Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Koku ve Müzik: Türk Halk ve Sanat Müziğinde Kokunun İncelenmesi

Yazar: Merve Yiğit

Giriş

“Ölümlü insan ancak söze tutunarak teselli bulur ve yaşar” (Korkmaz, 2008, s.41).

Anadolu coğrafyasında hayat sürenler için türkü ve şarkılar, anlatılamayanı söylemenin, anıları yâd etmenin, güzele övgüler dizmenin, daha nice duygu ve düşüncenin dile geldiği dizelerdir. Tüm bunların gerçekleşmesinde ise, kokunun ayrı bir işlevi ve önemi vardır. Batı düşüncesine göre beş duyu arasında görme ve işitmenin daha objektif olarak kabul edilmesi, dolayısıyla görsel ve işitsel ögelerin bilgi ve anlayış yetisinin kaynağı olarak değerlendirilmesi, koku duyusuna yeteri kadar değer verilmemesine yol açmıştır (Majid et al., 2018). Duyular arasında kurulan hiyerarşi dünyanın her yerinde bu derece baskın değildir elbette. Türk halk ve sanat müziğine bakıldığında koku, kendisine pek çok kez atıfta bulunulan ve hislere tercüman olan “dost” mahiyetinde bir duyudur.

Türküler ve şarkılardaki koku birer anımsayıştır. Hatırlamak, var olmak; var olmayı sürdürmek için çabalamaktır. Yaşamın getirdiği zorluklar içerisinde hasret ile dolmuşken, bir türkü söylenir ve o türküde bahsi geçen yer veya zaman, birden içinde yaşanılmakta olan yer veya zamana çağrılır. O an fiziken çok uzakta da olsa, düşüncede beliren bir köy veya sevgilinin yüzü, türküyü söyleyenin zihnini kaplar ve âşık en azından bununla teselli bulur. Bu noktada koku, anıları en dolaysız ve yoğun bir şekilde hatırlamanın aracıdır. Zira koku, diğer uyaranlardan ayrı olarak, bir tek kokuyu geri getirmez; o koku ile ilişkilendirilmiş ne kadar tecrübe ve yaşanmışlık varsa, onu da hatırlatır. Makalenin ilk kısmında koku duyusunun bu kendine has karakteristiğinin örnek güfteler eşliğinde gösterilmesi amaçlanmaktadır.

“Peki insan koku vesilesiyle en çok neyi hatırlar, kimden bahseder şarkılarda?”, çalışmanın ikinci kısmı kısaca bu soru üzerinde durmaktadır. Türk halk ve sanat müziğinde koku kelimesinin geçtiği güftelerin çoğunlukla yâre karşı yazıldığı görülmektedir. Maşukun kokusuyla mest olmuştur aşık; şarkı söyledikçe adeta sevgilinin kokusunu alır, onu övmeye doyamaz. Nasıl övdüğüne gelince; Türk halk ve sanat müziğinde hayvan, bitki, çiçek gibi birçok farklı unsurun sevilen insan ile ilişkilendirildiği görülür. Bu unsurlar bazen gerçek bazen mecaz anlamda kullanılır. Yer yer maddi aşktan, manevi aşka geçişler yapılır. Dolayısıyla çalışmanın üçüncü kısmında, kokunun Türkçe ’deki temsili incelenecektir.

Koku ve Hafıza

Gülü taktım göğsüne, kokusu bende kaldı

Gönül  gönül üstüne, yarısı bende kaldı.

 

Gesualdo M. Zucco’ya (2007) göre kokular bilinçsizce hafızaya kaydedilir ve hafızada üstü örtük bir vaziyette saklanır. Fakat belleğimizde sessizce durduğunu sandığımız bu kokular, çok uzakta veya eskide kalmış gibi görünen anıları birden tekrar gün yüzüne çıkarma kabiliyetine sahiptir. Bu da kokunun beyindeki koku korteksi ile limbik sistemin ilişkisinden kaynaklanır.

Örneğin, esen sabah rüzgârı, hiç beklenmedik bir anda sevgilinin kokusunu aşığın burnuna getirir ve onu “geçmiş zamanların uzak ve yitik imgelerine (Korkmaz, 2008, s.48) taşıyarak, derin bir hasret dalgası başlatır. Şöyle denir güftede: “eserken bad-ı saba kokun getirir bana/ o anda bil arzuyla özlem duyarım sana/ orman yangını gibi içim yanar tutuşur/ bir de seni getirse şu güzel bad-ı baba.” Yine başka bir eserde hafif bir yel, bu anımsayışın temel sebebi olmaktadır: “evlerinin önü bulgur sokusu/ yel estikçe gelir yârin kokusu/ yârim küçüktür cilve kutusu” demektedir âşık. Türk halk ve sanat müziği, özlem dayanılmaz olduğunda bulutların dahi kokuyu taşıyarak gökyüzünden geçebileceğini gösterir: “bulutlar kokunu getirir bana/ göklerin koynunda yatmak isterim/ dalgalar dil döker sevginden bana/ sularda ay olup batmak isterim.”

Koku-kaynaklı otobiyografik anıların sözel araçlarla oluşan anılardan daha eski, duygusal açıdan daha güçlü ve canlı olduğu bilinmektedir (Willander & Larsson, 2006). Dolayısıyla algılanan bir kokunun, anıları geri çağırma kapasitesi diğer duyulara göre daha etkindir. Bu güfte örneğinde gerek işittiği sesle gerek baharın kokusuyla sevgilisini hatırlayan âşık için yaşam gitgide daha da zor bir hal almaktadır: “her seste bir nağmesi var ondan koku alır bahar/ beni her gün ağlatan yâr hayalimden silinmiyor/ gecem kara günüm kara hep bağrıma vura vura/ gezdim yâri sora sora nerededir ah bilinmiyor.” Yayla çiçeğinin kokusunu sevdiceğine yakıştıran Karacaoğlan ise şöyle demektedir: “incecikten bir kar yağar/ tozar Elif Elif diye/ deli gönül abdal olmuş/ gezer Elif Elif diye/ yar sana hayran – can sana kurban/ derdime derman bulamam/ aşktan el aman/ Elif’in uğru nakışlı/ yavru balaban bakışlı/ yayla çiçeği kokulu / kokar Elif Elif diye.” Son olarak Berivan türküsü, köy kokulu bir dağ ceylanı gibi olan sevgilinin yokluğu karşısında çekilen acıyı anlatır: “dağ başında bir gül gibi/ boynu bükük kalan yârim/ dikenleri acılanan yüreğime eken yârim/ bir kez sana bağlanmışım/ ben kendimi heey unutmuşum/ aşkın ile kavrulmuşum, sevdan beni kül eyledi/ Berivanim, berivanim, boynu bükük dağ ceylanım/ Berivanim, berivanim, köy kokulu dağ ceylanım.”

Psikolog Gesualdo Zucco’ya göre zaman, koku hafızamız üzerine müdahale edemez durumdadır (Zucco, aktaran Plümacher & Holz, 2007). Kokular uzun bir süre hafızada tutulur ve çok az yıpranmaya uğrar. Zira yârin kokusuna uzun zamandır hasret kalmayı anlatan Hatay yöresine ait bir türkü şöyle demektedir: “erkekler karanfil katar oldu/ hasretlik yeter oldu/ nazlı yârin kokusu burnumda tüter oldu/ al mendili mendili/ kız sever karanfili.” Başka bir güftede ise sevgilisini çam kokusu ile özdeşleştiren âşık için, yıllar sonra bu kokuyu bir kez daha içine çekmek yeterli olsa dahi arzulanan gerçekleşmez: “çam kokulu havanı bir kerecik koklasam/ ferahlardı yüreğim dağılırdı her tasam/ yıllardır ki derdinle esiyor beynimde sam /  sarardım soldum işte hicrinle yana yana.”

Koku hafızası aynı zamanda diğer öğrenme süreçlerinden etkilenmez; yani, yeni edinilen bilgi ve tecrübeler önceki koku tecrübesini baskılayamaz, yok edemez veya zayıflatamaz (Zucco, 2007). Zucco’nun yaptığı bir diğer önemli vurgu, kokuya dair anıların bilinçli bir şekilde hatırlanamayacağıdır. Bir gül kokusunun anıları geri çağırabileceği gibi, ıslanan toprak kokusu da öznenin kişisel hayatına göre, koku kaynaklı otobiyografik hafızanın bir aracı olabilir. “Yeşil gözlü gül kokulu gül Ayşe’m/ hayat sende neş’e sende meşk sende/ yeter artık çektiklerim gel Ayşe’m/ sabır bende sükût bende aşk bende” diyen Türk sanat müziğinin yanı sıra, güftesi “toprak gibi ıslanıp hep hasret kokuyorsun/ yağmur gibi boşalıp gözüme doluyorsun / yıldız gibi kayıyor aşkı unutuyorsun” sözlerinden oluşan şarkılarımız da vardır.

Koku hafızası başlangıçta nispeten düşük bir ​​edinim seviyesi sunsa da yukarıda bahsedildiği üzere, uzun süre boyunca muhafaza edilir. Zucco (2007) bunu şu şekilde açıklamaktadır; kokular görsel veya işitsel ögelerde olduğu gibi, kodlamayı kolaylaştıracak çok fazla niteliğe sahip değildir, yani kokuların kodlamak için daha az algısal özelliği vardır. Fakat bu özellik aynı zamanda kokuları daha unutulmaz kılan unsurdur. Örneğin bir resim, hafızaya kodlamayı kolaylaştıracak pek çok niteliğe sahip olabilir (renk, derinlik, gölge, doku vb.) ama bu aynı zamanda o resmin yanlış hatırlanmasına da sebebiyet verebilir. Hatırlamak için ne kadar çok işaret varsa, onun yanlış muhafaza edilme ihtimali de o kadar yüksektir. Koku duyusu, bu bakımdan müdahaleye çok daha kapalıdır ve dolayısıyla, bozulmaya uğramadan uzun süre muhafaza edilir (Schab, aktaran Guzzo, 2007).

Güzelin Güzel Kokusu

Her yerde senin kokun var, senden esiyor demek sıcak büyülü rüzgâr,

Dağlarda sedalanan o aşk dolu sesin var, senden esiyor demek bu sıcak büyülü rüzgâr.

Gerek türkülerde gerek sanat müziğinde koku kelimesinin geçtiği güfteler aşk teması etrafında şekillenmektedir. İncelenen eserlerde aşk ve sevgi çoğu zaman erkeğin dilinden sevgiliye yazılmakta ve sevgilinin güzel kokusu, yârin diğer nitelikleriyle beraber övülmektedir. Bilinmektedir ki insanlar bireysel kokulara sahiptir. Koku insan hayatında çiftleşmeden herhangi bir yemeğin değerlendirilmesine kadar geniş bir alanda etkin rol oynar (Heeschen, 2007). Türkü ve sanat müziğinde insan kokusunun betimlenmesinde çeşitli bitkilere referans verilirken, bir yandan da sevgilinin bakışları ceylana benzetilir, yüz güzelliğine methiyeler yapılır. Yasemin Kokulum Ceylan Bakışlım, buna güzel bir örnek teşkil etmektedir: “yasemin kokulum ceylan bakışlım/ seni ben kendime yar eylemişim/ güzellikler sıfat olmuş yüzüne/ haddimi bilmemiş ben n’eylemişim/ edalısın işvelisin güzelsin/ bilinmez ki kaç gönülde gezersin/ ilahi tuvalden çıkmış esersin/ yasemin kokulum ceylan bakışlım.”

Koku da aynı giyim tarzı gibi, insanlara dair algımızı şekillendirir. Koku sosyal etkileşimi farklı yönlerden etkilemektedir. Bunlardan birincisi, güzel kokunun kişideki cazibeyi arttırdığı ve dolayısıyla memnun edici bir koku sürünen kişiye dair daha pozitif duygular beslenmesine yol açtığıdır (Baron, 1981). İkincisi, güçlü bir uyaran olarak koku, başkalarının karakterine dair düşüncelerimizi şekillendirir. Fakat yine de, kokunun bu etkisi tek başına değil, diğer faktörlerle (dış görünüş, kıyafet vb.) beraber değerlendirilmelidir (Baron, 1981). Zira çalışma kapsamına alınan Türk halk ve sanat müziğindeki güfteler incelendiğinde de, kokunun güzelliği tamamlayıcı bir unsur olarak algılandığı anlaşılmaktadır. Örneğin şöyle der âşık: “gül kokulu saçların/ menekşe bakışların/ kalbime saplanıyor/ ince uzun kaşların.” Görüldüğü gibi, yârin gül kokulu saçları aşığı cezbederken, bakışları heyecanlandırır, ince uzun kaşları ise gönlü hoş eder.

İkinci örnekte ise âşık koku unsurunu bu sefer sevgilinin elleri ile ilişkilendirirken, bir yandan da gözlerini ve saçlarını övmektedir: “ellerinde mor çiçekler/ ellerin sevda kokuyor/ saçların şarkı söylerken/ gözlerin şiir okuyor.” Yine erkek dilinden söylenen bir güfteye şunu örnek verebiliriz: “canımın canısın hoş kokulusun sen/ okşasam solar mı yanağın bilmem / öpemem incinir o pürüzsüz ten / yüzüne değerse yüzümü silmem.”

“Kokular, dünyanın özne üzerindeki etkisi olarak yapılandırılır ve kavramsallaştırılır” (Dubois, 2007, s. 173). Kokulara bir ad vermekten ziyade, onları hayatın belirli dönemleri ile beraber yâd ederiz. Örneğin, “şu koku bana köyde geçirdiğim yıllarımı, bu koku bana sevgilimi hatırlatıyor” gibi cümlelerin kurulduğunu görürüz. Diğer duyuların tanımı sağlam bir dilbilimsel sistemden yararlanılarak, belli bir semantik hafıza dâhilinde yapılırken; koku tanımlaması duygusal kodlama üzerinden yapılmaktadır (Zucco, 2007).

Âşık Veysel bu türküsünde öncelikle gülün kokusuna olan düşkünlüğünden bahseder ki burada goncanın sevgiliyi sembolize ettiği anlaşılmaktadır ve bu kokunun ardından maşuk ile geçirilen zamanı anlatmaya başlar. “gonca gülün kokusuna meftunum/ koklayıp soldurmaya kıyamam/ güzel ile sohbet et seher günü/ kaş oynatıp gülüşüne doyamam/ yine deli gönül geliyor coşa/ güllerde koku var, güzelde neşe/ mah cemali, ziya verir güneşe/ sıra sıra benlerini sayamam.” Makale boyunca verilen örnekler dâhilinde, kokular dolayısıyla belleğe işlenen duygusal kodlamanın türkü ve şarkılarda sevgilinin kokusu üzerinden kurulduğu rahatlıkla görülmektedir.

Kokunun Dilsel Temsili

Bir gül kokusundan daha baygın nefesin var, bülbülleri kıskandıracak tatlı sesin var,

Lakin ne amansız ve ne zalim hevesin var.

Kokuya ait bir dil olmasa da, kokular üzerine kurulmuş bir dil mevcuttur. Fakat kokuların, herhangi bir görsel veya işitsel uyaranda olduğu gibi, fiziksel niteliklere veya kimyasal bileşenlere göre değerlendirilip sınıflandırılmadığı görülür (Vroon, aktaran Plümacher & Holz, 2007). Kokuların tanımlanmasında kokuya sebep olan nesne veya tecrübe referans alınır (Plümacher & Holz, 2007). Dolayısıyla kokunun algılanıp değerlendirilme aşamasında kişisel tecrübenin temel kıstaslardan biri olduğu, mecazlara başvurulduğu ve tanımların muğlaklığı göze çarpar.

Plümacher ve Holz (2007) koku algısının dilsel temsilinde üç durumdan bahsetmektedir. Birincisi, kokusal algılamada kokunun kaynağına başvurulur ve isimlendirilme kokuya sebep olan nesne üzerine yapılır.

İkincisi, eğer kokunun kendisi atıfta bulunulacak herhangi bir nesneye benzemiyorsa, yani daha soyutsa, o zaman benzetmelerden istifade edilir. Son olarak, insanlar kokuları kendilerinde uyandırdığı kişisel etkiye göre, “memnuniyet verici” veya “rahatsız edici” olarak etiketlendirir. Herhangi bir kokulu maddeye karşı verdiğimiz tepki, kişinin o koku ile daha önceden kurduğu tecrübe ve kokuyu nasıl tanımladığı üzerine kuruludur (Dubois, aktaran Plümacher & Holz, 2007). Bu bağlamda değerlendirildiğinde, Türk halk ve sanat müziğinde kokunun tanımlanmasında birinci kaynaklara başvurulduğu ve algının kokuya sebep olan nesne üzerinden gerçekleştiği görülür. Gerek türküler gerek klasik müziğimiz doğadan aldığı bitkilerden; gülden, yaseminden, menekşeden, kekikten, fesleğenden ve çamdan faydalanmış ve bunlara aşk, hasret, sevinç, şükür, acı, şikâyet gibi duyguları ekleyerek anlamı çoğaltmıştır.

Türk halk ve sanat müziği güftelerinde, çiçekler kokuyu betimleyen ve aşığa duygularını dile getirmesinde yardım eden esas ögelerdir. Yasemin beyaz ve sarı renkte çiçek açan, yumuşak dokulu bir bitkidir, fakat görüntüsünden ziyade güzel kokusu ile cezbedici bir özelliğe sahiptir. “Yasemin kokuyor sevda akşamı/ saçını okşarken ürperiyorum/ göklere açarak avuçlarımı /seni veren Allah’a şükrediyorum” diyen âşık memnuniyetini ifade etmektedir. Sevgilinin kokusunu menekşeye benzeten ve göğsüne sarılarak ona daha yakın olma arzusuyla yanan âşık ise su sözleri yazmaktadır: “menekşe kokulu yârim / kime arz edeyim halim/ elimden aldılar yârim/ yârim al beni al beni/ al da sinene sar beni.”

Türk kültüründe yemeklerde kullanılan fesleğen, hoş kokusuyla şarkılarda da yerini almıştır: “nefesinde fesleğen teninde gül kokusu/ öyle nazlı bakar ki gönlümde deli pusu/ gördüğüm günden beri bütün dünyam değişti/ sevdiğim bir güzel var sormayın bir içim su.”

Daha önce de yer verdiğimiz “erkekler karanfil katar oldu/ hasretlik yeter oldu/ nazlı yârin kokusu burnumda tüter oldu/ al mendili mendili/ kız sever karanfili” dizelerinde karanfilin çiçekten ziyade, baharat olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Türk halk inanışında hoş kokulu bir baharat olarak karanfilin cenaze törenlerinde cesede ve kefene sürüldüğü de bilinmektedir (Kılıç, 2013).

Şarkı sözlerinde çiçeklerin hem gerçekçi hem de simgesel açıdan değerlendirildiği görülmektedir (Bayram, 2007). Güftelerde en sık kullanılan çiçek olan gülün başlıca özellikleri renkli, taze, hassas, alımlı ve güzel kokulu olması; aynı zamanda taç yapraklarının kıvrımlı ve lezzetli oluşudur (Bayram, 2007). Gülün Türk kültüründe geniş bir yer etmesinin başlıca sebepleri şunlardır; gül her yerde yetişebilen yaygın bir çiçektir. Güzel ve alımlı oluşuyla sevgilinin yüzüne benzetilir. Görsel duyulara hitap ettiği kadar, koku alma duyusu üzerinde de etkindir. Ayrıca somut ve soyut ögelerle ilişkilendirilerek, farklı anlam ağlarının kurulmasına imkân tanıyan bir metonimidir.

Metonomiler tek bir sözcük birime bağlı olarak nasıl bir anlam ağı kurulduğunu görmek açısından yararlıdır. Metonomide sözcüğün anlamı genişler, dolayısıyla sözcük birden fazla anlama gelebilir. Bu açıdan metonomiler son derece kültür bağımlıdır, ifadenin anlaşılması kültürel arka plan bilgisine sahip olmayı gerektirir (Niemeier, aktaran Plümacher & Holz, 2007). Türk halk ve sanat müziğine bakıldığından gül kelimesinin anlam genişlemesine uğradığı görülür.

Türk kültüründe önemli bir mecaz olan gül, masal, mani, halk hikâyesi, âşık ve divan şiiri gibi pek çok farklı alanda kendisine yer bulduğu gibi, halk ve sanat müziğinde de ön plana çıkmıştır. Gül “sevginin ve sevgilinin, güzelin ve güzelliklerin simgesel ifadesi” (Süme, 2017, s.106) haline gelmiş; gül-bülbül mazmunu etrafında, gerçekten mecaza kadar pek çok anlama bürünmüştür. Gülün kokusunu almak, sevip de kavuşamayan bülbül için bir çile ama aynı zamanda neşedir. Gülün açışını göremeyen bülbül, en azından kokusu ile yetinmekte ve bundan şikâyet etmemektedir. Zira onun için aslolan kavuşmak değildir; gülün başucunda durarak kalbini güzellik ile dolduran bülbülün müptelası olduğu şey, aslında bu ayrılığın ve karşılıksız sevginin kendisidir. Yine de sürekli niyaz halinde olan bülbül, gülün ilgisizliği karşısında elbette acı duyacaktır. Şu güfte çok zarif ve manidardır: “bülbül gülün kokusuna kandı/ dikeninden yaralandı/ kendi gibi aşık sandı/ zavallı bülbül aldandı.”

Güftelerde gül, sevgilinin kokusuna yapılan atıfla maddi aşkı gösterirken; yer yer de tasavvufi anlamda manevi aşkı ifade eder. Şöyle ki:

“Tasavvuf edebiyatında güzel taç yaprakları ve dikeniyle ilahi cemali ve celali en mükemmel biçimde yansıtan gül, şevk sahibi ruhun simgesi olan ve gülü sevmeye yazgılı bülbül ile ikili oluştururlar. Gülde naz vardır, bülbül ise niyaz halindedir (Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s.149).”

“Bülbüller kokuyu güllerden alır/ âşık çıkmış dağlara Leyla’yı arar/ Leyla Leyla derken Mevla’yı buldum” sözlerinin merkezinde ilahi aşk yatmaktadır. Gül, taç yaprakları, o hoş kokusu ve rengiyle Allah’ın güzelliğine (cemal), dikenleriyle ise Allah’ın azabına (celal) işarettir. Korku ile ümit arasında güle, yani Allah’a yaklaşan kul, bülbül ile temsil edilir. Gülden aşkın kokusunu alan kul, yine başka bir kulda aşkı aramaya koyulur. Fakat bu kısa ve öz güftenin sonunda, gül motifinin anlam alanı yine başlangıçtaki ilahi aşka dönüş yapar ve Leyla’dan Mevla’ya bir yol uzanır.

Türk halk ve sanat müziği güftelerinde koku, beraberinde kullanılan kelime ve sembollerle birlikte kendine has bir kokusal iletişim kanalı açar. Etnoloji ve antropolojik dilbilimi coğrafi, kültürel ve çevresel koşulların dil üzerindeki etkisini inceleyerek, “bir topluluğun sembolik organizasyonunu” (Wildgen, 2007, s.32) gözler önüne serer. Bu çalışma alanı, örneğin, kokuların değişik toplumlardaki farklı algılanışı ve dilde nasıl tasvir edildiği inceler. İncelenen güftelerde geçen ifade ve deyişler, kokunun belli bir takım nesnelerin yanında, vücudun uzuvlarıyla da birleştirildiğini gösterir. Bu durumda sevgilinin bazen elleri, bazen de saçları kokmaktadır. “Yaraya zülüf bağlamak” olarak saç, bu makalede ele alınan örnekler için olmasa da, türkülerin genelinde önemli bir motiftir. Özlemin yarattığı ıstırabı gidermek için, yardan ayrı kalan âşık, sevgilisinden ne bir selam ne bir mektup, yalnızca birkaç tel saç ister (Balık, Uğurlu, &Aslan,?). Saçın buradaki önemi elbette ki kokusundan kaynaklanmaktadır. Zira üzerine sevgilinin kokusu sinen saçın gurbet acısını biraz olsun hafifleteceği düşünülmektedir.

Sonuç

Bu çalışma, koku duyusunu Türk halk ve sanat müziği bağlamında değerlendirmektedir. Türküler ve şarkılar, bir topluluğun duygu ve düşüncelerini keşfetmeye yarayan kültürel formlardır. Koku ise, aynı bir türkü örneğinde olduğu gibi; en berrak, güçlü ve derin hisleri dolaysız bir yoldan fark etmemizi sağlayan bir duyudur.  Dolayısıyla, koku ve müziğin beraber incelenmesi her ne kadar zor bir teşebbüs olsa da kültürel değer ve düşüncelere dair daha derin bir anlayış getirmesi açısından önemlidir.

Bu makale boyunca koku, ele alınan güfteler eşliğinde üç temel açıdan incelenmiştir. İlk olarak, şarkı sözlerinde kokunun temel işlevlerinden biri hatıraları gün yüzüne çıkarmaktır. “Kokular hafıza [. . .] için vazgeçilmez olan duyguları harekete geçirir (Heeschen, 2007, s.87).” Güfteler bağlamında değerlendirildiğinde, âşık ya uzun zamandır ayrı kaldığı sevgilisinin kokusunu almaya hasrettir ya da, sevgilisinin kokusu ile özdeşleşmiş bir kokulu unsurla karşılaşır ve bu koku, çoğu zaman yardan ayrı bir vaziyette olan aşığa, sevgilisini hatırlatır. Dolayısıyla koku; bazen dayanılmaz bir hale gelen hasreti, bazen de birlikte geçirilen güzel günlerin neşesini yansıtan bir unsura dönüşür.

İkinci olarak, incelenen “kokulu güfteler”, erkeğin ağzından yazılan; toplumsal bir mesaj vermekten ziyade, ferdi duyguların ağır bastığı bireysel içerikli şarkı sözleridir. Bu da beraberinde, kokunun geçtiği yerde aşkın en yaygın tema olmasına sebebiyet vermiş gibi görünmektedir. Âşık, sevgilisinin hem güzel kokusunu, hem de diğer niteliklerini övmektedir. Güftelerde koku, çoğunlukla göz ile beraber şu gibi ikilikler oluşturmaktadır: “yayla çiçeği kokulu—yavru balaban bakışlı”, “gül kokulu—yeşil gözlü”, “yasemin kokulu—ceylan bakışlı”, “gül kokulu—menekşe bakışlı.”

Üçüncü ve son bölümde güfteler üzerinden, kokunun Türkçe ’deki dilsel temsili ile koku tecrübesi arasındaki ilişki incelenmiştir. Türk halk ve sanat müziğinde, kokunun teşbihinde sevgilinin teni, eli, saçları, yüzü gibi farklı vücut uzuvlarına yer verilmiştir. Kokunun geçtiği bu ifade ve deyişler, gül başta olmak üzere, çam ağacı, yasemin, menekşe, fesleğen, kekik, karanfil gibi çeşitli bitkilerle birleştirilmiş, dolasıyla dil; konuşulan coğrafyanın doğal çevresinden etkilenmiştir.

Burada gül için ayrı bir parantez açılmalıdır. Zira gül, maddi aşkın yanı sıra, manevi aşkın da bir ifadesi olmuştur. Dil içerisinde bazı kelimeler çok anlamlıdır; temel anlamlarının yanında yan anlamları da mevcuttur. Gül kokusunun bülbül ile oluşturduğu ikiliği anlayabilmek için, tasavvuf düşüncesine ait bir bilgi birikimine sahip olmak gerekir. Dolayısıyla Türk halk ve sanat müziğinde diğer kokulu bitkiler gerçek anlamın dışına çıkmazken, gül mecaz haline gelir.

Anadolu’da türkü ve şarkılar önemli iletişim kanallarıdır ve koku bu iletişimde birden fazla role sahiptir. Buna rağmen koku ve müzik ilişkisi, en azından Türkiye’de yeterli dikkati üzerine çekememiştir. Dolayısıyla makale, koku duyusunu Türk halk ve sanat müziği noktasından değerlendirerek literatüre yeni bir bakış açısı kazandırmayı amaçlamıştır.

 

Kaynakça

Balık, M., Uğurlu, S.B., & Aslan. C., (?) Ağrı Türküleri Üzerine Bir Değerlendirme. Erişim: http://turkoloji.cu.edu.tr/HALK%20EDEBIYATI/macit_balik_agri_turkuleri.pdf

Baron, R. A. (1981). Olfaction and human social behavior: Effects of a pleasant scent on attraction and social perception. Personality and Social Psychology Bulletin, 7(4), 611-616.

Bayram, Y. (2007). Klasik Türk Şiirinde Duyguların Dili: çiçekler. Electronic Turkish Studies, 2(4).

Dubois, D. (2007). From psychophysics to semiophysics: Categories as acts of meaning. A case study from olfaction and audition, back to colors. In Plümacher, M., & Holz, P. (Eds.), Speaking of colors and odors (pp. 167-184). Amsterdam / Philadelphia: John Benjamins Publishing.

Heeschen, V. (2007). Attractiveness and adornment: Reference to colors and smells in Papuan speech communities. In Plümacher, M., & Holz, P. (Eds.), Speaking of colors and odors (pp. 85-111). Amsterdam / Philadelphia: John Benjamins Publishing.

Kılıç, S. (2013). Türk Halk İnanışlarında Ölüm Sonrası Uygulamalar. Türk Halk İnanışlarında Yiyecek ve İçecekler.

Korkmaz, R. (2008). Aytmatov Anlatılarında Ritmin Büyülü Gücü; Türküler. Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, 26(26).

Majid, A., Roberts, S. G., Cilissen, L., Emmorey, K., Nicodemus, B., O’Grady, L., … & Shayan, S. (2018). Differential coding of perception in the world’s languages. Proceedings of the National Academy of Sciences, 115(45), 11369-11376.

Plümacher, M., & Holz, P. (Eds.). (2007). Speaking of colors and odors (Vol. 8). John Benjamins Publishing.

Süme, G. Ç. (2017) Türk Kültüründe Değerler Simgesi Gül. Uluslararası Akra Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, 5(13), 105-123.

Uludağ, S. (2012). Tasavvuf Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Kabalcı Yayıncılık.

Zucco, M. G. (2007). Odor memory: The unique nature of a memory system. In Plümacher, M., & Holz, P. (Eds.), Speaking of colors and odors (pp. 155-165). Amsterdam / Philadelphia: John Benjamins Publishing.

Wilgen, W. (2007). Color, smell, and language: The semiotic nature of perception and language. In Plümacher, M., & Holz, P. (Eds.), Speaking of colors and odors (pp. 19-34). Amsterdam / Philadelphia: John Benjamins Publishing.

Willander, J., & Larsson, M. (2006). Smell your way back to childhood: Autobiographical odor memory. Psychonomic bulletin & review13(2), 240-244.

Nota Arşivleri. Erişim: http://www.notaarsivleri.com/arama.html?kelime=koku

Türkülerimiz.biz. Erişim: http://www.turkulerimiz.biz/turku_ara#.XAQCmegzbIU

Defteriniz.com. Toprak Gibi Islanıp Hep Hasret Kokuyorsun (T.S.M.) Şarkı Notası ve Sözleri. Erişim: http://defteriniz.com/toprak-gibi-islanip-hep-hasret-kokuyorsun-t-s-m-sarki-notasi-ve-sozleri/106620/

Yedinota.com. Ellerinde mor çiçekler ellerin sevda kokuyor. Erişim: http://www.yedinota.com/beste/ellerinde-mor-cicekler-ellerin-sevda-kokuyor-18214

Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol