Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Soma Maden Faciası

Yazar: Gamze Meriçli

1015452393_0_67_1118_700_1920x0_80_0_0_4a94ae9f4889aeb89ad9f31f3bb2ebf6

Ben Gamze Meriçli düşünüyorum ki; tarihe “Soma Maden Faciası” olarak konumlandırılan, bilgiyi ve algıyı yöneten egemenler tarafından adlandırılan, tarihe geçişi manipüle edilen bu acı olay bence; “Soma İş Cinayetleri” olarak anılmalıdır. Bu çalışmanın amacı neden böyle düşündüğümü temellendirmektir.

13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa’nın Soma ilçesinde bulunan madende çıkan bir yangın nedeniyle 301 madenci yaşamlarını yitirdi. Bu cümle bütün gazetelerde ve medya organlarında bu şekilde haberleştirildi. En azından suya sabuna dokunmaktan korkan ve ellerinin kirinden rahatsızlık duymayan basın ve medya bu acı olayı bu şekilde kamuya yansıttı. Oysa o gün orada yaşamını yitiren madenciler yangın nedeniyle değil, iş güvenliği ihmalleri, patronlar, alacakları prim uğruna baskı uygulayan dayıbaşılar sebebiyle canlarından olmuşlardır.

O gün orada, hayatı boyunca patronları gibi karnını doyuramamış, her biri birbirinden yoksul madenciler sermayenin hırsı nedeniyle bile isteye ölüme yollanmışlardır. Bedenleri ölüme yollanan madencilerin yaşamak için satabilecekleri tek varlıkları olan emek güçleri ürettikleri değerin çok altında satın alınarak son kez sömürülmüştür. Peki neden bu insanlar yaşamları için bu kadar riskli olan bir işte çalışmayı kabul etmişlerdir. Çünkü; başka çareleri yoktur! Soma’ da yapabileceğiniz başka bir iş kalmamıştır, patron sömürmek üzere o bölgeyi maden ocaklarıyla doldurmuştur. Devlet bu sömürüye olanak sağlamıştır. Aslında bu ocaklar devlete aittir fakat rödovans sistemiyle kiralanarak çalıştırılmaktadır. Bu da şu anlama gelmektedir; bu madenden ne çıkarsa devlet alacaktır.

Sermaye sahibi için bu çok kazançlı bir anlaşmadır ve tam da bu noktada devreye sömürünün en aşağılık biçimi olan dayıbaşılık sistemi girmektedir. Bu durumun sömürgeci Avrupa’lıların yaptıklarından hiçbir farkı yoktur. Adeta bir “çitleme” faaliyetidir. Rant için işçiler köleleştirilmiş, bu köleleştirmenin bütün şartları devletten başlayarak denetimsiz bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Patronun işçinin alın teri, emeği üzerinden elde edeceği artı değer işçilerin hayatları pahasına organize edilmiş, tasarlanmıştır. Patronun tek amacı bu artı değere ulaşmak ve bunu yaparken de en az maliyetle yapabilmektir, insan hayatının hiçbir önemi yoktur.

Dünyanın birçok yerinde madencilik yapılmaktadır fakat gelişmiş ülkelerde bu alanda çalışmanın iş güvenliği açısından şartlarının insani koşullarda sağlandığı bilinmektedir. Bunun en iyi örneği Almanya’ da görülmektedir. Oysa Soma’ da yaşanan maden cinayetleri tüm öncülleriyle geliyorum derken hiçbir tedbir alınmadan çalışmalara devam edilmiş ve 301 madencimizin hayatını kaybetmesine sebep olmuştur.

İş güvenliğini sağlayacak ekipmanlardan ve yaşam odalarından yoksun işçiler ölüme yollanmışlardır. O gün orada, o işçileri maliyetin düşürülerek kazancın artması için sebep olunan ihmaller öldürmüştür. Olaydan hemen sonra sendika, ilgili bakanlar, basın, medya cinayetlerin işlendiği maden ocağına giderek suçluluklarını bastırmaya yönelik nöbetler tutmuşlar ve söz de sorumluluklar almışlardır. Fakat en acısı artık o işçiler için yapılabilecek bir şeyin olmayışıdır. Bu maden ocağında örgütlü bulunan sendika işçiliğin tüm vasıflarını işçilerin kendilerine ödediği aidatlarla (ki bu noktada işçi aidat kölesi de yapılmaktadır) dönüştürmüş, sınıf atlamış ve işçi sınıfına dahil olmanın ne demek olduğunu uzun zaman önce unutmuş “sendika ağaları” tarafından yönetilmektedir. Bu sendika, bu cinayetler gerçekleşene kadar ters giden hiçbir şeyin farkında değildir, dayıbaşılık sistemini dahi kaza sonrası öğrendiğini iddia etmiştir.

Kuşkusuz bu sapsarı bir sendikanın kendini aklamak adına uğrayacağı bir limandır. Sendika başkanı tarafından medyada yapılan açıklamalar kendisinin bu sorumluluğu almaya ne kadar uzak olduğunun kanıtı olmuştur fakat bu kişi 301 madenci yerin yüzlerce metre altında can verirken onların ödediği aidatlarla son model arabalarla dolaşıp, onların o gün ölene kadar hiç tatmadıkları yiyeceklerle beslenmektedir. Bu anlamda bu sendika işçinin değil düzenin sendikasıdır ve patrona, egemene hizmet etmekte karşılığını da fazlasıyla almaktadır. Onun tek işi belirlenen sürelerde imzalanan toplu iş sözleşmelerini yürütmek ve buradan da genellikle patron lehine sonuçlar çıkmasını sağlamaktır.

Patronun kazancının işçinin çıkarına olduğunu savunmak ve işçi sınıfının patron adına nasıl bir değer ürettiğinin üzerini örtmek, işçi güvenliği için alınması gereken önlemleri görmezden gelerek maliyeti düşürmek, patronun kazancını arttırmak sendikacılık değildir. Bu nedenle Soma’ da bir kaza olmamıştır ve işlenen cinayetlerin ilk faili yetkili sendika ve onun o andaki yöneticileridir. Bu iş kolunda bu şekilde sendikacılık yapıldığı sürece bu tür cinayetlerin devamı maalesef ki mümkündür. Soma ve onun özelinde bu iş kolunda örgütlenilen diğer madenlerde sınıf sendikacılığına ihtiyaç vardır. Her ne kadar patronlar bu imkanların önünü tıkamış olsalar da bu konuda çaba sarf edilmelidir. Çünkü; en büyük katil üretim sistemidir ve sömürünün kaynağına yapılacak müdahale ancak sınıf sendikacılığı ile mümkün olacaktır.

Aslında en büyük fail bu sömürü düzenine olanak sağlayan yönetenlerdir. Devlet halk ile yaptığı bir sözleşme üzere vardır ve tüm halkın çıkarlarını gözetmelidir. Üretim sisteminin mümkün kıldığı sömürü yönetenlerce onanmıştır ve bunun adı bu olaya özel olarak rödövans sistemidir. Bu ilk ve son örnek midir? Bence değildir. Her gün bilmediğimiz, duymadığımız yerlerde yine böyle bir sistemin olanak tanıdığı iş cinayetleri meydana gelmektedir. Ne kadar bilmekteyiz? Ne kadar ilgilenmekteyiz? İşte bu nedenle; son failler basın, medya ve tüm halk olarak bizler, aydınlarımız, gençlerimiz, hepimiziz…

Tek tek olaylarla değil, bu olayların yaratıcısı asıl faili üretim sistemi ile her anlamda yüzleşmeli, bilinç yaratmalı ve hesaplaşmalıyız. Bilen, bilmeyene asıl sömürünün nerede ve ne anlamda başladığını ve bununla nasıl başa çıkmamız gerektiğini bıkmadan, usanmadan anlatmalıdır. Yoksulluğun ne demek olduğunu, aslında neden yoksul olunduğunu, dayanışma bilincini, sendikanın nasıl olması gerektiğini hepsini anlatmalıyız. Bıkmadan ve de usanmadan…

Aksi takdirde ne insan türü olarak biz ne diğer canlı türleri ne için de yaşadığımız dünya kapitalist üretim sisteminin dinmek bilmeyen iştahına dur diyemeyeceğiz, direnemeyeceğiz ve kendi mezarını kazan fakat bu sefer her şeyi yok edecek gibi kazan kapitalistlerle beraber yok olup gideceğiz. Çünkü; kapitalist üretim sistemi ne yaşamı ne doğayı sömürmekten vazgeçmeyecek.

Dayanışma ümidiyle…

Ve hayatımın bir döneminde engin bilgeliğinden faydalanabilme şansına sahip olduğum Prof. Dr. İzzettin Önder hocama saygıyla…

Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol