Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Siyasal Sistemin Yarattığı Kent I: Yunan Şehir Devletleri

İnsanoğlunun ağaç tepelerinden inmesi, Dünya’da, geri dönüşü olmayan bir değişim sürecinin fitilini ateşledi. Bu değişim, sadece insanın doğal çevreye müdahale etmesiyle sınırlandırılamazdı elbette. Çünkü insan da en az değiştirdiği çevre kadar bu değişimden etkilenmişti. Fakat insanın değişimi fiziki olmaktan çok, medeniyet alanında bir biçimlenmeydi. Medeniyetin gelişiminde elbette pek çok faktör etkili oldu. Bunlardan bazıları, buzul çağının sona ermesi gibi, insanın tamamen kontrolü dışında olan tabii değişimlerken; diğer bir kısmı, yazının icadı, tekerleğin keşfi, ateşin bulunması, tarımın keşfedilmesi sonucu yerleşik hayata geçilmesi gibi, insanın doğal çevrenin de etkisiyle, kendi iç dinamikleri neticesinde ortaya çıkan tekâmüllerdi.

Medeniyete ve uygarlığa giden binlerce yıl uzunluğundaki çetin yolun en önemli kilometre taşlarından birisi de hiç şüphesiz kentlerin kurulup gelişmesidir. Kentlerin ilk nasıl oluştuğuyla ilgili çeşitli teoriler öne sürülse de tarımın gelişimi sonucu yerleşik hayata geçilmesi; bunun neticesinde, ihtiyaçların çeşitlenmesi ve ihtisaslaşmanın oluşması, en nihayetinde de oluşan üretim fazlasının, ticaret yoluyla paylaşılması ve bu yolla da büyük toplulukların bir araya gelip köyleri, onların da kentleri oluşturduğu yönünde yaygın bir görüş birliği vardır. Büyük nüfusların kentlerde bir araya gelmesi güvenlik ihtiyacını tetiklemiş, bu da insanları otorite arayışına itmiş ve böylelikle devletler oluşmuştur. Yeryüzündeki ilk devlet örnekleri de kent devletleri şeklindedir. Daha sonra bunlar, fetihler yoluyla birleşerek, büyük imparatorlukları oluştursa da kent her zaman önemini korumuştur.

Öyle ki, kentler her zaman, kültür ve medeniyetlerin ortaya çıkıp sümbüllendiği ve yayıldığı yerler olmuştur. Kentlerin çöküşü ile birlikte medeniyetler de çökmüştür. Bu durumun ortaya çıkmasının sebebi, sadece, şehirlerin idari fonksiyonlar üstlenmesi, medeniyetlerin başkentleri ve önemli nüfus bölgeleri olmalarından ileri gelmemektedir. Gerçekten de kentin idari ve sosyal yapısının kendilerine beşiklik yapan medeniyetlerin oluşup şekillenmesi üzerindeki etkisi muazzamdır. Bu etkilerin daha iyi anlaşılabilmesi için Antik Yunan ve Roma’nın ayrıca incelenip ele alınması da önemlidir.

Antik Yunan Şehir Devletleri

Bugün Avrupa medeniyeti dünya için ne kadar önemli ise, Yunan medeniyeti de Avrupa için o kadar önemlidir. İnsanlığın bugünkü şeklini almasında, 17. yüzyıldan itibaren, Avrupa ciddi bir şekilde aktif rol aldı. Yeni Dünya’nın keşfi, sanayi devrimi, kolonileştirme süreci ve modern çağ felsefi akımları, geçmişin birikimiyle birlikte daha etkin bir hal alarak, birkaç yüzyıldır Avrupa’nın önderliğinde dünyayı şekillendirmeye devam ediyor. Avrupa’nın, dolayısı ile Batı’nın bugünkü şeklini almasında hiç şüphesiz, Avrupa’ya, Tanrıçası Europa’nın adını veren Yunan medeniyetinin rolü yadsınamaz.

Yunan medeniyetinin ham maddesi ise, hiç şüphesiz, Yunan şehir devletleri, yani, Polis’lerdir. Her ne kadar Site yönetimi, milattan önce 1500–1000 yıllarında başlayıp; Sümerler, İbraniler ve Babilliler gibi pek çok kavimde görülse de (McNeill, 2001: 19) eski Yunan siteleri, Batı’da kentlerin oluşmasının başlangıcı olarak kabul edilir. Batılı kaynaklarda, kentin ilk ortaya çıktığı yapıya “Polis” adı verilir. Polis, milattan önce sekizinci yüzyıldan birinci yüzyıla kadar Yunanistan’ın bazı kesimlerinde var olmuş bir toplum biçimidir (Morris, 2000: 27). Ancak Polis kelimesi, hem kent, hem de devlet anlamında kullanılır. Birçok araştırmacı ve bilim adamı tarafından Polis, kent devleti olarak adlandırılır (Ağaoğulları, 1994: 11).

Ancak Yunan şehir devletleri, pek çok açıdan çağdaşlarından ve kendilerinden önceki şehir devletlerinden farklıydılar. Yunan siteleri; küçük, büyük oranda kendilerine yetebilen ve her biri, kendi yılbaşlarını seçecek kadar özgürlüklerine düşkün yönetimlerdi. Bunun dışında, birbirleri ile münasebetleri de her zaman inişli çıkışlıydı. Genellikle, rekabet ve çatışma halinde varlıklarını sürdürüyor dışarıdan bir saldırı gelince muvakkaten birleşip ortalık sakinleşince kavgalarına kaldıkları yerden devam ediyorlardı.

Bununla birlikte, sahip oldukları idari ve siyasal yapının o güne kadar eşi ve benzerinin olmayışı, onların insanlık tarihine olan katkılarını da kendilerine özgü kılmıştır. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var ki, Yunan şehir devletlerinde asla tek bir iktidar yapısı egemen olmamıştı. Bazen oligarşik bir yapıda olan yönetim, harici bir tehlike esnasında yerini despotizme bırakıyor; bazen plütonomi denilen zenginlerin yönetimi söz konusu olurken, bazen aristokrasi ağır basıyordu. Nadiren de olsa bugünkü toplumlar için bile lüks olarak görülen bütün şehir vatandaşlarının yönetime katıldığı doğrudan demokrasinin uygulandığı zamanlar bile oluyordu.

Fakat polis’leri diğerlerinden, bilhassa büyük imparatorluklardaki şehirlerden ayıran en önemli özelliklerin başında, şehrin aynı zamanda devletin kendisi olması geliyordu. Yunan şehir devletleri, küresel ölçekte büyük ihtirasların peşinde koşamayacak kadar küçük, diğer yandan, deniz aşırı ticaret yapıp zenginleşecek kadar da beceriklilerdi. Büyük yönetim sorumluluklarının olmaması ve de merkezi devletlerin dayatmalarının bulunmaması, yönetecek başka şehirlerin bulunmayışı gibi faktörler ticaretle gelen zenginlikle birleşince, Yunan şehirlerinin elitleri düşünmek için bolca vakit bulabiliyordu. Ne de olsa ayak işlerini yapacak köleler vardı. Fakat bu düşünüş tarzı, o zamana kadar hiçbir benzeri olmayan şekilde gerçekleşti.

Yunanlılar, pratik çözümler üretmek üzerine düşünmek zorunda değillerdi. Ürettikleri düşüncelerin yüzyıllar sonra bile pratik yansımaları oldu belki fakat kasıtları bu değildi. Geometri ile ilgilenmişlerdi lakin bunun amacı; Mısırlılar gibi, Nil nehrinin taşması sonucu değişen tarla sınırları dolayısıyla ortaya çıkan vergi toplama sorunu ya da arazi kavgalarını önlemek değil evreni anlamaktı. Siyasal sistemler geliştirmişler, kendilerince adalet anlayışı oluşturmuşlardı fakat bunu -birazdan değineceğimiz Romalıların aksine- bünyelerindeki farklı etnik unsurların birlikte yaşamasını kolaylaştırıp aralarındaki anlaşmazlıkları çözmek için değil, kendi küçük sitelerini daha yaşanabilir kılmak ve erdemi, iyiyi, doğruyu bulmak için insanı daha iyi tanımak amacıyla yapmışlardı.

Yine de insanlığın düşünce dünyasına, başka pek çok uygarlıktan daha fazla etki ettiler. Bugünkü pek çok düşüncenin temeli o dönemde atıldı. Pek çok modern düşünür ve bilim adamı o dönemdeki filozofların görüşlerinden etkilendi.

Marks, doktora tezini Demokrit ve Epikür felsefeleri üzerine almış, F. Lasalle, Heraklit üzerine kitap yazmıştır. Hemen hemen bütün felsefeciler Yunanca öğrenmişlerdi. Adam Smith, kitabında, o dönemin düşünürlerine atıfta bulunmanın ötesinde, değer konusundaki ayrımında Aristo’dan, işbölümü konusundaki düşüncesini oluştururken Eflatun’dan etkilenmişti. Eflatun, ilk sosyalist düşünceleri ortaya koyarak, kolektif mülkiyeti kavramsallaştırdı. Ortaçağda faiz, mülkiyet ve zenginlik konuları, Aristo felsefesinin geliştirilmesine dayanıyordu. Önce Albert Magnus, sonra da onun öğrencisi Snt. Thomas Aquinas, Aristo felsefesinden yola çıkarak kendi düşüncelerini geliştirmişlerdi. Toplumların gelişim yasalarının temelleri hep o dönemin düşüncesinde ortaya atılmıştı. Diyalektik, zenginlik, mutluluk, değer ahlak, adalet gibi en temel kavramlar, bu dönemin yapısı içindeki felsefeciler ve felsefe ekolleri tarafından şekillendirildi.

Pythagoras; rakamlarla, uzunluk ve ağırlık birimleri ile ve müzikle uğraşırken, ahenk ve uyum düşüncesine değer verdi ki, bu, Rönesans sanat anlayışını derinden etkileyecekti. Heraklit ise, denge ve uyumun ancak karşıt güçlerin çatışması ve savaşı ile ortaya çıkacağını söylerken, diyalektik düşünceye ulaşmıştı ki bu düşünce ileride Marks ve Hegel gibi düşünürler tarafından; toplumsal, ekonomik ve tarihi gelişmeyi açıklamak için etkin bir araç haline gelecekti. Demokrit ise, faydanın sübjektifliğini ve de insandan insana göre değişeceğini belirtirken kendisinden yaklaşık 1000 yıl sonra ortaya çıkacak olan subjektif fayda teorisinin temellerini atar gibi görünmektedir. Demokrit, aynı zamanda, mutluluk veren bir şeyde ya da bir ihtiyacın karşılanmasında aşırıya gidilirse, o şeyin zahmete dönüşeceğini söylerken, aslında, azalan marjinal faydadan bahsetmektedir.

Tabii ki döneme ait yukarıda bahsedilenlerin dışındaki pek çok fikir de o dönemin şehir karakteristiğinden ve sosyal-siyasal yapıdan izler taşımaktadır. Örneğin; Aristo’nun, faizi ve tefeciliği yermesinde, bu iki faaliyetin o dönemdeki gelir adaletsizliğinin oluşmasındaki etkin rollerini gözlemlemesi etkili oldu. Aynı şekilde, özel mülkiyetin kapsamını insana kadar genişletip, köleliğe cevaz vermesinde köleliğin ucuz emeğinden elde edilen gelirin şehir halkına sağladığı zenginlik ve dönemin kölelikle ilgili genel kabul gören görüşleri de etkili olmuştur.

Platon’un yöneticiler için özel mülkiyet yerine ortak mülkiyeti uygun bulmasında –ki bunun kapsamını eş ve çocukların da ortak mülkiyete dâhil olmasına kadar genişletmiştir- şehir devletlerinin oynak yapıları dolayısıyla, yönetim şeklinin sürekli değişmesi ve bundan kaynaklı olarak, sürekli; despotizm, oligarşi ya da aristokrasi gibi demokrasiye göre görece arzu edilmeyen rejimlerin gelmesinin önüne geçme niyeti olduğunu kim inkâr edebilir?

Tüm bunlarla birlikte, en nihayetinde, Yunan uygarlığı da tarih sahnesinden çekilecekti. İbn-i Haldun’un ölümsüz eseri Mukaddimede belirtildiği üzere, devletler de insanlar gibidir; doğar, büyür, gelişir ve en nihayetinde ölürler. Yunan şehir devletleri de buna bir istisna değildi. M.Ö. 1200 – M.Ö 200 yılları arasında bugünkü Yunanistan ve Anadolu yarımadasının Ege ve Akdeniz kıyılarında egemen olan şehir devletleri, o dönemdeki pek çok devlet ve şehir gibi, Roma İmparatorluğunun baskılarına dayanamayıp, teslim olacaktı. Bu durum, Yunan medeniyeti için bir son olabilirdi belki fakat insanlık için yepyeni bir başlangıçtı.

Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol