Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Politik Ekoloji: Dorian Sagan & Donna Haraway

Yazar: Merve Yiğit

Bu değerlendirme yazısında Donna Haraway’in “A Cyborg Manifesto: Science, Technology, and Socialist-Feminism in the Late Twentieth Century”[1] başlıklı ve Dorion Sagan’ın “The Human is More than Human: Interspecies Communities and the New ‘Facts ofLife’”[2] adlı makalesini beraber değerlendirmeye çalışacağım. Öncelikle söylemek gerekir ki her iki makale de temelde “insandan daha fazlası” fikrini tartışmaktadır. Haraway için, insandan daha başka olan hal, son derece geleneğin dışında -fakat sadece dışında değil, aynı zamanda karşısında- olan siborgun vuku bulmasıyla gerçekleşebilir.

Haraway bir siborg ütopyası[3] tasavvur eder ve o ütopyada birtakım sınırların birbirine geçmesi sonucu ortaya çıkan ihlaller sayesinde yeni bir form -siborg- yaratılır; böylece insan tanımı muğlaklaştırılır, insanı aşan yeni varlıklar hakkında konuşma imkânı doğar ve cinsiyet, ulus, ırk gibi başlıklarda yeni ilişkiler meydana gelir. Dorion Sagan ise bir bilim felsefecisi olarak, insanı insan olmayan canlılar üzerinden değerlendirmektedir. Bu sefer tartışmaya bakteriler, virüsler, genler; kısaca aslında insanın var olmasını sağlayan fakat antropologlar tarafından pek de önemsenmeyen ve baskılanan insan-dışı aktörler -veya Latourcu söylemle “actant”lar- girer.[4]

Böylece Dorian Sagan, insan ile insan olmayanlar arasında kurulan simbiyotik ilişkilere atıfta bulunur. İşte Sagan’ın “insan insandan daha fazlasıdır” diyebilmesine imkân tanıyan nokta da tam olarak bu türler arası topluluklardır. Sagan, insanın nelerden müteşekkil olduğunu anlatırken, evrende diğer canlılardan pek de farkı olmayan -en azından biyolojik olarak- ve hatta belki eksisi olan bir insan resmi çizer. Ne Haraway’in ne Sagan’ın insanı yüceltmek gibi bir amacı yoktur; tam tersi, ikisi de insanın ayrıcalıklı konumunu gidermeye çalışmaktadır. Haraway bunu Siborg gibi insandan daha başka bir form üreterek yaparken, Sagan insanın da tüm o diğer canlı formları gibi bir bileşim olduğunu vurgulayarak yapar.[5]

Yazıya ilk olarak Haraway’in siborg tanımını, bu mitin[6] arkasında yatan sebepleri ve ütopyasını nasıl gerçekleştirmek istediğini inceleyerek başlamak istiyorum. Haraway’e göre siborg sibernatik bir organizmadır;[7] böylece canlı ile makine birlikteliğinden doğan bir hibrittir.

Bu önemli bir noktadır zira yazar, organizma ve makine arasına çizilen ayrımın Batı bilimi ve politika geleneğinin yıllardır süregelmesine hizmet ettiğini düşünmektedir.[8] Bu gelenek ise ırkçı, erkek egemen kapitalizmi devam ettiren; ilerlemeciliği temel alan ve bunu yaparken de doğayı kendine mal eden, kendilik tanımını sürekli öteki üzerinden kurgulayan bir gelenektir.[9] Fakat bir kez sınırlar birbirine girdiğinde -bu sınırlardan daha detaylı bahsedeceğim- yazar için yeni bir çeşit memnuniyet doğar. Haraway memnundur çünkü siborg ütopyası artık cinsiyetin olmadığı, doğuşun (veya yaratılışın) ortadan kalktığı ve yaratılış olmayınca haliyle sonun -veya ölümün- da bertaraf edilebileceği bir dünya ortaya çıkar.[10]

Cinsiyet sonrası olarak adlandırılabilecek böylesi bir dünyada cinsiyetsiz bir yaratık olarak siborgun yol açtığı ikinci devrimsel[11] hareket orijinal birliğin (original unity) sekteye uğramasıdır. Haraway’in böylesi bir birlik düşüncesini aşmak istemesi de yine bir Batı eleştirisidir. Ona göre Batı’nın hümanizm hikâyesi, kadın ve doğa üzerindeki erkek egemenliğin kurulması ve sürdürülmesine dayanmaktadır[12].

Siborg ütopyasında ise cinsiyetten bahsedilemeyecekse eğer, doğal olarak herhangi bir kutuptan veya hiyerarşik hegemonyadan da bahsedilemeyecektir. Siborg, ne kadın-erkek cinsiyetinden biri ne Adem’in yaratıldığı gibi çamur ne de öldükten sonra uçup gidecek olan tozdur.[13] Sonuç olarak, siborgun organik bir aile hayali kurması da mevzu bahis olamaz. Zaten Haraway’e göre siborg böyle bir şeyi hayal etmez.[14] Mümkün olabilecek tek yakınlık kan bağından doğan değil, tercih birlikteliğinden doğan bir yakınlıktır.[15] Batı tarafından kadının ve doğanın sürekli tahakküm altında tutulmaya çalışıldığını düşünen Haraway için güç ilişkilerini kıracak belki de tek çözüm aktörleri siborglardan oluşacak “post-gender” bir dünyadır.

Siborgun özelliklerine ve Haraway’in neden böylesi bir ütopya hayal ettiğine kısaca değindikten sonra, yazara göre bu düşü mümkün kılan üç temel sınır aşımından bahsetmememiz gerekmektedir. Bunlar sırasıyla insan ile hayvan, organizma ile makine ve fiziksel ile fiziksel olmayan arasındaki ayrımın ortadan kalkmasıdır. Öncelikle, yirminci yüzyılın sonundaki bilimsel gelişmeler insanın diğer canlılar arasındaki yerinin tekrar sorgulanmasına sebebiyet vermiştir.

Haraway pek çok insanın artık böyle bir insan-hayvan ayrımı yapma ihtiyacı duymadığını, özellikle feminist kültürün gözünde insanın, diğer pek çok canlı ile beraber yaşayıp giden bir varlık olduğunu söylemektedir.[16] Siborga giden yolda ilk olarak insan-hayvan sınırı kaldırılmalıdır ki çünkü ancak o zaman insanın biricikliğini gözden düşürebilmek için ilk adım atılabilir ve böylece insandan daha fazla, daha farklı olarak bir siborgun doğuşuna imkân tanınabilir. Dorion Sagan’ın argümanları da Haraway’e destek çıkacak niteliktedir. Şöyle ki Sagan, giriş paragrafında kısaca değinildiği gibi, antropologların insan odaklı çalıştığını ve bu süreçte insan dışı pek çok faktörün baskılanarak değerlendirme dışı kabul edildiğini, fakat şimdi (2013) ise durumun çok daha farklı olduğunu anlatır.

Sagan şunu yazmaktadır: “Özel olduğumuzu düşünmeyi seviyoruz, ancak bilim tarihi bunun aksini önermektedir. Şimdi antropos, insanın kendisi, baskı altındadır.”[17] Tabii Sagan, Haraway gibi bir ütopya kurabilmek için bahsetmez bunlardan. O biyoloji üzerine yazan bir bilim filozofu olarak dikkatini daha çok bakterilere, mantarlara, yuvarlak solucanlara ve diğer bazı mikrobik sakinlere ayırmıştır ve insanın ne büyük bir ölçüde bu sakinler üzerine temellendiğini belirterek şöyle der: “Biz benzersiz değiliz. Herhangi bir hayvan veya bitki de benzer mikroplarla kaplı olduğunu kanıtlayabilir.”[18]

Haraway’in ön gördüğü ikinci ayrım organizma ile makine arasında gerçekleşir. Yine yirminci yüzyılın sonlarına gelinceye kadar makineler kendi kendine hareket etmekten mahrum, insan yeteneklerine ulaşamayan, ancak onu taklit eden nesneler olarak süregelmiştir. Fakat artık “bizim makinelerimiz insanı rahatsız edecek derecede canlı”dır.[19] Dolayısıyla doğal ile yapay, akıl ile beden, kendi kendine gelişen ile başkası tarafından tasarlanan gibi ayrımlar gitgide silikleşmektedir. Haraway için siborgun vuku bulmasına imkân tanıyacak olan üç temel sınır ihlalinin sonuncusu ise fiziksel ile fiziksel olmayanın birbirine geçmesidir. Sanıyorum bu ihlal, görünmeyen ile görünen arasındaki farka işaret eder. 

Şöyle ki modern makineler kolaylıkla taşınabilen, fark edilmeyecek kadar küçük ama güçlü, işbu haliyle hayatın her alanına etkili bir şekilde girebilecek mikro elektronik aletlerdir. Haraway’e göre bu özelliklere sahip makineler “her yerde hazır ve nazır” olan Yaratıcı ile dalga geçmektedir.[20] Böylece başlangıçta insanın eşsizliğini alt eden siborglar sonunda Tanrı’nın elinden de Tanrı’nın özellikleri almıştır.

Dorion Sagan’ın ise insanın diğer canlılar arasındaki yerini bir takım biyolojik unsurlar arasında aramaya çalıştığını daha önce yazmıştık. Sagan için insan saf bir form değildir çünkü mikroplarla çevrilmiştir.[21] Bizim varlığımız başka varoluşlardan meydana gelen bir kompozisyondur[22] fakat aynı zamanda bir karmaşıklıktır.

Bu varoluş esnasında birbirini yiyen, birbiri ile karşılaşan, savaşan, gen alışverişi yapan, genomlar edinen organizmalara bağlıyızdır. Tam da bu sebeple Sagan birlikte yaşadığımız bu yabancıların bizim davranışlarımızı etkilediğini belirtmektedir. Sonuç olarak insan var olmak için büyük oranda insan olmayanlara bağımlı olduğu gibi, aynı zamanda organizmaların tam olarak etki alanında bulunmaktadır. Sagan buna bir örnek olarak Toxoplasma gondiiden bahseder. Toxoplasma gondii özellikle evde kedi beslenmesinin yaygın olması hasebiyle kedi dışkısından insana bulaşabilen ve parazit olarak yaşayan bir tek hücrelidir. Toksoplazmanın pozitif değerde olduğu erkeklerin risk almaya daha fazla meyilli oldukları ve kıskançlık seviyesinin de yüksek olduğu görülmüştür.[23] Bu erkekler aynı zamanda pek arkadaş canlısı olmayan, çekingen ve kadınlar tarafından cazip görülmeyen kişilerdir. Fakat tam tersi, toksoplazmaya maruz kalan kadınlar ise anlayışlı, dostça ve vicdanlı davranışlar sergilemektedir.[24]

Sonuç olarak insan davranışları her zaman ‘birey’ olarak kontrol altında tutulamayabilir ve tamamen kişiye bağlı değildir. Bireyi tırnak içerisine almamım sebebi Sagan’ın makalesinden konuşuyorsak eğer, insan için birey demenin ne kadar abes kaçacağının bariz olmasıdır. Çünkü bu yazı boyunca görüldüğü üzere, Sagan için ‘birey olan insan’ yerine, ‘diğer canlılarla kolektiflik içirisinde zuhur eden bir kompozit’ vardır. Ve bu biyolojik yapısı ile insan, bir yandan içini saran mikropların etkisi altındayken; öbür yandan da etrafını saran bitki veya hayvanlardan çok farklı değildir. Bu vesile ile yol yine en başta sözünü ettiğimiz insan-hayvan ayrımının kırılmasına çıkarak Haraway’e varır.

O zaman yazının bu sonlara doğru ilerleyen kısmında Donna Haraway’e dair birkaç noktaya daha değinebiliriz. O noktalardan ilki Haraway’in makalesini okurken sürekli ağza gelen anti-Western tadı olacaktır. Haraway aslında nerdeyse tüm tezlerini Batı karşıtlığını kapsayacak şekilde oluşturmuştur. Batı ve Batıya ait olan bilim, medeniyet, tarih, din vs. hangi pattern varsa yazar bunları karşısına almıştır ve ihlal etmeye çalıştığı sınırlar sonucu kurmak istediği siborg ütopyası patriarkal, kolonyal ve kapitalist olarak tanımladığı Batının karşısına konumlanmıştır.

Bu durum bana Richard Sennet’ın Otorite (2014) adlı kitabında bahsettiği “Ret Bağları” nı hatırlamaktadır. Sennet, sevmediğimiz ve güven duymadığımız bir otoriteden kaçmaya çalışırken kendi ‘güzel’ eylemlerimizi hep o ilişkimizi bitirmek istediğimiz ‘kötü’ otoriteyi referans alarak kurguladığımızı, dolayısıyla o otoriteyi hiçbir zaman tam olarak reddetmeyeceğimizi belirtir. Sennet şöyle yazar:

“. . .bunu bir fotoğrafın negatifinden pozitif baskı yapmaya benzetebiliriz. Baskı için negatife kesinlikle gereksinim duyarız. Reddettiğimiz kişilerle aramızda bir bağ oluşur; bu kişiler hareket noktalarımızdır. Onları tanımamız, ne istediğimizi bilmemizi sağlar.”[25]   

Sennet’a göre bu bağlar sayesinde gerçek olandan faydalanılarak ideal olan hayal edilir. Bu süreçte bazen negatiften yola çıkılarak pozitif bir resim basılır veya bazen de ‘otoritenin yok olduğu fantezisi üzerine’[26] hayal kurulur. Haraway de cinsiyetsiz bir toplum tasavvur eder çünkü bu patriarşiyi sonlandıracaktır, Haraway ulussuz bir toplum kurmaya çalışır çünkü bu kolonyalizmi engelleyecektir ve son olarak Haraway sınıfsız bir toplum yaratmak ister çünkü bu kapitalizmi ortadan kaldıracaktır.

Son olarak, her ne kadar yazı boyunca tartıştığımız başlıklara ilgisiz gibi görünse de, bu kadar insan dışı varlık üretme çabası ve gerek entelektüel tartışmaların gerek bilimsel gelişmelerin ‘insandan daha fazlasına’ yaptığı vurgu aynı zamanda öjenikin yeni bir boyutu da olamaz mı? Elbette ki yapay zekanın, robotiğin, siborgların tek ve biricik amacını “öjenike hizmet!” gibi lanse ederek sansasyonel bir çıkış yapmak değil amacım, fakat mesela Donna Haraway’in güç ilişkilerini kırma arzusu ile ortaya koyduğunu düşündüğümüz siborg teorileri isteyerek veya istemeyerek, aynı zamanda dünya nüfusunu kontrol altında tutmak gibi bir amaca hizmet edemez mi?

Dorion Sagan da makalesinde dünya nüfusunun bu denli artmasının sürdürülebilir olmadığını ve üç binli yıllara gelindiğinde insan sayısının 13.312 katrilyona ulaşabileceğini belirtmektedir.[27] Bu durumda insanın yerine geçebilecek bir siborg topluluğu nüfusun azaltılmasında da fayda oynayabilir. Kaldı ki siborgların organik kan bağına sahip olamayacağına ve haliyle klasik anlamda bir aile kuramayacağına, yani insan nüfusunun dünyayı tehdit ettiği derecede çoğalamayacaklarına değinmiştik.

Öjeniki kısırlaştırma, doğum kontrolü gibi araçlarla sınırlı kabul etmek eksik kalacaktır. Dünya nüfusunu kontrol altında tutmada her ne kadar siborg teorileri şimdilik geleceğe ait bir yerlerdeymiş gibi dursa da gereksiz olarak addedilen nüfusun yok edilmesinde bugün bir başka yöntem olarak insan katliamı hala devam etmektedir. 2017 yılının Ağustos sonuna gelindiğinde sadece bir ayda 6,700 Arakanlı Müslüman katledildi.[28]

Bu boyutlarda bir kıyıma sebebiyet verecek öfkenin ne derece salt dini farklılıktan kaynaklandığı tartışılır çünkü bu en basit ve bariz anlamıyla bir nüfus azaltma hareketedir. Genellikle dünya çapında karşılaşılan krizler bize din temelinde sunulmakta ve biz de mesela “Budist” milislerin “Müslüman” Arakanlılardan nefret ettiğini ve Müslümanların bu yüzden ortadan kaldırılmak istendiğini düşünmekteyizdir.

Fakat mesele ya bundan çok daha başka, dünya nüfusunu kontrol altında tutma ve bu bağlamda değersiz görülen insanların kıyımı ile ilgiliyse? Şimdilik bu “ideal”, hâlâ öjenikin ya görünen ya da görünmeyen boyutları ile devam ediyor. Ve tabii gelecekte ide bu sefer insan dışı varlıklar insan nüfusunu baskılamanın yeni bir versiyonu olarak karşımıza çıkabilir. Sadece bir ihtimal.

Referanslar

Haraway, Donna. Simians, cyborgs, and women: The reinvention of women. London   and New York: Routledge, 1991.

Sagan, Dorion. “The human is more than human: Interspecies communities and the new ‘facts of life.’” American Anthropological Association Meeting, (November 2011): 1-17.

Sennet, Richard. Otorite. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2014.

[1] Haraway, Donna. “A Cyborg Manifesto:Science, Technology, and Socialist-Feminism in the Late Twentieth Century.” In Simians, cyborgs, and women: The reinvention of women, 148-181. London and New York: Routledge, 1991.

[2] Sagan, Dorion. “The human is more than human: Interspecies communities and the new ‘facts of life,’” American Anthropological Association Meeting, (November 2011): 1.

[3] Ütopya kelimesinin geçtiği sayfalar için bakınız sayfa 150, 151, 152, 171, 181.

[4] Latour, Bruno. “Introduction.” In Reassembling the social, 1-86.  Hampshire: Oxford University Press, 2007.

[5] Dorion Sagan, a.g.e., s. 5.

[6] Donna Haraway, a.g.e., s. 152.

[7] Donna Haraway, a.g.e., s. 149.

[8] Donna Haraway, a.g.e., s. 150.

[9] Donna Haraway, a.g.e., s. 150.

[10] Donna Haraway, a.g.e., s. 150.

[11] Harraway  direk olarak revolution kelimesini kullanmasa da, subversion sözcüğünden ve metnin genelinden hareketle, devrim nitelendirmesinde bir sakınca görmedim. Bakınız:  “[. . .] this is its illegitimate promise that might lead to subversion of its teleology as star wars.” s.151.

[12] Donna Haraway, a.g.e., s. 151.

[13] Donna Haraway, a.g.e., s. 151.

[14] Donna Haraway, a.g.e., s. 151.

[15] Donna Haraway, a.g.e., s. 155.

[16] Donna Haraway, a.g.e., s. 152.

[17] Dorion Sagan, a.g.e., s. 2.

[18] Dorion Sagan, a.g.e., s. 2.

[19] Donna Haraway, a.g.e., s. 152.

[20] Donna Haraway, a.g.e., s. 153.

[21] Dorion Sagan, a.g.e., s. 2.

[22] Dorion Sagan, a.g.e., s. 3.

[23] Dorion Sagan, a.g.e., s. 7.

[24] Dorion Sagan, a.g.e., s. 7.

[25] Richard Sennet, Otorite (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2014), 41.

[26] Richard Sennet, a.g.e., s. 42.

[27] Dorion Sagan, a.g.e., s. 2.

[28] “Sınır Tanımayan Doktorlar: Myanmar’da şiddetin ilk ayında 6700 Arakanlı Müslüman öldürüldü,” Sputniknews, son düzenlenme Aralık 14, 2017, https://tr.sputniknews.com/asya/201712141031401367-sinir-tanimayan-doktorlar-myanmar-arakan/

Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol