Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…
GİRİŞ
İş bölümü her zaman tabakalaşmayı artıran bir unsurdur. Uzmanlaşma ve bireyselliği beraberinde getirerek topluma dayatmıştır. İnsanlar bir arada yaşamanın iş bölümü ile daha kolay ve iyi olacağını düşünerek yola çıkmışlar fakat bu olgu onların kendi içlerinde katman katman tabakalaşmalarına yol açmıştır. Maddi üretim süreçleri adına organize olan insanlar “özel mülkiyet” üzerinden var edilen “eşitsizlik” ve bu eşitsizliğin yarattığı sınıflı toplumun proleter kesimini temsil eden kısmı ağır yaşam koşullarıyla yüzleşmişlerdir.
Zenginlik ve sınıf atlamak arzusu tüm toplumsal ilişkileri dönüştürmüş ve insanın doğaya, kendi emeğinin ürününe, kendine yabancılaşmasını sağlamıştır. Kapitalist üretim modelinin ne şekilde gelişip var olduğunu Karl Marx’ ın “Kapital”, “1844 El Yazmaları”, Max Weber’ in “Protestan Ahlakı Ve Kapitalizmin Ruhu” adlı eserlerinde de yazarlarının düşünceleri ve tarihsel bağlamı içerisinde görmekteyiz. Marx tabakalaşma olgusunu alt yapı yani üretim ve üretim ilişkileri üzerinden ele alarak yabancılaşmanın temelinde “özel mülkiyet” olduğunu savunmuş, Weber tüm bunlara toplumsal aktörü, onun iradi eylemlerini, kapitalizmin gelişme sürecinde din olgusunun rolünü ve tüketim üzerinden statü tabakalaşmasını da eklemiştir.
Fakat konumuz bağlamında da savunduğu teorilerden yararlanacağımız ve yakın tarihe damgasını vurmuş olan Pierre Bourdieu daha da ileri giderek yapı ve aktörü birlikte ele almış, kültürel anlamda bir tabakalaşmanın, ayrımın varlığını çalışmalarının sonucu olarak ortaya koymuştur. Bu çalışmada, adı geçen düşünür ve sosyologların kavramsallaştırmaları üzerinden Tuzla Tersaneler Bölgesi ve bu alanda meydana gelen ölümlü iş kazalarını, başlıkta geçtiği haliyle neden cinayet olarak algıladığımızı, bu toplumsal alanın barındırdığı ilişkisellikleri, katmanları, bu katmanları yaratan unsurları değerlendirmeye çalıştık.
Tuzla Tersaneler Bölgesi Ve Sınıfsal Yapısı
Tuzla Tersaneler Bölgesi 1980 askeri darbesi sonrası sınıf sendikacılığının darbe ikliminde yok edilmesi ve devlet eliyle Karadeniz’ li ailelerden oluşan armatörlerin gemi inşa sektörünü bu bölgede merkezileştirmesi ile başlayan bir sürecin sonucunda bugün ki haline gelmiştir. Sermaye sahipleri devlet teşvikleriyle desteklenmiş ve sermayelerini günden güne artırmışlardır. Sermayenin tipik kapitalist arzusu burada da farklı davranmamış ve ucuz emeğin peşine düşerek daha çok sermaye biriktirmek için taşeron firmaların oluşturulması adına ustabaşı konumunda çalışan deneyimli çalışanlarına bizzat kendileri yol açmışlardır.
Taşeron firmalar kısa zamanda artmış ve aynı sınıfın sorunlarını paylaşması gereken işçiler arasında bir “emek aristokrasisi”[1] ortaya çıkmıştır. 4857[2] sayılı iş kanunun 2. Maddesine aykırı şekilde işin devri, alt işveren çalıştırılması söz konusuyken tersanedeki sermaye sahiplerinin aynı zamanda iktidar partisinden milletvekili olmaları, devlet-sermaye arasındaki bu iç içelik kanunların esnetilmesine yol açmıştır.
Öyle olmasaydı ana işin riski artıracak şekilde farklı farklı taşeron firmalara aynı anda bölünmesi mümkün olmazdı. Bu noktada ekonomik sermayeye sahip olan sermayedarlar siyaset aracılığıyla elde ettikleri sosyal sermayeyi de işe koşmaktadırlar. Bizzat işveren tarafından sermaye lehine çalıştırılmak üzere teşvik edilerek oluşturulan taşeron firma sahipleri de sınıfın çıkarlarını değil “kendi için sınıf” anlayışıyla kendi çıkarlarını gözetmektedirler. Bu bir tabakalaşma ve üstelik sınıfın kendi içinden bir tabakalaşmadır. Proletarya artık “prekarya” konumundadır. Çünkü; taşeron firmalarda güvencesiz ve iş garantisi olmaksızın çalışır hale gelmiştir. Emeğinden başka satacak hiçbir şeyi kalmayacak kadar eşitsizlik ile karşı karşıya olan işçi şimdi bir de yaşamını devam ettirebilmesinin tek mümkün hali olan ölümüne ucuzlatılmış ve yine işin bütününü kavrayamayacağı kadar parçalanarak dar bir mekansal düzenleme ile sıkıştırılarak hızlandırılmış emeğinin satın alınmaması tehdidiyle karşı karşıyadır.
Diyebiliriz ki; Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde sermaye ve devlet el ele vererek işçi sınıfının en üst düzeyde artı değer adına sömürüldüğü bir sınıfsallığı örmüştür. Örülen bu yeni sınıfsallık kendi içinde gerek kültür ve gerekse din olgusu üzerinden katmanlaştırıldığı gibi etnik anlamda da tabakalandırılmıştır. Tüm bu düzenlemeler daha fazla sermaye birikimi yapabilmek adına sermaye-devlet işbirliği ile sağlanmıştır. Siyasi egemenlerin birinci dereceden yakınları da gemi inşa sektöründe faaliyet gösterdiğinden bu durum karşılıklı çıkar ilişkileri gözetilerek korunmuştur.
Asıl işveren tarafından işin parçalara bölünerek birden fazla taşerona verilmesi iş ortamında ölümlü kazaların meydana gelmesine sebep olan riskleri doğurmaktadır. Taşeron alt işveren ise zaten çalıştırdıkları işçileri etnik kimlikleri ve hemşericilik gözeterek işe almakta olduğundan taşeron işçileri de kendi içinde çalıştıkları firmaya göre tabakalaşmış durumdadır.
Bu noktada en alt seviye vasıfsız işler etnik kimliğe göre Arap ve Kürt kökenli işçiler tarafından yapılmaktadır. Bu işçiler çok daha düşük ücretlere çalıştırılmakta olup, yaşam koşulları 10-15 kişi bir araya gelerek bekar odalarında çok zor şartlarda yaşayabilecek şekildedir. İşçi adeta bir makine durumundadır. Yaşamına dair sorunları düşünemeyecek kadar yokluk ve yoksulluk ile sarmalanmıştır. Üstelik en önemlisi taşeronluk sistemi iş kazalarının birincil sebebidir.
Çünkü işin bütünü tersane sahibi tarafından parçalanarak değişik taşeron firmalara sözleşme yapılarak verilmiş olup, bu kadar taşeronun iş kazalarının önüne geçmek için gerekli tedbirleri alması iş günü öncesi mümkün değildir. Asıl sorumlu ana işverendir fakat meydana gelen kazalar bireyselleştirilerek işyeri siciline işlenmesine engel olunmakta ve işçinin ailesi ile “kan pazarlığı” kadar vahşi pazarlıklara girişilerek üstü örtülmektedir. Meydana gelen kazaların ve ölümlerin işçinin eğitimsizliğine bağlanması hem sektörün hem de “milli çıkar” üzerinden kendilerinin de sektörde olan yakınları adına siyasilerin işine gelmektedir. Yani işçi eğitilirse sorun çözülecekmiş gibi ana sorunun üstünü örten bir yaklaşım içerisine girmektedirler. Gemi inşa sanayi büyürken hızlı ve yoğun çalıştırılarak hem insan olarak işçi hem de mekan zorlanmaktadır.
Dar bir mekânda sürekli büyüyen iş kapasitesi tabi ki riskleri de artıracaktır. Tüm bu zorluklar karşısında sermaye sahibi maliyeti düşürmenin ve de sermaye biriktirmenin peşindedir. Düşük ücretle, güvencesiz ve zor şartlarda yaşayan işçinin borçlu olmaması imkansızdır. Bu borçlu yaşam onu sınıf mücadelesinden koparmakta ve örgütlenmesine de engel olmaktadır. Bu şartlarda yaşayan bir insanın sağlıklı bir zihinsel üretim yapabilmesi zorlaşmaktadır.
Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yetkili olan sendika Türk-İş Konfederasyonu’na bağlı Dok-Gemi İş Sendikası, devletin sınıf sendikacılığına karşı aldığı tavrı destekleyerek, bölgede sınıf mücadelesi yürüten ve DİSK Konfederasyonu’na bağlı Limter-İş Sendikası’nın karşısında yer almıştır. Bu sebeple; devlet tarafından muhatap alınarak çözüm için kurulan masalarda yerini almış ve Tuzla’ da işçi hak ihlallerine değinilmeksizin sorun eğitim verilmesi ile sınırlandırılmıştır.[3] Sınıf temelli sendikal örgütlenme taşeronluk ve baskı yoluyla engellenmiş bu sayede “kendinde sınıf” bilincinin önü kesilmiştir.
Sektörün işveren tarafında bulunan yayın organları[4] aracılığıyla sektörün “milli çıkarlar” noktasında vazgeçilmezliği ve önemi kamuoyuna empoze edilmiştir. Oysa Limter-İş Sendikası işçi sınıfının içinde bulunduğu gerçek sorunlar ilgili sorular sormaktadır fakat bu soruları görünmez kılmak adına Limter-İş’ in milli çıkarlarımızı baltaladığı damgalaması yapılarak kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırma politikası güdülmektedir. Adeta işçiye gözdağı verilmek istenmektedir. Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yetkili sendika durumunda olan Dok-Gemi İş Sendikası ise Genel Başkanı H. Necip Nalbantoğlu ve Yönetim Kurulu Üyesi E. Ahmet Nalbantoğlu (oğlu) sendikanın yönetim kurulunda aynı anda bulunmakla çoktan sınıf çıkarlarından koparak bir aile şirketi halini almış durumdadır.[5]
Oysa Limter-İş Sendikası, Çalışma Bakanı’na; “Alan darlığına taşınarak ya da tersaneleri birleştirerek çözüm üretebilirsiniz fakat zaman darlığına nasıl bir çözüm üreteceksiniz, zamanı nereye taşıyacaksınız, Sayın Bakan?” şeklinde sorular sorabilmektedir.[6] Fakat yine de en önemli adım Limter-İş tarafından atılmış ve 03 Ekim 2007 tarihinde, Tuzla’ da meydana gelen seri iş kazalarını araştırmak üzere yaptığı çağrı kabul görmüş ve Tuzla Tersaneler Bölgesi İzleme ve İnceleme Komisyonu kurularak bu komisyonun hazırladığı rapor kamuoyu ile 16/12/2007 tarihinde paylaşılmıştır.[7]
SONUÇ
2007 yılında Tuzla Bölgesi gemi inşa sektörü bünyesinde meydana gelen seri iş kazaları Limter-İş Sendikası’ nın çabalarıyla kamuoyuna yansıtılarak aslında işverenin artı değer yaratmak uğruna cinayetlere sebep olduğu gözler önüne serilmiştir. Bu noktada sınıf temelli sendikacılığın önemi ve örgütlülüğünün nasıl engellendiği de açıkça gözlemlenmiştir. Hak ihlalleri karşısında sesini yükselten işçi sınıfının nasıl şiddet ile bastırıldığı ve eylemlerin ulusal kimliğe ters olması neden gösterilerek devlet eliyle işveren lehine bastırıldığı görülmüştür. Bir kez daha üretim araçlarına sahip olanlar devletin meşru şiddeti ile zor kullanarak hak arayışlarına set çekmişlerdir.
Yasaya aykırı uygulamalar sermaye sahiplerinin siyaseten de söz sahibi olmaları nedeniyle esnetilerek, etrafından dolanılarak taşeron uygulamaları, güvencesiz çalışmayı yaygınlaştırmışlardır. Karşılarında direnç gösteren her türlü tüzel ve gerçek kişiler milli çıkarlara ters düşmek ile suçlanmıştır.
Taşeron üzerinden artan riskler bireyselleştirilerek işçinin eğitimsizliğine dayatılarak işverenin sorumluluğu örtülmek istenmiştir. Ağır çalışma ve yaşam koşulları üzerinden yoksulluğa ve yorgunluğa hapsedilen işçiler sınıf bilincini yitirmiş, örgütlenemez ya da işveren yanlısı sendikalar üzerinden örgütlü olabilir hale getirilmişlerdir. Zaten taşeron işçinin örgütlenebilme gibi bir şansı yoktur çünkü bir sonra ki gün işinin başında olup olmayacağı belli değildir.
Belki de en kötüsü ulus devlet tarafından inşa edilen ulusal kimliğe ait din, dil gibi alt sermayeler üzerinden işçilerin kendi içlerinde bir katmanlaşma, hiyerarşi yaratılmasıdır. Çünkü bu katmanlaşma sayesinde asıl sorumlu gizlenebilmektedir. Tüm bunlar Tuzla’ da 2007 yılında yaşanan seri iş kazalarının aslında cinayet olduğunu göstermektedir. 2014 yılının Mayıs ayında Manisa’ nın Soma ilçesi’ nde de aynı nedenlerle emek aristokrasisi ve onun arkasına gizlenen sermaye sahipleri 301 madencimizin cinayetinin sorumlusu olarak tarihe geçmiş fakat zaman yine göstermiştir ki gerekli cezayı almamışlardır.[8]
Kaynakça
Akdemir, N., & Odman, A. (2008). Tuzla Tersaneler Bölgesi’ nde Örülen ve Üstü Örtülen Sınıfsallıklar. Toplum ve Bilim (113).
Holzer, P., Erzurumlu, S., Özgüven, E. (Yönetenler). (2008). 4857 [Sinema Filmi].
[1] Kısa vadeli çıkarları için içinde bulunduğu sınıfın çıkarlarına ters hareket eden, burjuvanın çıkarlarına hizmet eden artı değerin üretilmesini sağlayan koşulları koruyan, kollayan ustabaşı, işçi… https://gelenek.org/sinif-ici-esitsizlikler-isci-aristokrasisi-mi-sendika-burokrasisi-mi-1/ 08/12/2019 tarihinde ziyaret edildi.
[2] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4857.pdf 08/12/2019 tarihinde ziyaret edildi.
[3] http://www.tersanedergisi.info/yayin/740/17-bin-tersane-iscisine-egitim-verilecek_23493.html#.Xev5KOgzY2w 08/12/2019 tarihinde ziyaret edildi.
[4] https://www.virahaber.com 08/12/2019 tarihinde ziyaret edildi.
http://www.denizcilikdergisi.com 08/12/2019 tarihinde ziyaret edildi.
http://www.denizticaretgazetesi.org 08/12/2019 tarihinde ziyaret edildi.
[5] http://dokgemiissendikasi.com/yonetim-kadromuz-subelerimiz/ 08/12/2019 tarihinde ziyaret edildi.
[6] http://disk.org.tr/uye-sendikalar/limter-is/ 28/09/2008 “Tuzla’ da zaman-alan sıkışıklığında yalanlar ve gerçekler” 08/12/2019 tarihinde ziyaret edildi.
[7] www.paraketa.net.tuzla.pdf 08/12/2019 tarihinde ziyaret edildi.
[8] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1352396/soma-faciasi-davasinda-can-gurkana-tahliye.html 08/12/2019 tarihinde ziyaret edildi.
Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…