdiği estetik kaygı: “gerçeklik” olarak okunabilmektedir. Marksizm’e göre; gerçeklik, tanımlanıp anlaşılabilmektedir( Bressler, 2017: 270-275). Bahsi geçen gerçeklik, gördüğümüz ve bildiğimiz dünya, toplumsal ve ekonomik koşulların paralelinde sınıf mücadeleleri ve çatışmalarıyla dolu; üstyapının altyapıyı şekillendirdiği, herkes için erişilebilir fırsatların eşit olmadığı sınıflı bir toplumun gerçekliğidir. Sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik gerçeklikler yoksul ve ötekileştirilmiş insan kesimleri üzerinde tesirini daha şiddetle göstermekle beraber bilhassa bu baskı kadınlar üzerinde daha da yoğun görünmektedir.   

Her iki yazar da bu toplumsal meseleleri eserlerinde kaleme almışlardır. Toplumsal mesele dinamiklerinin atmosferini, gündelik hayatın içinden seçtikleri sıradan kişilikli kadın karakterler aracılığıyla okuyucuya sunmaktadırlar. Değişen sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik koşullarda temel mesele yaşam meselesidir. Hayatta kalmak, tutunmak için verilen bir var olma mücadelesi göze çarpmaktadır. 

Romanın yazıldığı sosyal-tarihsel koşullar bize roman olgusunda çağın sanatını uydurma değil de gerçek bir çerçeve içinde görebilmek için her şeyden önce, o çağın toplumsal koşullarını, akımlarını ve çelişmelerini, sınıf ilişkilerini ve çatışmalarını, bunların sonucu olan dinsel, düşünsel ve siyasal düşünceleri incelememiz gerektiği yönünde yol gösterici olabilmektedir (Fischer, 1993: 148-149). Suat Derviş ve Mine Söğüt gazeteci kimlikleriyle sokaklarda yapmış oldukları röportajları sayesinde karşılaştıkları insan manzaralarında toplumu gözlemleme ve deneyimleme şansını elde etmiş ve bu gözlemlerini de doğrudan kaleme alarak yazıya aktarmışlardır. 

Gelenekçi Ahlakın “ Günahkârları”: Cevriyeler

Fosforlu Cevriye romanı, sosyo-kültürel yapıyı Cevriye adlı kadın karakter üzerinden verirken kadın temsilleri anlamında da geniş bir içeriğe sahiptir. Roman, Cevriye’nin bilincine odaklanarak onun bakış açısından yazılmıştır. Cevriye hayatını, hayat kadınlığı yaparak kazanmak zorunda kalan bir sokak kadını olmasının yanında o aslında bir sokak çocuğudur. Evi olmayan, annesini ve babasını hatırlamayan sadece yaşamaya çalışan bir insandır. İçinde bulunduğu çevrenin normlarına uymakta ve o çevreye ait olan ancak genel norm kurallarına aykırı olan her şeyi kendince bir ahlak bilinci ile yapmaktadır. “Şu eroin işinde zerrece günahı yoktu. Çopur Veli yok mu? Nasıl paketleri eline sıkıştırıp kaçmıştı! Fosforlu ne olduğunu anlamadan, karşısına “aynasızlar” dikilivermişti. 

“Ver o paketleri!” 

“Hangi paketleri?” 

“Elindekileri!” 

“Onlar benim değil ki!”

 “Ya kimin?” 

“Bana verdiler, şimdi biri verdi, kaçtı.” 

Nihayet insanın haysiyeti, insanlığı, namusu, şerefi vardı. Şunu bunu ele verir, her gördüğünü karakola, muavinlere, köşede bekçilere, caddede taharriye anlatırsa, bu İstanbul sokakları insana zindan olur!” (Derviş, 24). Cevriye, sokak ahlakının normları gereği gerçek suçluyu ele vermemiştir. 

Fosforlu Cevriye romanı İstanbul gibi kozmopolit bir şehirde geçmektedir. Şehrin çok katmanlı, çok sesli insan yapısı içerisinde özellikle Suat Derviş’in “köprü altı insanları” olarak nitelendirilen altyapıya ait insanların hayat hikâyelerini anlatmayı tercih etmiş olması gerçekçilik ve inandırıcılık etkisini artırmaktadır. Cevriye, doğanın doğurduğu bir çocuk gibi doğal bir karakterdir. Gökyüzü annesi, deniz ise sanki babası gibidir. Kullandığı dil sokağın dilidir. Altyapıyı oluşturan “küçük insan” olarak nitelendirilen insanların, kendi aralarında geliştirdikleri bu yapay dil, bir nevi korunmak ya da gizlenmek için oluşturulmuş gibidir. “ ‘Doğal durum ’da yaşayan ‘doğal insan’ özgürdü, tek başınaydı, iyilik ve kötülük kavramlarından habersiz, masum ve mutluydu” (Moran, 2021: 33). 

  Roman, Cevriye’nin bilincinde şekillenir ve Cevriye’nin ölümü ile de sonlanır. Cevriye’nin bilincinde geriye dönüş (flashback) tekniği kullanılarak gidilen anılarında Cevriye ile yeniden büyürüz. Bu büyüme; Cevriye karakterini bir kadın olarak âşık olduğu erkek sayesinde bir olgunlaşma sürecine tabii tutmaktadır. Her ne kadar, Cevriye geçimini hayat kadınlığı yaparak sağlasa da o “köprü altı çocuğu” olmaktan kurtulamamış bir çocuktur. Genel ahlaki değerlere aykırı bir iş yapıyor olsa da Cevriye’nin ahlak anlayışına ve doğrusu inandığına göre bu doğaldır ve onun için doğrudur. Sokaklarda yaşamak, evsiz bir kadın olarak annesiz, babasız yani “yersiz yurtsuz” var olmaya çalışmak, erkek hegemonyasının altında bir zorunluluk olarak gelişen bir sürecin içinde kendini bulmakla sonuçlanmıştır. 

İlkel ahlakın başlıca kaynaklarından biri “tabu” dur. Tabular üzerine kurulu ahlak formları, uygar toplumlarda pek az insan tarafından farkında olduğundan çok daha az oranda geçerliliğini sürdürmüştür ( Russel, 2021: 35-36). Tabusal bir ahlak kusursuz bir doğruluğa ya da mükemmelliğe sahip değildir. Herodotos’un aktardığı kadarıyla Alyattes’inTümülüs biçimindeki mezar yerlerinin üzerinde bulunan yazıtta, Tümülüs yapımına katkı sağlayanlar arasında hayat kadınlarının birinci sırada olduğu belirtilmiştir ( Dorga, 2013: 259). Tabusal ahlak dediğimiz şey aslında hangi epigenetik yaşanmışlıkların bir sonucudur. Sorulması ve ziyade cevaplanması gereken bir sorundur. Uygun güven ortamı bulduğunda farklı bir bilinçle Cevriye bizi karşılamaktadır. Öznel gerçekliği ile dış gerçekliği arasında sıkışan “kadın” dayatmaların içinde kimlik edindiği kişiliğini yabancılaştırmaktadır. Yaşamı, yaşamayı seven her şeye rağmen hayata olumlu yönleriyle bakmayı başaran bir kadındır Cevriye. Benimseme ve sahip olma arzusu, ait olma dürtüsü, onun aslında en belirgin ölçüde aradığı kimliğidir. Bir çocuk korunmaya, sarılmaya ve şefkate ihtiyaç duyar. Cevriye, adını dahi bilmediği bir adama âşık oluncaya kadar bu tür çocuksu duygulardan yoksun kalmıştır. “Kadın” kimliği altında saklı kalan çocuk ruhu bu adama duyduğu aşk ile birlikte büyümüş, bilinçlenmiştir. Bunu, roman boyu süren Cevriye’nin geçmişine ait anılarını sorgularken ve bu sorgulamalar ile yaptığı kıyaslamalar neticesinde gözlemlemekteyiz. 

Cevriye, yaşamı bütün olumsuzluklarına rağmen ne kadar sevse de sevdiği adamın ruhundaki ağırlığı daha baskın çıkmaktadır. Bir kadın olarak, kadınlığı karşısında bulunduğu toplumun normlarına ayak uyduran Cevriye, sevdiği adam için çıktığı yolda hayatını kaybetmiştir. O, bu yolculukta çocuk ruhunu büyütmüş, kadın kimliğini bilinçlendirmiş, şartlarına uyum sağlamış, hegemonyanın baskısına direnmiş güçlü ve masum bir insandır. 

Kadını Öldüren: Muhteşem Hayat

Mine Söğüt’ün, Deli Kadın Hikâyeleri adlı eserinin içinde yer alan “Beni Öldürmek İsteyen Muhteşem Hayat” adlı hikâyesinin ana karakteri yaşlı bir kadındır. Hayatın tüm zorluklarıyla delirmenin sınırında yaşamakta, yaşamaya çalışmakta olan bir kadının ölümüne yakın bir anını konu edindiği hikâyede; yaşlı kadının yaşadığı anıları hatırladığı kadarıyla parçalar halinde aktarmasıyla karşımıza çıkan durum “parçalanmış bellek”tir. Yaşlı kadının, bilincini rahatsız eden ve sürekli kurcalamasına neden olan bazı sorunlar vardır. Sürekli ölümden, ölen çocuklarından, ezbere bildiği şarkılardan bahseden kadın ölmekten korkmaktadır. Ölüme duyduğu korku ile kendini aklama ve arınma isteğinde anıları bilincinden dışarı çıkmaya çalışmaktadır. 

Yaşlı kadın, birçok çocuğa sahiptir. O, bütün masum olarak addedilen çocukları ve yaşamlarını kendi yaşamı gibi içselleştirmiş ve benimsemiştir. Her biri içinde bir boşluk açmış, kendi yaşamına karşı muğlaklaşmıştır. Bir kadın olarak, var olmaya çalışmış bunu yaparken de şarkılara sarılmıştır. Aidiyeti şarkılarda ve tüm masum çocuklarda bulmuştur. Bilinci ile sürekli kavga halinde olan kadın bastırdığı duygularını bilinç düzeyine çıkarmak ister fakat bunu yaparken zorlanır çünkü o yaşadığı acılar ve bunalımları neticesinde benliğini unutmuştur.

Sonuç

Türk edebiyatında, toplumcu gerçekçi eserler olarak değerlendirilebilecek Suat Derviş’in Fosforlu Cevriye adlı romanını ve Mine Söğüt’ün “Beni Öldürmek İsteyen Muhteşem Hayat” adlı hikâyesini toplumsal cinsiyet rollerinde “kadın” imgesi üzerinden değerlendirmeye çalışarak kadın karakterlerin analizlerini yaparken bilinçleri ve yaşamları arasındaki uyumlu bağı toplumsal koşulları beraberinde irdeleyerek bilinç seviyelerindeki değişimi ortaya koymayı amaçladık. 

Her iki yazarın da ayak bastığı zemin, toplum içindeki kadının yeri olması nedeniyle tüm toplumsal dönüşümlerin bireysel dönüşümlerle iç içe geçtiğini vurgulayarak, özellikle kadın misyonu üzerinden var olma, hayatta kalma, hayata tutunma gayreti içinde olan kadınların zihin dünyalarının nasıl şekillenip geliştiğini ve bilinçlendiğini açıkladık. 

Kaynakça 

Bressler, Charles E. Yazınsal Eleştiri. Ankara: Birleşik Yayınları, 2017.

Derviş, Suat. Fosforlu Cevriye. İstanbul: İthaki Yayınları, 2022.

Eagleton, Terry. Edebiyat Kuramı Giriş. Çev. Tuncay Birkan. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2018.

Moran, Berna. Edebiyat Kuramları ve Eleştiri. İstanbul: İletişim Yayınları, 2020.

—. Türk Romanına Eleştirel Bakış 2. İstanbul: İletişim Yayınları, 2021.

—. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3. İstanbul: İletişim Yayınları, 2021.

Oktay, Ahmet. Toplumcu Gerçekçiliğin Kaynakları. İstanbul: Everest Yayınları, 2003.

Russell, Bertrand. Etik, Toplum, Siyaset. İstanbul: Say Yayınları, 2021.

Söğüt, Mine. Deli Kadın Hikayeleri. İstanbul: Can Yayınevi, 2022.

Şan, Mustafa Kemal. Toplumsal Gerçeklik ve Roman. Ankara: Pruva Yayınları, 2020.

1. demirkanayseesengı[email protected]

2. Lidya İmparatorluğunu kuran kral.

3. Bknz. Ozan Erdem Canak, Bilinç Dışı, 2021.

 

Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol