Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Oğuz Atay'ın “Babama Mektup” Hikâyesinde Otorite

Yazar: Şule Çakar

Çalışmada Korkuyu Beklerken kitabında yer alan “Babama Mektup” hikâyesi temel alınarak otorite, otoritenin gücü, baba-oğul ilişkisi, yazarın bilinçaltı dünyası açıklanmaya çalışılmıştır. Gerekli görülen yerlerde “Babama Mektup” hikâyesinden alıntılar yapılmıştır. Bu çalışma için Oğuz Atay’ın diğer eserleri de incelenmeye alınmıştır. 

Oğuz Atay adına yapılmış birçok tez, makale, dergi, inceleme yazıları vs. incelenmiştir. Fakat sadece bu çalışmada alıntı yapılanlardan “kaynakça” bölümünde yer verilmiştir.

Giriş

Edebiyatta “baba” figürü, ilk edebî eserlerden bu yana kendisine yer edinmiş bir konu olarak okurun veya araştırmacıların karşısına çıkmaktadır. Çünkü baba figürü baskının, otoritenin, gücün, başarının, yenilginin vs. temsilcisi olarak görülmektedir. Bu durumlarda da okurun veya kahramanın karşısında iyi veya kötü bir baba örneği bulunmaktadır. “Baba” figürünün yer edindiği bu edebî metinlerde, doğal olarak baba-oğul ilişkisi de beraberinde gelmektedir. Bu edebî metinlerde kahraman ya babasına benzemek için bir çabaya girmekte ya da ona benzemekten korkmaktadır. Fakat baba otoritesinin hâkim olduğu durumlarda çocuk, babasına benzemek istemek yerine otoriteden kaçmaktadır. Eğer iyi bir baba örneği bulunuyorsa çocuğun babaya benzemek istemesi doğal karşılanabilmektedir.

Yazarların veya şairlerin, eserlerinde “baba” figürüne yer vermeleri gerçek yaşantılarıyla ilgili olabilmektedir. Buna etken olarak yazarın, babasıyla kurduğu veya kurmaya çalıştığı iletişimdir. Yazar, kendi yaşamında kuramadığı baba-oğul ilişkisini, kurgusunda kurmak istemektedir. Diğer taraftan bakıldığında ise yazar, iyi bir baba tarafından büyütülmüşse okur da örnek baba figürüyle karşılaşmaktadır. Hatta bazı metinlerde kahramanın, kendi babasını diğer karakterlerin babaları ile karşılaştırması da olağan bir durumdur. Bu da yine yazarın kendi yaşam öyküsüyle ilgili olabilmektedir. Yani, yazarın bir konu üzerinden çalışma ortaya koyması her zaman kurgu olmayıp bilinçaltı dünyası ile ilgili de olabilmektedir.

Bahsedilen “baba” figürü ve buna neden olan durumlar, “Babama Mektup” metninin yazılmasına sebep olarak gösterilmektedir. Bu metinde yazar, öz yaşamında kuramadığı baba-oğul ilişkisini metinde bir iç hesaplaşma olarak kurmaya çalışmıştır. Bu hesaplaşma ise Oğuz Atay’ın bilinçaltı dünyasını okura aktarmaktadır. Ancak bu hesaplaşmayı babası öldükten sonra yapabilmiştir. Çünkü bu konuşma, baba otoritesi yüzünden ertelenmiş bir konuşmadır. Oğuz Atay, bu metinde düşüncelerini içten bir dille aktarmıştır. Sitemlerini dahi samimi bir şekilde aktarmayı başarmıştır. Çünkü bu metin, aynı zamanda birtakım kabullenmelerin yaşandığı bir metindir. İncelemeciler, bu hesaplaşma ve bilinçaltı dünyasının aktarılması sonucunda da metnin kurmaca mı yoksa gerçek mi sorusuyla karşı karşıya kalmışlardır. Bu soruya cevap bulmak için de Oğuz Atay’ın diğer eserlerine de hâkim olmak gereklidir.

1. Mehmet Cemil Atay

Cemil Bey’in yaşam öyküsüne bakıldığında kendisinin Cumhuriyet’in ilk kuşak aydınlarından birisi olduğu görülmektedir. Kastamonu kökenli Cemil Bey, mesleğe polis olarak başlayıp sistemin en üst kademelerine kadar yükselmeyi başarabilmiştir. Anadolu kasabasında doğup büyümüş ve en üst kademeye kadar çıkmaya çalışmıştır. Kendisi hakkında “aydın bir Anadolu ağası” ifadesi kullanılmıştır. Çünkü o öğreten, yol gösteren, kendisinden emin bir bireydir. Her ne kadar toplum tarafından yüceltilmiş gibi gözükse de aile içinde durumlar aynı değildir. Çünkü Oğuz Atay, babasının ilgisi ve sevgisiyle değil otoritesiyle büyümüştür. Bazı alanlarda bu otoritenin etkisi Oğuz Atay’da büyük etkiler bırakmıştır.

2. Oğuz Atay ve Cemil Atay İlişkisi

Cemil Atay, İstanbul kökenli ve ilkokul öğretmeni Muazzez Zeki ile 1933 yılında evlenmiştir. Bakıldığında bu evlilik, iki karşıt kültürün birlikteliğidir. Oğuz Atay, iki karşıt kültürün evlenmesinden 12.10.1934 tarihinde İnebolu’da dünyaya gelmiştir. Çocuklar bu iki karşıt kültür ile büyütülmüştür. Oğuz Atay belli bir yaşa kadar annesinin kültürünü yansıtsa da belli bir yaştan sonra içten içe babasının kültürünü yansıtmaya başlamıştır.

Atay, baba ilgisinden çok anne ilgisiyle büyümüştür. Hatta okula başlamadan önce annesinin verdiği derslerle okuma ve yazmayı öğrenmiştir. Kitap okumayı ve müzik dinlemeyi seven Oğuz Atay annesinin de kendisi gibi olmasından dolayı ona daha fazla yakınlık duymaktadır. Çünkü Cemil Atay’a göre bunların hepsi “uydurma” olarak nitelendirilmektedir. Bu durumda annesiyle, babasına nazaran ayrı bir bağ kurduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Hatta annesine bağlığı yüzünden okula başladığında öğretmenine alışmakta zorluk çekmiştir.

Üniversite yıllarında babasıyla olan iletişiminde daha çok kopukluk yaşamıştır. Çünkü okulunu ve bölümünü sevmemiştir. Mühendisliği, babasının etkisiyle (otoritesiyle) seçmiştir. Çünkü Cemil Atay’a göre meslek mühendislikten ibarettir. Oğuz Atay, bu sorunundan da Tutunamayanlar romanında Selim Işık’ın cümleleriyle bahsetmiştir. Dolayısıyla, Oğuz Atay bu mesleği gerek babasının etkisiyle seçtiğinden gerek ilgi alanı olmadığından severek yapmamıştır.

3. “Babama Mektup”

Korkuyu Beklerken kitabında yer alan bu hikâye otobiyografik kökenlidir. Bu hikâyenin otobiyografik kökenli olmasından dolayı bu metne tam olarak hikâye demek doğru olmayacaktır. Fakat bu metin için tam anlamıyla otobiyografik bir metin olduğunu ifade etmek de yanlış bir yorum olacaktır. Bu metin için “otobiyografik kökenli kurmaca bir metin” ifadesini kullanmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Atay’ın Günlük adlı eserinde “Babama mektup için” başlıklı bir yazısı vardır. Bu metin, “Babama Mektup” metninin bir ön hazırlığı niteliğindedir. Daha önceden yazının planı oluşturulmuş ama asıl hikâye oluşturulurken birtakım eklemeler yapılmıştır.

“Babama Mektup” adlı metin Cemil Atay’ın ölümünden iki yıl sonra kaleme alınmıştır: “Belki hatırlamazsın ama bugün sen öleli iki yıl oluyor.” şeklinde de metinde vurgulanmıştır. Ölümden ve Cemil Atay’ın cenazesinden uzunca bahsedilmiştir. Bu kısım baba-oğul ilişkisini az da olsa barındırmış ama genel olarak cenazedeki insanlar hakkında düşünceler aktarılmıştır.

Metne bakıldığında Atay’ın, babasıyla bir iç hesaplaşması görülmektedir. Aynı zamanda da bir taraftan uzlaşmaya varmak istediği de görülmektedir. Çünkü metnin dilinde direkt olarak suçlayıcı bir tavır yoktur. Sakinlikle ve içtenlikle bilinçaltı dünyasını metne aktarmıştır.

Baba-oğul ilişkisinin sağlam kurulamadığı Cemil Atay ve Oğuz Atay arasında farklılıkların olduğu kadar benzerliklerin de olduğu görülmektedir. İlk dikkati çeken -bana göre- benzerlikleri “yalnızlık” konusudur: Baba her ne kadar işinden dolayı toplum içinde bulunmuş olsa da Anadolu halkının aydın bir ağası olarak görülse de yalnız bir insandır. Çünkü hiçbir sıkıntısını oturup açıklayan bir baba, birey değildir. Oğul ise çevre etkenlerden ve baba-oğul ilişkisinin kurulamamış olmasından dolayı yalnız kalmıştır. Kendisini yalnızlıktan kurtaran kitaplardır. Odasına kapanıp günlerce roman okur. Aralarındaki benzerlik, baba öldükten sonra artmaktadır. Çünkü babanın ölümünden sonra itiraflar ve kabullenmeler başlamış, gitgide babaya dönüşmeye başlanmıştır. Babanın yaşamında ise Oğuz Atay’ın, babasına benzememek için bilinçli olarak babanın uğraşlarının/zevklerinin tersine hareket ettiği görülmektedir: “Sen klasik türk müziğini ‘goygoyculuk’ olarak niteledin; batı müziğine tepkini de sadece, ‘kapat şunu’ biçiminde gösterdiğin için ben, her ikisini de sevmeyi görev saydım kendime.” ifadesinde, babası Batılı tarzdaki müzikleri sevmiyor diye o yöne ilerlediği görülmektedir. Farklı bir şekilde Atay’ın okulundan ve bölümünden memnun olmaması yine babasından kaynaklanan bir durumdur. Bu durumdan Tutunamayanlar romanında Selim Işık’ı konuşturarak “Babasıyla hergün kavga ediyordu. Üniversiteye girişinden onu sorumlu tutuyordu.” ya da “Babam benimle övünsün diye can sıkıntımı yürürlükten kaldırıp üniversiteyi bitirmedim mi?” şeklinde ifade etmiştir. Anlaşıldığı üzere Atay, bölümünü babasının zoruyla seçmiştir. Mühendislik, Oğuz Atay için yapılacak bir meslek değildir. Fakat Cemil Atay için mühendislikten başka bir meslek hayal dahi edilmemelidir. Hatta bu nedenlerden dolayı baba ve oğul arasındaki gerginlik, üniversite yıllarında artmıştır. Sorunlar ve mesafe arttıkça Oğuz Atay, babasından daha çok uzaklaşarak kendisini kapatmıştır. Kendisini ifade etmeyi de ancak babası öldükten iki yıl sonra başarabilmiştir.

Babayla kurulamayan ilişki anneyle kurulabilmiştir. Atay’ı, babasından çok annesinin yetiştirdiği görülmektedir. Hatta annesi, Atay’ın eğitimini üstlenerek ona okuma ve yazmayı öğretmiştir. Dolayısıyla anneyle kurulan ilişki, Atay’ın duygusal dünyasına etki etmiştir. “… çünkü ben babacığım, biraz da duygularımın ‘romantik’ bölümünü, sen kızacaksın ama, annemden tevarüs ettim.” ifadesi Atay’ın duygusal zekasını annesinden aldığını göstermektedir. Aslında bu durumun yaşanması beklenmedik bir olay değildir. Çünkü baba, mesleğinden dolayı aileden çok halkla ilgilenmiştir. Her ne kadar Anadolu’nun aydın bir ağası olarak görülse de evde bir baba sorumluluğunu üstlenememiştir. Ebeveyn olarak sadece anne bulunmaktadır. Çocuklarının ilgisinden, bakımından vs. anne sorumludur. Dolayısıyla babadan çok anne, evin direği konumuna gelmiştir.

4. “Babama Mektup” Hikâyesi Kurgu mu Gerçek mi?

Bu sorunun yanıtı üçüncü bölümün ilk paragrafında verilmiş olsa da biraz daha açmak gerekmektedir. Hikâyede, Oğuz Atay’ın öz yaşamından izler görüldüğü doğrudur. Fakat Günlük adlı esere bakıldığında bu hikâyenin bir eskizinin yer aldığı da doğrudur. “Babama Mektup” hikâyesi meydâna getirilirken de bu eskize birtakım ilaveler yapılmıştır. Elbette, buraya kadar bir sıkıntı yoktur. Çünkü asıl çalışmanın, ön çalışmadan biraz daha farklı veya gelişmiş olması olağan bir durumdur. Asıl burada unutulmaması gereken Oğuz Atay’ın, eserlerinde “kurmaca” yöntemini sıklıkla kullanmasıdır. Örneğin; Tutunamayanlar romanına bakıldığında Selim Işık, Turgut Özben gibi karakterlerin yaşamları, cümleleri Oğuz Atay’ın öz yaşamından izler barındırmaktadır. Oğuz Atay kendi bilinçaltı dünyasını bu karakterler sayesinde Tutunamayanlar romanına aktarmıştır. Aynı şekilde “Babama Mektup” hikâyesi de otobiyografik kökenli kurmaca bir metindir.

Yıldız Ecevit’e bakıldığında, bu hikâyenin otobiyografik kökenli olduğunu ve bir anı metni olduğunu ifade etmiştir: “… “Babama Mektup” ise otobiyografik kökenlidir, bir anı metnidir; kurmaca özellik göstermez; dolayısıyla bir öykü de değildir.” Alt satırlarda ise “Öykü olmayan, bu nedenle de kitapta aykırı bir konum sergileyen…” şeklinde bir ifadesi daha bulunmaktadır. Fakat “Babama Mektup” hikâyesinin biraz da olsa kurguya dayandırılarak oluşturulduğu “Babama mektup için” başlıklı yazısı ele alındığında ortaya çıkmaktadır. Bu alanda İbrahim Tüzer “‘Babama mektup için’ başlığını taşıyan nota baktığımızda… tasarımın ‘Korkuyu Beklerken’e dâhil edilirken üzerine ilaveler yapıldığı anlaşılmakta ve metnin biyografik gerçekliklerle işlenerek kurgulandığı görülmektedir.” şeklinde yorum yaparak bu hikâyenin otobiyografik kökenli kurmaca bir metin olduğunu ifade etmiştir.

5. Psikanaliz Kuramı ve “Babama Mektup”

Freud’a göre insan ruhu (psyche) üç parçadan oluşmaktadır: id, ego ve süperego. Baba-oğul ilişkisinin yer aldığı metinlere göre “id” doğal dürtüler ve sınır tanımayan arzuların karanlık alanıdır; “süperego” babanın ve toplumun otoritesinin temsilcisi, arzuların sınırlayıcısıdır; “ego” bu iki bölge arasında duran, bilincin, düşüncenin temsilcisidir. Benzer şekilde de açıklanmaya çalışalım: Çocuksu akıl id’in kaynağıdır. İd kökenli anne arzusunu yasaklayarak krize yol açan baba otoritesi ise süperegoyu oluşturmaktadır. İkisinin arasında da dengeli, sabit bir egonun oluşabilmesi de kompleksin aşılması anlamına gelmektedir.
Bir esere psikanalitik kuram ile yaklaşılıyorsa o eser, yazarın bilinçaltı dünyasını okura aktarmaktadır. Çünkü bazı yazarlar öz yaşamlarında ifade edemediği duygularını veya düşüncelerini yazarak ifade etmeyi tercih etmişlerdir. Farklı bir şekilde bir otorite tarafından bastırılan birey iç dünyasına çekilir ve zamanla bir patlama noktasına gelir. Bu da yazarlarda yazma isteğini ortaya koymaktadır.

Bu kuram temel alınarak “Babama Mektup” hikâyesi incelendiğinde yazarın kendisini ifade etmek adına yazmaya başvurduğu görülmektedir. Böylelikle yıllarca bastırılmış veya ertelenmiş konuşma sonunda yazılı olarak ifade edilmiştir. Bu yazıda Atay, otoritenin gücünden, sitemlerden, itiraflardan, farklılıklardan, benzerliklerden vs. bahsederek bilinçaltı dünyasında yatan bastırılmış duyguları açığa çıkartmıştır. Fakat yazarın üslubu son derece samimidir. Büyük bir içtenlikle kendisini ifade etmeyi başarmıştır.

6. Oidipus Kompleksi

“Oidipus Kompleksi” psikanalitik kurama göre bir çocuğun karşı cinsteki ebeveynini sahiplenme hissiyatıdır. Çocuk karşı cinsteki ebeveynine karşı duygu, fantezi vs. beslemektedir. Çocuğun karşı cinsi tanıma evresi ilk anne veya babasından geçmektedir. Dolayısıyla çocuk, kendi cinsindeki ebeveynini ise dışlamak istemektedir. Karşı cinsteki ebeveynine karşı kıskançlık besleyebilir. Çocuk tarafından evde karşı cinsteki ebeveyninin bulunulması istenmez. Onun yok olması dilenmektedir. Bu durum, toplumdaki “Kızlar babalarına aşıktır veya kızların ilk aşkı babasıdır.” veya “Erkek çocukları annelerine düşkündür.” gibi ifadelerle en basit şekilde örneklendirilebilir.

Yukarıda, günümüze kadar çoğu edebî metinlerde “baba” konusunun yer aldığından ve bu edebî metinlere de direkt olarak baba-oğul sorunlarının yüklendiğinden bahsedilmiştir. Baba-oğul ilişkisinin yer aldığı bu edebî metinlere de genel olarak “Oidipus Kompleksi” ile yaklaşılmaktadır.

“Babama Mektup” hikâyesinde ise bu kompleksin geçerliliği pek yoktur. Elbette, Oğuz Atay çocukken annesini babasından kıskanmış olabilir. Fakat bu hikâye temelinde baba ve oğulun sorunu, bu kompleks temelinde gelişmemektedir. Sorunlar, Cemil Atay’ın ebeveyn olarak tüm yükümlülüklerini eşine yüklemesinden kaynaklanmaktadır. Kendisi, tamamen Anadolu halkıyla veya işiyle ilgilenmiştir. Aynı zamanda eşi ise çocukların bakımından, ilgilerinden sorumlu tutulmuştur. Dolayısıyla annesine bağlılığı evde bir baba ilgisinin olmayışından kaynaklanmaktadır. Baskı olarak bir “baba” otoritesi bulunmaktadır ama baba sevgisi, ilgisi yansıtılmamıştır. Oğuz Atay, hikâyede bu otoriteden, birtakım eksikliklerden bahsetmektedir. Annesini, babasından kıskandığını ifade edecek cümleleri bulunmamaktadır.

Genel Değerlendirme ve Sonuç

Otorite veya baskı gibi yaptırımların karşı taraf adına karakteristik özelliklerinin değişmesine veya arzularının bastırılmasına neden olduğu görülmektedir. Zamanla birey, otoritenin beğenilerine, arzularına göre şekil almaya başlayacaktır. Bireyin kendi arzuları ise zihninde bir kenara atılacaktır veya çöp hâline gelecektir. Birey bu bastırılmayı bir süre içine attıktan sonra patlama noktasına gelecektir. Bu patlama noktasında ise -yazarlar temel alındığında- yazma eylemi başlayacaktır. Yazarlar, bilinçaltı dünyasını yarattıkları kahramanlar ile ortaya koyacaktır. Bu yazma eyleminden sonra eserler, araştırmacılar tarafından “Psikanaliz Kuramı” ile açıklanmaya çalışılacaktır. Bu kuramla birlikte araştırmacılar, yazarların psikolojisini, bilinçaltı dünyasını temel alarak eserleri yorumlamaya başlayacaklardır.

“Babama Mektup” hikâyesi için yapılan eylem de budur: Oğuz Atay’ın bilinçaltı dünyasını psikanalitik eleştiriyle açıklamak. Oğuz Atay, çocukluğundan babasının ölümüne dek baba otoritesinin hâkim olduğu bir hayat yaşamıştır. Tüm yönelimlerinde (okul, bölüm, iş, arzular, zevkler vs.) bu otoritenin etkisi olmuştur. Otoritenin bu alanlarda etkisinin olmasıyla beraber bir ebeveyn olarak da ilgisinin eksikliği görülmektedir. Bu da Cemil Atay’ın kendi yaşam tarzıyla ve -belki de- kültürü ile ilgili bir durum olarak görülmektedir. Cumhuriyet’in ilk kuşak aydınlarından olan Cemil Atay aynı zamanda kendi kültürü tarafından (Anadolu) da benimsenmiş bir bireydir. Bu ebeveynin eksikliği anne tarafından tamamlanmaya çalışılmıştır.

İki karşıt kültürün evlenmesi Oğuz Atay üzerinde farklı bir etki yaratmıştır. Zevkleri başta annesinin kültürüne daha yakınken babanın ölümünden sonra babanın kültürüne yaklaşıldığı görülmektedir.

Oğuz Atay’ın neredeyse tüm eserleri kendi bilinçaltı dünyasından izler taşımaktadır. Kahramanlar bu bilinçaltı dünyasına göre yaratılmışlar ve konuşmaları da buna göre hazırlanmıştır. Bu alanda “Babama Mektup” hikâyesi de otobiyografik bir köken teşkil etmektedir. Hikâyenin neredeyse tamamı Oğuz Atay’ın biyografisinden oluşmaktadır. Fakat yine de kurmaca bir tarafı da bulunmaktadır. Bu alanda tartışmalar yürütülmüş ama bir taraf hikâyenin tam anlamıyla otobiyografik kökenli olduğunu bir taraf da otobiyografik kökenli kurmaca bir metin olduğunu savunmaktadır.

“Babama Mektup” hikâyesi Cemil Atay ve Oğuz Atay arasındaki baba-oğul ilişkisinden doğmuş olan birtakım sıkıntıları aktarmaktadır. Oğuz Atay, bu metinde babasının kendisi üzerinde kurduğu otoritenin etkilerini aktarmıştır. Bu etkileri aktarırken sakinliğini koruyarak samimi bir dille metnini hazırlamıştır.

Otoritenin, Oğuz Atay üzerindeki etkisi görülmüştür. Atay, bu otoriteye benzemekten korktuğunu söylemiş ama yine de sonunda ona benzediğini kabullenmeye başlamıştır. Otoritenin etkisiyle tercihlerinin bir yön aldığının farkındadır. Okur, bu hikâyede Oğuz Atay’ın bilinçaltı dünyasına hâkim olmakla kalmayıp; aynı zamanda da bir otoritenin etkisini görmüştür.
Kelime Sayısı: 2208

KAYNAKÇA

Atay, Oğuz. Korkuyu Beklerken. İstanbul: İletişim Yayınları, 2021.

Atay, Oğuz. Tutunamayanlar. İstanbul: İletişim Yayınları, 2021.

Atay, Oğuz. Günlük. İstanbul: İletişim Yayınları, 2017.

Ecevit, Yıldız. “Ben Buradayım…” Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası. İstanbul: İletişim Yayınları, 2021.

Der. Hilmi Tezgör. “Korkuyu Beklerken” Gelenler: Oğuz Atay Öyküleri Üzerine Yazılar. İstanbul: İletişim Yayınları, 2021.

Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol