Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Güvercinin Kayıp Gerdanlığı, Şehzade Naci Billah ile Şâhide ve Bamsı Beyrek Eserlerinde Aşk Yolculuğunun İncelenmesi

Yazar: Özgür Koçoğlu

Güvercinin Kayıp gerdanlığı, Şehzade Naci Billah ile Şahide ve Bamsı Beyrek eserleri, aşk bağlamında incelendiğinde oldukça önemli eserlerdir. Bu eserler bizlere hem dünyevi aşkın hem de ilahi aşkın sınavlarla dolu serüvenini aktarmaktadır. Bu çalışmada, eserlerde verilmiş olan aşk serüvenini ortaya çıkartmak amaçlanmıştır. Çalışmamızda bu eserlerde kapalı bir biçimde verilmiş olan, aşk yolculuğundaki ortak noktalara ve farklı noktalara değindik. Bunu yaparken, eserleri hem tasavvufi bağlamda hem de sevgiliye somut olarak ulaşabildiğimiz aşk bağlamında değerlendirmiş olduk. 

Eserleri ayrı başlıklar altında inceledik ve çalışmayı beş bölüme ayırdık. Birinci bölümde, aşkın genel tanımı, edebiyattaki yeri ve evrilişini verdik. İkinci bölümde, Güvercinin Kayıp Gerdanlığı filmini inceledik. Üçüncü bölümde, Şehzade Naci Billah ile Şâhide hikayesini inceledik. Dördüncü bölümde, Bamsı Beyrek hikayesini inceledik. Beşinci bölümde ise üç eserde de ortak olan, aşk habercilerinden bahsettik ve bir sonuç elde etmiş olduk.

Giriş

“Aşk öyle bir kimyadır ki, o ancak can madeninde bulunur. O öyle bir cevherdir ki, kaynağı sadece Allah Teâlâ’dır. İnsanın yaratılış gayesi, seyr-i cemâl ve kesb-i kemâldir. Kamil insan baktığı her yerde bu ilâhi hikmeti ve ulvi güzelliği gören kimsedir” (Soysaldı, 188). Aşk insanı olgunlaştırmaktadır, tabiri caizse, pişirmektedir. Allah vergisi olan bu nimetin kıymetini bilenler ise eserdeki kahramanlarımız gibi sınava tabii tutulmaktadır. Aşkın tanımı her insanda farklı olsa bile, esasında çıkılan yol aynıdır. Aşk, zordur ve sabır istemektedir. İşte, bu sabır sınavından geçenler, aşkların en zor olanına, yani ilahi aşka erişmektedir. Eserlerdeki kahramanlarımız da esasında, sabır sınavına tutulmaya hak kazanan cesur kimselerdir. Cesaret ve aşk, genellikle birlikte işlenmektedir. İncelemiş olduğumuz eserlerde de bu durum böyledir.

Aşkın Fizikten Metafiziğe Evrilişi

“Karşı cinsten insanların ileri düzeyde bağlılığını, âşık olanın onsuz olunmazlığını anlatan aşk duygusu ve kelimesi insan kadar eskidir. Hatta denebilir ki, şayet aşk olmasaydı edebiyat gibi bir etkinlik de olmayacaktı ya da olsa bile eksik kalacaktı. Bu nedenle trajik aşk öyküleri üzerine bina edilen bir edebiyattan söz edilebilir. Böylece bu aşk öyküleriyle ilgili çok sayıda efsane ortaya çıkmakta insanın bu tecrübesi başka bir tecrübe olan edebiyat alanına zenginlik katmaktadır. Kültürümüzdeki aşk öykülerinin büyük çoğunluğu vuslat gerçekleşmeyince iki cins arasındaki aşk olmaktan çıkmakta, beşerî aşktan çıkıp, ilahi bir aşk niteliğine bürünmektedir. Böylece fizikten metafiziğe evrilmekte olan bir aşk ortaya çıkmaktadır. Bu aşk öykülerine kültür tarihimizde rastlanmaktadır: Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin; Tahir ile Zühre vb.” (Çiçek, 226)

Güvercinin Kayıp Gerdanlığı

Belki de dini ve aşkı birlikte işleyen bir film izlemek istese insan, akla ilk gelecek olan film, Güvercinin Kayıp Gerdanlığı filmidir. Öncelikle bu filmde aşk nasıl işlenmiştir? sorusuna bir cevap verecek olursak, şöyle cevap verilebilir:

“Allah aşkı insanın başına getirdikten sonra, insanı sosyal alanda bir sorumluluk almaya davet eder, kısacası ona özgürlük verir. Bu özgürlük gerçekte Allah’ın huzurunda sorguya çekilme bilincinin eşlik ettiği son derece sınırlı bir özgürlüktür. İşte eserde yer alan aşka dair tüm tahliller ve anlatılar sosyal alanda insana verilen sınırlı özgürlüğün bir anlatısından ibarettirler.” (Tatar, 148)

Yönetmen Nasır Hemir

Güvercinin Kayıp Gerdanlığı filminde, Hasan isimli baş karakter, aşkın altmış ismini aramakta ve yalnızca bir sayfasına ulaşabildiği bir kitap dolayısıyla hiç görmediği Semerkand prensesine âşık olmaktadır. Filmin başlangıcında âşık olduğu kişi Leyla’dır; fakat Hasan, Leyla’ya duygularını açabilecek cesarete sahip değildir. Hasan, güvercinlerin bulunduğu odaya gidip, Leyla’nın bulunduğu cennet gibi bahçeyi sürekli olarak gözetlemektedir. Hasan, aşkın otuz beş ismini bulduğunda, isimleri, bu arayışta eline geçen narın üzerine yazmaktadır. Burada aşkın anlamının, nar meyvesinin üzerine yazılmasının sebebi ise nar meyvesinin Kuran-ı Kerim’de geçmesidir. “Çardaklı ve çardaksız bahçeler meydana getiren, tatları birbirinden farklı hurmalar ve ekinler, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytinler ve narlar yaratan O’dur. Ürün verdiğinde ürününden yiyin ve hasad gününde de hakkını verin. İsraf da etmeyin. Çünkü O israf edenleri sevmez” (Enam, 141). Aynı zamanda bu meyveler, yine İslam dini ile bağlantılı olarak, Türk kültüründe de önemli bir yere sahiptir. “Türk kültüründe meyve, mimarîde, hat sanatında, minyatürlerde, ahşap sanatında, maden sanatında, çini sanatında, seccadelerde, peşkirlerde, oyalarda, yazmalarda, işlemelerde, halk resimlerinde, mezar taşlarında sevilerek kullanılan bir unsur olmuştur” (Özsayıner, 88). Kısaca, nar motifinin önemini bu şekilde vurgulayabiliriz. Konumuza geri dönecek olursak, nar, Zin aracılığı ile Leyla’nın eline geçmektedir. Yani Hasan’ın bu arayışına tanıklık eden ilk kişi, Leyla’dır. Leyla, Hasan’ın dünyevi aşkıdır. Leyla ve Hasan, film boyunca yüz yüze gelmemektedir. Bunun içinde aralarında herhangi bir sohbet geçmemektedir. Hasan, bu arayışı sürdürmeye devam ettikçe, okumuş olduğu hikâyede ismi geçen Semerkand prensesini görmeye başlamakta ve onunla olan muhabbetini oldukça ileriye taşımaktadır. Yani Hasan, bu arayışa dünyevi aşk ile başlamış; fakat aşkın sırlarına eriştikçe, manevi aşk ile karşılaşmıştır. Buradaki önemli husus, Hasan’ın bu aşk yolculuğunda Leyla’ya ulaşamaması, ilk ve son ulaştığı noktanın manevi aşk olmasıdır.

 

Şehzade Naci Billah ile Şâhide Hikayesi

Şehzade Naci Billah ile Şâhide hikayesinde de dünyevi olan aşktan, manevi olan aşka ulaşmayı görmekteyiz. Bu hikâyede Naci, Şahide’ye ulaşmak için birçok sınavdan geçmek zorundadır. Onun, aşka giden bu yolda, ilk yardımcısı ilimdir. Tasavvuf çerçevesinde ilahi aşka ulaşmak için nefis mertebelerinin aşılması gerekmektedir. Sûfîlere göre nefis aslında bir tanedir. Ancak bu tek olan nefsin birçok sıfatları vardır. Bu tek olan nefis, Kur’an-ı Kerimde de belirtildiği şekilde terbiye edilmeden önce “Emmâre” (Yusuf, 12/53), tevbe edip günahlarından pişmanlık duyunca “Levvâme” (Kıyamet, 75/ 2), kendisine, işlediği günahlar ve takvası ilham edilince “Mülhime” (Şems, 91/8), olgunlaşıp itminana erince “Mutmainne” (Fecr, 89/27), Allah’tan razı olunca “Râziye” (Fecr, 89/28), Allah kendisinden razı olunca “Marziyye” (Fecr, 89/28) ve fena makamına ulaşıp benliğinden kurtulunca da “Kâmile” olarak isimlendirilir. Naci, hikâyenin başında ilim öğrenme merakından dolayı hastalanmaktadır ve ilmine çok güvenmektedir. Aslında bu hastalık kibirdir ve kibir hastalığından ötürü iblis, Allah’ın (c.c) ona bahşetmiş olduğu makamdan olmuştur. “Dedi ki: Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” (Sad, 76). “(Allah) Dedi ki: Öyleyse oradan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın” (Sad, 77). 

   

Bu ilimden kaynaklı kibrin, ilk nefis mertebesi olan nefs-i emmareyi temsil etmesi amacıyla hikâyede yer aldığı aşikârdır. Naci, bu yolculuğa, aşkın anlamını aramak için çıkmasada, ulaşacağı dünyevi aşk, onun ilahi aşka ulaşmasını da sağlayacaktır. Naci, sürekli olarak sınavlara tabii tutulmaktadır; fakat kader ona yardım etmektedir. Aslında bu yolculukta gördüğü şeyler, ona acizliğini hatırlatmak içindir. Naci bir hükümdarın oğludur, yediği önünde yemediği arkasındadır ve her şeyi dünyevi olandan ibaret sanmaktadır. Onu pişirecek şey aşktır. Ancak bu aşk ilk olarak dünyevi aşk olmalıdır ki manevi olana ulaşabilsin. Naci, Şeyhi ile karşılaşana kadar her şeyi kendi dünyası için arzulamaktadır. Aslında dünya nankördür, insan onun peşinden koştukça, dünya insandan kaçmaktadır. Naci de Şeyhi ile tanışınca dünyayı kovalamayı bırakmaktadır. Bıraktığı noktada, yıkılmış olan dünyası, ona tekrar bahşedilmektedir. Aşkı öyle kuvvetlenmektedir ki âşık olmayanları da bu aşk yolcuğunun içine dahil etmek istemektedir; fakat şeyhi, bu yolda yalnızca samimi olanların bulanması gerektiğine, Naci’yi ikna etmektedir.

Bamsı Beyrek Hikâyesi

Bamsı Beyrek hikayesinde de çileli bir aşk yolculuğu görmekteyiz. Yine karakterimiz kendisini ailesine ve beşik kertmesi olan Banu Çiçek’e (âşık olduğu kadına) kanıtlamak zorundadır. Filmdeki ve hikayelerdeki göze çarpan en ortak nokta, sevilenin, seveni zorlu bir sınava tabii tutmasıdır. Bu hikâyede de aşkın ölçüsü, sınavlar karşısında gösterilen sabırdır. Aşk, insana sabretmek için bir sebep vermektedir. Bamsı Beyrek’te aşk sayesinde ihanet ve tutsaklık gibi insanı gerçek manada yıpratacak ve sabrını tüketecek zorluklara baş gelmektedir. Bu eserde incelemiş olduğumuz aşk ögesi, diğer incelemiş olduğumuz iki esere göre daha sönük kalmaktadır. Diğer iki eser tamamen aşk üzerine kuruluyken, Bamsı Beyrek hikayesinde, daha çok kahramanlık ön plandadır ama tabii ki bu kahramanlık aşk ögesi üzerine kurulmuştur.

Aşkın Habercileri

Üç eserde de ortak bir görev görmekteyiz. Bahsetmiş olduğumuz bu görev, aşkın haberciliğidir. Güvercinin Kayıp Gerdanlığı filminde, aşkın haberciliğini üstlenen kişi Zin isimli çocuktur. Muhayyelat’ın Üçüncü Hayal kısmındaki, Şehzade Naci Billah ile Şâhide hikayesinde dünyevi aşkın habercisi, Naci’nin babasının hoşsohbet için görevlendirdiği herhangi bir karakterdir ve ismi belli değildir. Manevi aşkın haberciliğini üstlenen kişi ise Şeyhtir. Bamsı Beyrek hikayesinde ise bu görevi üstlenen kişi Dede Korkut’un kendisidir. Aslında aşkın haberciliğini üstlenen görevlileri, bazı peygamberlerin hayatında da görmekteyiz. Örneğin:

Hz. Muhhamed’in (S.A.V) haberciliğini üstlenen Cebrâil’dir. Hz. Musa’nın (a.s.) habercisi Hızır’dır. Bu doğrultuda aşk bir ulağa ihtiyaç duymaktadır. İşte tasavvufta da bu görevi üstlenen kişi mürşittir. Bu durum bize şunu göstermektedir: Temelde bu üç eser, aşk yolculuğundaki bu süreçte, bir rehberin (haberci ya da rehber) olması gerektiği fikrini bizlere aşılamaktadır.

Sonuç

Eserlerden de anlayacağımız üzere, sabır, aşk yolculuğundaki kahramanlarımızın en önemli özelliğidir. Geçen zaman ve buna karşı gösterilen sabır, kahramanlarımızı olgunlaştırmaktadır. Aşk yolculuğundaki bir diğer kavram esarettir. Kahraman, bu yolculukta, esir düşebilmektedir. Burada yine, sabır meselesi devreye girmektedir. Aslında, bu eserlerden yola çıkarak, sabrı bir dosta ve bir bineğe benzetebiliriz. Yolcu sabırlı ise bir bineği ve bir dostu var gibidir. Yolcu sabırsız ise bir bineği ve bir dostu yok gibidir. Bu ikisinin, uzun bir yolculukta yaratacağı avantaj, oldukça bariz bir şekilde ortadadır. İşte, cesarette yolcunun silahı, kılıcı gibidir. Kılıç, her daim elde dolaştırılmamaktadır. Kınında durmaktadır ve lazım olduğunda kullanılmaktadır. Binek ve dost, yolcuya, aşk kapısından içeriye girinceye kadar yardım etmektedir. Kılıç ise yolcunun bineğini, dostunu ve varacağı yere karşı duyduğu hayalleri korumak için gerekmektedir. Yolcunun ilk ulaşacağı yer, dünyevi aşk durağıdır. İkincisi ise bir durak değildir, yolcunun asıl ulaşması gereken yerdir. İlk iki eserde kahramanlarımız, dünyevi aşk durağında takılıp kalmamaktadır. O durak, kahramanlara, yolcuğun geri kalanın haritasını vermektedir. Oradaki durak, haritayı vermek için hazırlanmış, güzelliklerle dolu bir seraptır. Kahraman, bunun bir serap olduğunu fark eder ve haritayı ulaktan alıp yola devam ederse, ilk iki eserdeki gibi manevi aşkı bulmaktadır; ama eğer fark etmezse, Bamsı Beyrek gibi Banu Çiçek’ine kavuşmanın sarhoşluğu ile bir serapta yaşamaya devam etmektedir.

Öncelikle çalışmamıza aşkın tanımını, edebiyattaki yerini ve evrilişini anlatarak başladık. Bunu anlatırken, eserlerin vermek istediği aşk tanımını kullandık. Daha sonra Güvercinin Kayıp gerdanlığı filmine göz attık ve orada, dünyevi aşktan, ilahi aşka giden yolculuğu anlatmış olduk. İkinci eserimiz olan Şehzade Naci Billah ile Şâhide hikayesinde de dünyevi olan aşktan, manevi olan aşka gidişin aşamaları nasıl verilmiş? Sorusuna cevap vermiş olduk. Bu iki eserin ortak noktasını, aşkın ilk durağının, dünyevi aşk olması olarak belirledik. Üçüncü eserimiz, Bamsı Beyrek hikayesinde ise manevi aşk kavramının var olmadığını, yalnızca dünyevi aşkı anlattığını belirlemiş olduk. Üçüncü eserimizde, ilk iki esere nazaran bir fark olsa bile sabır, esaret ve cesaret gibi kavramların, üç eserde de ortak bir yapıya sahip olduğunu görmüş olduk. Aşkın habercileri başlığı altında, yine üç eserde ortak olan bir aşk hikayesi (aşk yolculuğu) unsuru bulmuş olduk; sonuç olarak, üç eserde de aşk yolculuğunun ortak unsurlar ile anlatılması bir tesadüf değildir ve bu eserlerin bize vermek istediği manevi mesajlar vardır. Bu eserler, aşk duygusunun getirmiş olduğu zorlukları, bunun yanında eğer ki aşk yolcuğundaki sınavlara sabredilirse, insana kazandıracağı olgunluğu ve hazzı öğretici bir görev üstlenmektedirler.

KAYNAKÇA

Aziz Efendi, Giritli Ali. Muhayyelat. İstanbul: Bilge Kültür Sanat, 2017.
ÇİÇEK, Hasan. “Fizikten Metafiziğe Aşk: Feqe ile Sinem.” Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 9.2: 225-231.
Özsayiner, Zübeyde Cihan. “HAT SANATINDA MEYVE İSTİFLİ HATLAR.” Electronic Turkish Studies 3.5 (2008).
SOYSALDI, İhsan. “Tasavvufta Aşk ve Marifet.” Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 3 (1998).
TATAR, Burhanettin. “Aklın Merkezindeki Aşk: İbn Hazm’ın Güvercin Gerdanlığı Hakkında Bir Felsefi Yorum.” Milel ve Nihal 6.3: 145-151.
Tezcan, Semih. Dede Korkut Oğuznameleri. İstanbul: Yapı Kredi, 2021.

Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol