Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Birey, Toplum, Olay: Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları Romanında Kâmil’in Rolü

Yazar: Serhat Siga

“Bu dünya devri âlemdir daima durmaz döner,

Can feneri püf diye âkibet bir gün söner,

Eğer felek mahvederse bu değersiz ismimi,

Size yadigâr olarak veriyorum resmimi…”(Tahir 2020: 224).

 

Öz

Kemal Tahir’in roman yazarken tarih, romantizm, gerçekçilik, sosyoloji alanlarında araştırmalar yapmış olması dikkat çekicidir. Kahramanın çevresindeki karakterlerin metne etki etmesinin, gerçekçiliği arttırdığını savunması önemlidir. Bundan dolayı, başkarakterin benliğini kazanma sürecinde zorluklarla başa çıkmayı öğrenmesi, soyut olarak güçlenmesini simgelemesinden dolayı dikkat çeker. Kâmil, Milli Mücadele’ye yardımcı olmak için ailesinden bile somut olarak vazgeçmeyi göze almış, kendi soyut benliğini kazanma sürecindeki bir karakterin temsili olmasından dolayı dikkat çekicidir.

Romanın önemli noktalarından biri, Kâmil’in kendi bulunduğu konumu sorgulayarak, bir baş-kaldırma süreci içine girmesidir. Çalışmamızda da Kâmil’in kendi soyut benliğini kazanma sürecini, Georg Lukacs’ın epik kahraman modeline uygun bir biçimde incelemeyi ve kahramanın benliğine ulaşma sürecindeki çevredeki karakterlerin etkenlerini incelemeyi amaçlıyoruz. Metin içindeki söylemlerin ne denli etkili olduklarını ve Kâmil’in kendi benliğindeki yaşadığı savaşının da metnin temelini oluşturduğunu görmekteyiz. Nitekim birden fazla karakterin fikir sahibi olması, metnin bir diğer dikkat çeken konusudur. Metin olabildiğince çok fikri okuyucuyla buluşturmasından dolayı önemli bir konumdadır.

Bu çalışmada Kurtuluş Savaşı mücadelesi veren bir milletin, epik bir kahraman ortaya çıkarma sürecinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Bununla birlikte karakterin geçirdiği değişikliklerin, tarihsellik ile bağlantısını anlatmaya çalışacaktır. Birden fazla karakterin konuşmasının, Kâmil’in benliğine ulaşma sürecindeki etkisine dair inceleme yapılacaktır. Bu hedefleri yerine getirirken de Lukacs’ın epik kahraman kuramı temel bir yol gösterici olacaktır. 

Çalışmanın sonunda Kâmil’in kendi soyut benliğine kavuşma sürecinin tarihsel, kahramansı, çevresel konularda değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Esir Şehrin İnsanları, Kemal Tahir, Lukacs, Epik Kahraman, Soyut Benlik

 

Giriş

Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları (1956) romanında, 1914 Dünya Savaşı’nın başlangıcından, İnönü Savaşı’na kadarki tarihsel süreç konu edilmektedir. Roman, Abdülhamit’in veziri olan Selim Paşa’nın Avrupa’da eğitim görmüş oğlu, zengin Kâmil Bey’in etrafında şekillenen bir olay örgüsüne sahip olsa da Kâmil Bey’in kendi benliğini kazanma sürecinde Milli Mücadele’ye yardımcı olmasını anlatır ve Kâmil Bey’in çevresindeki karakterlerin, benliğini kazanma sürecindeki rollerine odaklanır. 

Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları romanında bir epik kahramanın varlığına kavuşma sürecini anlatılırken, birden fazla karakterin konuşma içinde olması, Mihail Bahtin’in Dostoyevski Poetikasının Sorunları kitabında bahsedilen, çok-katmanlı, çelişiklik(Bahtin 2020: 58) kuramıyla incelenebilir bir eser olduğunu bize gösteriyor. Ancak bu çalışmada birden fazla karakter üzerinde çalışılmayacak olup, Kâmil’in kendi epik benliğine kavuşma sürecini, Georg Lukacs’ın Epik Roman kitabından faydalanılarak aktarmaya çalışılacaktır.   

Romanın adından da anlaşılacağı üzere, Esir olan Şehrin birden fazla insanı vardır ama Kâmil kadar hiçbir karakter kendisini sorgulamamaktadır. Kâmil esirlik karşısındaki mücadelesini, soyut/somut olarak vermektedir. Kâmil metnin başlarında zengin bir yaşam sürüp, savaştan uzak durmaktadır ama vatanı için savaşmak istemektedir. Kâmil, karısı Nermin’i çok sevse de vatan sevgisini daha üstün tutan bir karakterdir. Metnin başlarında çevresinde ‘yüksek tabakadan’ insanlar olsa da Kâmil bu insanlarla uyumsuzluk içindedir. Bundan dolayı da somut olarak konum değiştirerek, Milli Mücadele için savaşanlarla kendisine bir benlik kurmaya çalışmıştır. Kâmil, maddiyatı önemsemediği için sık sık Nermin tarafından eleştirilse de bulduğu zenginlik kendi soyut benliğindedir.

Kâmil’in İngiliz vatandaşı olması istendiğinde, çekingen bir tutumla olumsuz bir cevap verir; esirliğin reddedilişi, Kâmil’in benliğini kazanma sürecini tamamlamak istediğinin bir göstergesi olduğundan önemlidir. Bu süreçte kahraman somut olarak bir sorunla karşılaştığında çevresi, soyut olarak da yazar yol gösterici olacaktır.

 

Lukacs’ın Epik Roman Kavramının Metindeki Tarihsel ve Felsefi Koşullanması

Metinde somut olarak gördüğümüz her ilişki, soyutça biçimseldir; kahraman kendisini biçimlendiren dünyaya somut olarak nüfuz edemediğinden, kendisini öz-düzeltme(soyut benlik) görevini üstlenir(Lukacs 2019: 90). Metinde karşımıza çıkan olay örgüsü somut olsa da alt metinde gördüğümüz her ilişki soyuttur; kahraman çevresine uyum sağlayamadığında kendi benliğini sorgulamaya başlar. Kahramanın öz-düzeltme(benliği sorgulama) yapmasının sebebi de metindeki gerçekçilikten kaynaklıdır. Romanın içinde bulunan, biçim içindeki ikilik ve biçim verilen varlıktaki birliktelik, romanın ironik içeriğini yansıtıp; romanın fikir ve gerçeklik ölçütleriyle birlikte, yazarın bilgeliğini yansıtmasını sağlar(2019: 90). Gerçekçi yazarın anlatmaya çalıştığı konu birden fazladır; yazar kendi karakterini yaratırken, kendi bilgi birikimini de romanda gösterir. Kahramanı tanrıların yarattığı bir gerçekliktir; kahraman ister yok olsun, ister başarılı olsun, kahramanlara daima yol gösteren bulunur(2019: 92). Yol gösterici tanrı olmazsa, karakterin çevresindeki insanlar kendilerine bir rol edinir; metinde birden fazla karakterin konuşması, karakterin başarıya/başarısızlığa açılan kapısı niteliğindedir. “Yazarın ironisi tanrısız çağlarda rastlanabilecek olumsuz bir mistisizmdir”(2019: 96). Metinde tanrı olmadığında, karakter de birçok konuyu daha sonradan öğrenmelidir; bu konu romanın tersten ele alınmasını gerektirir ve her sonradan öğrenilen bilgi, kahramanın gizemini azaltır. Romanın nesnelliği, anlamın gerçekliğe asla nüfuz edemediği ve anlam olmadan da gerçekliğin ortaya çıkamayacağı bir dünyadır; büyük romanlar tarihsel-felsefi bir bütünlük içinde olup, romanın konusuyla birlikte, romanın karakteristik yapısı da içsellik ve serüven bağlamında birbirinden ayrılmalıdır(2019: 94). Metnin serüveninde bir anlam bulunsa da yazarın asıl anlatılmak istediği daima içsellik bölümündedir. Epik kahraman bir sürü serüven yaşasa da içsel/dışsal sınavında başarılı olmayacağını gösteren hiçbir gösterge yoktur(2019: 95). Lukacs’ın bu görüşünü tersten yorumladığımızda, kahraman başarısızlık içinde de olabilir. Esir Şehrin İnsanları metninde Kâmil’in her dışsal başarısızlığı, içsel olarak güçlenmesine sebep olmaktadır. Dışsal olarak güçlü/epik kahraman olmayan Kâmil, içsel olarak bir epik kahramandır.

Lukács György 

 

 

Lukacs ve Kemal Tahir’e Göre Metnin İçeriği 

Dünya kendi içinde türdeşse, insanlar da nitel olarak birbirlerinden farklıdır; kahramanlar, kötü karakterler, dindar karakterler ve suçlular metin içinde yer almaktadır(2019: 73). Lukacs epik romanı bu şekilde tanımlıyor. Bu tanımı yaparken birçok kahramanının varlığıyla birlikte, kahramanların birbirinden farklı özelliklere sahip olmasını anlatıyor. Kendi içinde bir bütün olan romanın anlattığı da farklı karakterleri içinde bulundurmasından dolayı, somut olarak farklıdır. Kemal Tahir, bu görüşe benzer olarak “[g]erçekten gerçekçi olmadan gerçekten idealist olunamaz[, g]erçekler iyice bilinecek ki onlar arasında ideal seçilebilsin” der(Tahir 2016: 194). Gerçek olan sosyal çevredir. Karakter çevresindeki her kesim insanla etkileşim halinde olmalıdır ki ideal olana ulaşabilsin. Çevresini sürekli olarak değiştiren insan, kendisini aktif bir biçimde değiştirmek zorundadır(2016: 194). Kâmil karakteri/kahramanı bu değişimin yansımasıdır. Kâmil’in çevresinde kahraman, kötü, dindar, suçlu olmak üzere birçok karakter vardır; Kâmil bu karakterlerin çatışmasıyla oluşan savaşı yansıtmakla beraber, barışa/aydınlanmaya ulaşmayı simgeler. Lukacs bu yansıtmayı, bireysel yapının parça ve bütün ilişkisiyle temellendirerek; roman serüveninin, organik bir hayat yapısı(ulus, aile) için değerli olduğundan bahseder(Lukacs 2019: 74). Bu yapı, Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları romanının temelini oluşturur. Serüvende yan karakterlerin parçayı ifade ettiğini, bütünü de Kâmil’in temsil ettiğini; Manda ve Himaye ile ilgili konuşmada Kâmil’in aklının karıştırmasından anlarız(Tahir 2020: 17). Karakterlerin belirli aşamalardan geçerek aydınlığa veya bulundukları konuma ulaşması; gerçekçi romanın bize dayattığı bir olgudur(Tahir 2016: 125). Romanın içinde olması gereken budur. Karakter belirli aşamalardan geçerken, sadece duyu yoluyla bilgi edinir ki romanın daha sonraki kısımlarında karakter bulunduğu topluma yabancılaşır(Lukacs 2019: 71). Karakter artık aydınlanmaya başlayıp, kendi benliğine ulaşmalıdır. Gerçekçiliğin ilk adımı; kendisiyle birlikte dünyayı yeniden arama, kendisinin ve dünyanın sorunlarıyla uğraşmaya başlamasıdır(Tahir 2016: 191). “Uçsuz bucaksızdır dünya, geniştir ama bir yuvayı andırır yine de, çünkü ruhta yanan ateş yıldızlarla aynı özsel doğadandır; dünya ve benlik, ışık ve ateş tümüyle ayrışıktır, yine de hiçbir zaman birbirlerine büsbütün yabancı olmazlar, çünkü ateş bütün ışıkların ruhudur ve her ateş ışığa bürünür”(Lukacs 2019: 39). Ruhta yanan ateş vatan sevgisidir ve karakter ne yaparsa yapsın vatan işleriyle uğraşmaktan geri durmaz; vatan sevgisi, aile ile aynı içsel doğadan gelir.

 

 

  1. Kâmil’in Kendi Varlığını Sorgulaması: Benliğe Ulaşma Süreci

Romanda kendi benliğine ulaşma sürecindeki Kâmil’in, çevresindeki karakterlerin söylemlerinden bilgi alarak, kendi doğrusunu bulması anlatılmaktadır. Kâmil’in kendi doğrusunu bulurken, çevresindeki karakterlerin söylemlerine dikkat etmesi ve kendi düşünceleriyle bir konuma ulaşması, epik roman anlayışı için önemlidir. Romanda Kâmil karakteri örneğinden yola çıkarak; karakterlerin kendi tarihlerini kendilerinin yazdıklarını ve bunu da dış dünyayı oluşturan ekonomik, sosyal, tarihsel baskılar altında yaptıklarını söyleyebiliriz(Tahir 2016: 113-114). Yazar metnin oluşumunda sade bir dil kullansa da asıl olan alt-metindir. Yazarın Esir Şehrin İnsanları metninde yaptığı da birçok dış dünya faktörünün, Kâmil’in hayatını etkilemesidir.

Selim Paşa’nın tek çocuğu olan Kâmil karakterinin, modern eğitimler almış ve zeki, cesur, sportmen, kitap okuyan, resim çizen bir kişiliği vardır. Metnin belli bir kısmına kadar Karısı Nermin’le birlikte çevresinin söyledikleriyle düşünen, eğitimli karakterleri çevresinde görmek isteyen bir karakter olsa da yaşadıkları/öğrendikleriyle birlikte Milli Mücadeleye destek vermesi, ailesine karşı uyumsuzluk içinde olduğunu bize göstermektedir. Karısı ile kızına karşı uyumsuzluk içinde olması, Osmanlı Hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti arasındaki çatışmayı yansıtması olarak değerlendirilebilir. Romanın birinci kısmında “[o]ldum olası güneş yüzü görmemişe benzeyen günbatıda, bir damla kızıllık yoktu” kesitinden de anladığımız; Günbatıda(çevre) olanın Kâmil karakterini temsil ettiğidir ve kızıllık(bilgi), Kâmil’in benliğine ulaşmasıdır(Tahir 2020: 1).  Kâmil karakteri kendisini sorgulamaya başlayıp, bir ‘düşman tedirginliği’ hissettiğinde; kendi benliğine ulaşma arzusu içinde olan bir karaktere dönüşür(2020: 2) Kâmil’in kendisini sorgulamaya başlamasından sonra, metin boyunca bu yönünü ön planda tuttuğu görülür. Kendi hakikat arayışında Kâmil, devletin savaşta olmasıyla önemli ölçüde ilgilenmektedir. Nitekim Kâmil’in sorgulayıcı, tarihsel, araştırmacı özelliklerini metin boyunca çok sık görmekteyiz.

Kâmil’in kendi benliğini kazanma sürecinde tarihsel bir söylem vardır; yazar bu kurguyu oluştururken üstmetin-altmetin ilişkisini kurmakla kalmayıp, modern bir epik kahraman ortaya çıkarmıştır. Kâmil kendi araştırmalarından edindiği savaş bilgisinin yanında, bir de çevresindeki karakterlerin etkisinde kalmıştır. Örneğin yattaki Batı soyluları savaşı bir çılgınlık olarak görüp, Osmanlı devletinin savaşa girmeyeceğini söyler ve Kâmil de hesaplarını savaşın olmayacağına göre yapar(2020: 3). Kâmil benliğine ulaşmaya başladıktan sonra, savaşta bulunmadığı için utanç duymuştur; savaşla ilgili bir sohbet edildiğinde Süvari karakteri, kurtuluş olarak yabancı memlekete gitmek gerektiği düşünür ve savaşmayıp ülkede kalanların parasızlık çekeceğini, sosyal ilişkilerinin bozulacağını söyler(2020: 20). Kâmil bu konuşma ardına yüreğinde bir tedirginlik hisseder; bu durum içinde bulunduğu statüye bir karşı çıkış olarak görülebilir. Artık kendi soylu çevresinden farklı bir statüde olan Süvari’yle tanışır ve farklı statüdeki insanların durumlarına karşı bilinçlenme sürecine girer.

Kâmil’in sonradan derviş olan arkadaşı Fuat Mahir’in söylediği, “[y]a silahlanıp Anadolu’dakiler gibi dağa çıkmalı ya da dervişliğe sığınmalı” sözleri, Kâmil’e milli mücadele taraftarı veya din adamı olmak yollarını açmıştır(2020: 59). Kâmil karakterinin iki yoldan biri olan dervişliği sorgulamaya başlaması önemlidir. Bu sorgulama sırasında Kâmil, halkın birbirini beğenmemesiyle, boğuşmayı göze alamamalarıyla ve geçmişe/sembole saklanmalarında bir aydınlık yolu görememiştir(2020: 225).   

Kâmil, kendi kararlarını verdiğini gerçekçi dünyasıyla cevaplıyor; resim yaptığı bir zaman pencerede bakıp, Marmara’nın bir volkan ağzı gibi tüttüğünü görünce bir korkuyu içinde hissediyor ve bu korkuyla romantik Alman ressamların ağır bulutlu tablolarını hatırlıyor(2020: 91). Duyduğu korku vatanını kaybetme duygusundan başka bir şey olamaz. Volkan ağzının tütmesi de Anadolu’da başlayan Milli Mücadele’nin temsilidir; Romantik Alman ressamlarını hatırlaması da dervişlik rolünü romantizme benzetmesinden kaynaklıdır.

“İnsanlar yenildikleri zaman romantik olurlar”(Tahir 2016: 199) kazanmaya başladıkları zaman da gerçekçi olurlar; Kâmil gerçekçi olmaya çabalarken, kendisini sorgulamayı başarabilen bir kahramandır ve kendisini esir eden her somut/soyut konuyla mücadele içinde olmaya çabalamaktadır.

 

  1. Epik Kahramanın Somut Benliğini Sağlarken Yalnızlaşması: Soyut Ruhun Güçlenmesi

Metinde Kâmil’in benliğini sağladıkça yalnızlaştığı görülmektedir. Kendi kızı Ayşe ile karısı Nermin(aile) bile Kâmil’den uzaklaşır ve Kâmil kendisiyle daha çok yalnız kalmaya başlar. Kahramanın kendi somut/soyut birlikteliği, yalnızlığın gücü simgelediğini bize göstermektedir; Kâmil’in Milli Mücadele için mahpushaneye girişiyle birlikte, kahramanın iç konuşmalarının da artmakta olduğu görmekteyiz. Bu tanrısal anlatımın varlığı, kahramanın soyut olarak tanrıyla birlikteliğini simgelemektedir. 

 

  1. Kâmilin Mahpusluk Hayatının Olay Örgüsündeki Konumu: Mücadelenin Varlığı

Milli Mücadele’ye fayda sağlamak için arkadaşı Ahmet’ten bilgi alan Kâmil; mahpushane kapısının kocaman kanatlarının hiç açılmadığını, soldaki küçük kapıdan da eğilerek geçmek gerektiğini söylemiştir(Tahir 2020: 123). Bu kesit Kâmil’in serüveninin mahpustan geçeceğini göstermektedir; Kâmil mahpusa düştüğünde sadece mahpusa girmek için eğilmiştir ve mahpusa girdikten sonra da güçlü olmaya başlamıştır.

Milli Mücadele’yi tanıtmak için yazılan Karadayı dergisini çıkaran Süleyman Ağa’nın, Nedime’ye Kâmil ile ilgili söylediği “[b]izim yüz erkeğe bedel” sözleri; Kâmil’in Milli Mücadele yolundaki gücünü bizlere gösteriyor(2020: 159). Kâmil karakteri, Nermin ve Ayşe’yi hiçbir zaman parasız/kimsesiz bırakamayıp Anadolu’ya gidemeyeceğini düşünür; Anadolu’ya gidemediğinden kaynaklı olarak, Karadayı Mecmuasına daha fazla maddi masraf yapar(2020: 175). Milli Mücadele için para harcasa da Anadolu’ya gidemediği için, yaşadığı somut hayat mahpus hayatından farksızdır ve kendisine bir soyut özgürlük edinmek için Karadayı Mecmuasına dört elle sarılır.

Kâmil karakteri Niyazi Efendi karakterine Ada’yla ilgili yalan söyledikten sonra yazar, Kâmil için yalanın konumundan bahseder; yalanın içimizde kendisine yer edindiğinden ve Kâmil’in yalan söylemeyi korkaklığın en adi görünüşü olarak nitelediğinden, yalanın da bir ruh sefaletini simgelediğinden bahseder(2020: 261). Yalan söylemek ruhun mahpusta olmasıdır; Kâmil’in Nermin ve Ayşe’yi somut olarak yanında bulamayışı, kendi mücadelesini vermesinin bir kanıtıdır. Kendi benliğini kazanan Kâmil karakterinin ihtiyacı olan, ruhunu mahpustan çıkarmaktır. Ruhunun sefalet içinde olmaması için, Nermin ve Ayşe’den uzak kalması/ayrılması gerekmektedir. Kâmil’in bilinçlenmesi de bu bölümden sonra başlar; Kâmil Nermin’i yeni tanımış gibi şaşkınlık duyup, hayatının boşluğunu ailesinde görmektedir(2020: 272). Kâmil artık ailesiyle mücadele içindedir ve Kâmil’in yalnızlığı bir güçlenmedir. Kâmil vatan sevgisi eksikliğini ailesinde görmüştür ve soyut benliğini engelleyen ailesine; vatanseverlik dersi vermek ve ailesine ders verirken de kendi dersini almak amacı içindedir ki dersini mahpusa girerek almıştır(2020: 274-275). Bu bölümden sonra Kâmil, soyut benliğini güçlendirmek için mücadele eder; Ramiz karakterinin hapisten çıkmasına yardım eder ama bu yardımının sonu yalnız kalmasıdır. Hapiste kaldığı zaman diliminde yalnız kalmayı göze alan Kâmil’in tek kazandığı, kendi soyut benliğidir.

“ilahi dünyada, asıl süreç ya da hareket, ölüm ve yeniden doğuştur ya da bir tanrının ortadan kayboluşu ve geri dönüşü ya da enkarne olması ve geri çekilmesidir”(Frye 2015: 189). Her ölüm bir yeniden doğuştur; her iyi ve kötü özellik ruhun içinde varlığını sürdürür. “Yalnızlık, yere basmadan yürüyen bir ölüler ordusu gibi üstünden geçiyordu”; Kâmil’in söylediklerinin Ahmet’e işkence edilmesini sağladıktan sonra, Kâmil ihanet dolu bir dünyada yaşadığını hatırlar(Tahir 2020: 316). Yalnızlıkla birlikte kendi soyut benliğini kazanan Kâmil; arkadaşına ihanet ettiğini düşünse de aslında somut yaşamdan ayrılıp, soyut olarak yaşamaya başlar. Hâlâ ailesine karşı duygular hissetse de vatan sevgisi her zaman daha önemlidir. Kâmil, Gardiyan İbrahim’i kurnazlık yaparak yendiğine sevinip, kibirli biri olarak önüne gelen yemeği iştahla yemiştir(2020: 327). Kâmil’in içindeki mücadelenin sonu gibi gözüken bu kesit, Mahpus hayatının Kâmil’i nasıl değiştirdiğini göstermesinden dolayı önemlidir; yalan söylemeyi sevmeyen Kâmil, artık kurnazlık yaptığına sevinir hâle gelmiştir. Gardiyan İbrahim’in kurnazlık yapılarak yenilmesi, insanlığın tanrı karşısında yenilmesini simgeler ve Kâmil’in önüne gelen yemeği iştahla yemesi de tanrıyla birleşmesiyle birlikte, vatan sevgisine doymamasını simgeler.

 

  1. Bireylerin Olaylar Karşısındaki Toplumsal Konumları: Kâmil’in Çevresindeki İnsanlardan Etkilenmesi

Kâmil’in çevresindeki karakterler, benliğinin şekillenmesine etkide bulunmuştur. Gerçekçi bir romanda bulunması gereken de Kâmil’in değişim geçirerek bir konuma gelmesidir. Hayatına giren her karakter, Kâmil’i etkiler ve kendi kararlarını şekillendirmesini sağlar. Selim Paşa’nın oğlu olarak Avrupa’da eğitim almış olan Kâmil karakterinin, Milli Mücadele’den etkilenerek hapse girmesini sağlayan süreç, vardığımız sonuca bir örnek niteliği oluşturur.

Rozalti’nin, Kâmil ve Ahmet’in Ararat vapurundan şüphelenmesinden dolayı vapurun fiyatını arttırması, bir burjuva özelliği olarak karşımıza çıkar(Tahir 2020: 245). Rozalti’nin anlatmak istediği; “Bir vapur acentesi..”(2020: 245) olmak, paradan başka bir şey düşünmemek gerektiğidir. Bir Fransız olmasından dolayı Fransız Burjuvasını simgeleyen Rozalti, Kâmil’in vatanının kurtulması için parayı önemsememesini sağlamıştır. Örneğin Kâmil’in parası olmamasına rağmen, Nermin’e zengin olduğundan bahsetmiştir(2020: 273). Bu durum somut olarak fakir olan Kâmil’in, soyut(gönül) olarak zenginleşmesini anlatmasından önemlidir.

Nedime’nin, Kâmil ve Nermin’in evine gelmesiyle birlikte resim, minyatür, karagöz, Divan Edebiyatı’na dair konulardan bahsedilir; bu konuşmalarda Nermin isteksiz ve geleneksel konularda kibirli davranışlar sergilemektedir. Nermin, Avrupa’nın en ünlü otellerinde vakit geçirmiş Kâmil’in, kahvede Karagöz’ü seyretmesini küçümsüyor ve geleceğini/parasını düşüneceğine nelerle uğraşıyor diye düşünüyor(2020: 193). Bu durum Kâmil’in Nermin’den farklı niteliklere sahip olduğunu bize gösterir. Kâmil, Nermin’i çok sevse de Nermin’den etkilenmemektedir; Kâmil Nermin’den etkilenmediğini, Fatma’yı yetiştiren çevrede yaşamasını isteyerek söylemektedir(2020: 416). Milli Mücadele sevgisi Nermin’e duyduğu sevgiden daha fazla olan Kâmil için, yalnızlığının sebebi olarak Nermin’i verebiliriz. Kâmil’in yalnızlıktan somut olarak isyan etmesi, soyut olarak güçlenmesini “[y]edi yıl burada bir başıma.. olmaz bu” sözlerinden anlamaktayız(2020: 437). Kendi içinde sürekli savaş halinde olan Kâmil, soyut olarak güçlenmesinin ardından bile bir savaş içindedir. Kâmil benliğini kazansa bile, kazandığı her zaman savaştır.

İngiliz vatandaşı Sör Henri Dikson, Kâmil’in Musul ve Kerkük’teki özel mülklerini satın almaya çalışsa da Kâmil satmak istemez. Sör Henri Dikson’un Kâmil’e yaptığı konuşmada; “Türklerin çekildikleri Anadolu’da, kendilerinin gerçek fikirlerini tanımamış bir dünyaya karşı çıkacakları, el ele, gönül gönüle verip direnecekleri de o kadar gerçektir” demesi, Kâmil’e Milli Mücadele’yi tanıtmasından dolayı önemlidir(2020: 38). Kâmil’e metin boyunca yol gösterecek bu düşüncenin, ticaretle uğraşan İngiliz burjuvasının temsili Sör Henri Dikson tarafından söylenmesi de bir diğer dikkat çekici konudur.

Nermin’in Halası, Kâmil’in antika eşyalara mahkûmiyet gözüyle bakmasından dolayı önemli bir konumdadır. Kâmil zengin olsa bile, tutumlu olması gerektiğini Nermin’in Halasından öğrenmiştir. Kâmil’in mahvolmuş devleti/adaleti bir antikaya benzetmesi de Osmanlı Burjuvasına karşı bakışını bize göstermektedir(2020: 107).

Gazetenin önemli bir konumda olduğunu okuyarak edinen Kâmil’in, gazeteye yazı yazmayla ve Mahpusla tanışması Abdullah Bey ile başlamaktadır; Abdullah Bey Mahpus’u baba ocağı gibi görmektedir. Kâmil, Karadayı dergisine yazı yazmaya başlamasıyla, “hayata girmeye başla[dığına sevinip]” özgüven sahibi olur(2020: 138). Bu olay kendi çevresindeki burjuva kesiminden farklı özellikler edinmesine ve çevresindeki burjuva kesimi insanlara karşı bir üstünlük kurmasından dolayı önemlidir. Kâmil’in burjuva sınıfına üstünlük kurması da epik kahraman rolünde önemli bir nitelik taşımaktadır.

Nedime Hanım ve hamileliği metin içinde önemli bir konumdadır; Kâmil polislere yakalandıktan sonra Nedime Hanım’a dair bilgi vermez ve sürekli gebe olduğundan bahseder. Kâmil, Nedime’nin tehlikede olmadığı her zaman rahatlık duymaktadır ve Nedime’yi tehlikeye atacak hiçbir şey söylemez. Nedime, Kâmil için esir olmayan Anadolu kadınının temsilidir(2020: 183) ve Nedime’nin karnındaki çocukta bir geleceğin varlığını simgelemektedir.

Sonuç

Kurtuluş Savaşı’nın anlatıldığı Esir Şehrin İnsanları romanında, Kâmil’in soyut benliğini kazanma sürecindeki epik kahraman modeli dikkat çekicidir. Metnin içeriğindeki birçok konuyu bu yazıda inceleyemesek de detaylı olarak incelemeye çalıştığımız konular arasında Kâmil’in benliğini kazanması, benliğini etkileyen kişiler, tarihsel koşullanma konuları vardır. Bu konuları işlerken Lukacs’ın epik kahraman kuramını kullanmış olup, kahramanın soyut olarak güçlenmesinin önemli nitelik taşıdığından bahsedilmiştir.

Romanda epik kahramanın en önemli işlevi, Milli Mücadele’ye koşulsuz bağlı olmasıdır. Kâmil Milli Mücadele’ye destek olurken, kendi ailesini bile yanında bulamaz ve kendi yolunu kendi çizer. Bundan dolayı Kâmil düşünebilen, karşıt görüşlere itiraz eden bir epik kahramandır. Kahramanın somut olarak kahramansı özellikleri olmadığı zamanlarda, soyut olarak tanrıyla birleşme halinde olması dikkat çekicidir. Romanda birden fazla karakterin konuşması çoksesli bir kuramın varlığını bize gösterse de epik kahraman kuramıyla metnin incelenmesinden dolayı, herhangi bir fikre taraf olunmadığını belirtmek önemlidir.

Metnin başkahramanı Kâmil birçok konuya hâkim, ideallerine bağlı bir kahramandır ve karakter bir zor durumla karşılaştığı zaman, yazar tarafından soyut olarak kollandığı görülmektedir. Bundan dolayı Kâmil’in soyut olarak yanında bulunan tanrı, yazarın kendisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kâmil’in çevresindeki karakterler, Kâmil’e yol gösterici olmasından önemlidir. Romanın gerçekçi olmasının sebebi de birden fazla karakterin Kâmil’i etkilemesinden kaynaklıdır. Yazarın bu kadar gerçekçi biçimde karakterleri şekillendirmesi, Kâmil’in gerçekçiliğini arttırmasından dolayı dikkat çekicidir. Kâmil’in Milli Mücadele için ailesinden somut olarak kopmayı göze alabilmesi, soyut olarak ne denli güçlü olduğunu göstermesinden dolayı önemli bir ayrıntıdır.

 

Kaynakça

Bahtin, Mihail (2020). Dostoyevski Poetikasının Sorunları, Çev. Sabri Gürses, İstanbul: Alfa Yayınları.

Frye, Northrop (2015). Eleştirinin Anatomisi, Haz. Mesut Varlık, Çev. Hande Koçak, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Lukacs, Georg (2019). Roman Kuramı, Çev. Cem Soydemir, İstanbul: Metis Yayınları.

Tahir, Kemal (2020). Esir Şehrin İnsanları, İstanbul: İthaki Yayınları.

Tahir, Kemal (2016). Notlar Sanat – Edebiyat 1, Haz. Cengiz Yazoğlu, İstanbul: İthaki Yayınları.

Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol