Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Modern Bilimde Doğa: Galileo

Yazar: Abdulkadir Öncel

Galileo sarsıntılarla dolu hayatı içerisinde birçok keşfe imza atmış, Aristoteles’in düşünceleri ve onun düşüncelerini benimsemiş Kilise ile fikri mücadele etmeye girişmiş ve bu sırada hayatını korumaya çalışmış bir bilim insanıdır. Tıp okumaya başladıktan sonraki süreçte matematiğe olan ilgisi onu bölüm değiştirmeye itmiştir. Bugün fizik biliminin matematik üzerine kurulmasında büyük pay sahibi olmuştur. Küçüklükten gelen tartışmacı yapısı, kendisi aleyhine olanlara karşı onun için bir kalkan görevi görmüştür.

Bunun yanında etkili hitabeti ve güçlü ikna kabiliyeti ile birçok meydan okumanın üstesinden gelebilmiştir. Keşifleri modern bilimin doğumuna büyük katkı sunmuş ve bilimsel devrimin faili olarak görülen Newton’a ışık tutmuştur. Galileo, Newton’un üzerinde yükseldiği devlerden en önemlisidir. Deney ve gözlemi matematik bir kavramsallaştırma ile soyutlama ve idealleştirme üzerinden akıl yürütme (uslamlama) metodu şeklinde kullanmıştır. Yazdığı kitapların en önemli özelliği ikna edici argümanlarla bezenmesi ve konuya dair diğer düşünceleri çürütmeye yönelmesidir.

Modern bilimin doğuşunda mihenk taşlarından olan Galileo’nun Kilise ile münasebetleri din-bilim çatışması tezinin de oluşmasına neden olmuştur. Bu tez üzerinden gerçek olmayan birçok bilgi ve hatta efsane de dolaşıma sokulmuştur. Kendisinin yakıldığı gibi gerçek olmayan bilgiler edebiyatımızın en önemli şairlerinden Nazım Hikmet’in ‘‘Kablettarih[1]’’ isimli şiirinde bile görülür.

Biz de bu makalede bilim tarihine adını altın harflerle yazdırmış bu bilim insanının hayatını, keşiflerini, Kilise ile olan münasebetlerini ve yargılanma sürecini ve son olarak devlet destekli bilimsel süreçlerin ne kadar önemli olduğunu bugün içerisinde bulunduğumuz durumu analiz ederek anlatmaya çalışacağız.  

 Hayatı ve Genel İlgileri

Galileo’nun yaşamı Rönesans ile Aydınlanma’nın kendisini gösterdiği bir dönemde geçmiştir. Bu dönem içerisinde politika, sanat ve din alanındaki değişikliklerin yanı sıra bilim alanında da köklü değişiklikler göze çarpmaktadır. Nitekim bunlardan en önemlisi, doğayı gözlem ve deney yolu irdelemenin yerine matematiğin bilimin dili olduğu ve bilimsel çalışmaların matematik üzerine konumlanması gerektiğine inanılan bir döneme geçilmiş olmasıdır (Topdemir, 2010, 78).

Üniversitede tıp eğitimine başlayan Galileo, daha sonraki dönemde ilgisinin daha yoğun olduğu matematik bölümüne geçiş yapmıştır. Onun matematiğe olan ilgisi, mezuniyetinin ardından kendisine ekonomik olarak dezavantaj sağlayacak olsa da onu inandığı şeye yöneltmiştir. Onun bu ilgisi bilim tarihinde de önemli bir değişimi getirecektir. Galileo’nun matematiğe olan ilgisi modern bilimde fiziğin matematiksel bir noktaya doğru ilerlemesini sağlamıştır (Topdemir, 2010, 78).

Galileo doktora sürecinde ekonomik sorunlar yaşayıp doktorayı bırakmak durumunda kalmıştır. Daha sonraki dönemde Pisa Üniversitesi’nde öğretim üyesi olur. Ancak çalışmaları dolayısıyla yaşadığı baskılar vb. nedenlerden ötürü oradan istifa eder. Ekonomik sebeplerin de bu konuda önemli bir etken olduğu söylenmiştir. Oradan düşük ücret aldığı için ayrılır. Daha sonrasında Padua Üniversitesine geçer ve 18 yıl matematik profesörlüğü yapmıştır (Bixby, 2002, 35-36). Bir dönem Floransa Kralının matematikçisi de olmuştur. Keşfettiği yıldız adasını Medici yıldızları olarak adlandırır (Bixby, 2002, 56). Böylece Medici Hanedanını onurlandırır.

Keşifleri

Galileo’nun sarkaç kanununu keşfetmesi önemlidir. Sarkacı bir Kilise avizesinin hareketi üzerine fark edip, nabzını kontrol ederek hesapladığı söylenir. Galileo Sarkaç Yasası ile salınım süresinin değişmesinin yolu sarkacın uzunluğunun değişmesi ile mümkün olduğunu keşfetmiştir (Topdemir, 2010, 79); (Bixby, 2002, 5-6).

Sarkaç yasasının keşfinden sonra Galileo hareket konusuyla ilgilenmiştir. Galileo zaman içerisinde Aristocu yaklaşımın dışına çıkmaya başlamıştır. Galileo neden sorusunu bir kenara bırakmıştır ve nasıl sorusuna cevap aramaya başlamıştır. Hareket ile ilgili çalışmalarında da cisimlerin nasıl düştüğünü açıklamaya çalışmıştır. Yaptığı çalışmalar sonucunda özellikle hareket ve düşme hesaplaması yapan Galileo, Aristoteles’in görüşünün hatalı olduğunu fark etmiştir. Ancak kendisi gibi daha önce bu hatayı fark edenler, bugüne dek Kilise’nin kabul ettiği görüşe karşı çıkamamışlardır (Bixby, 2002, 19-20).

Galileo deneyi matematik ile kavrayabildiği ölçüde kullanmıştır. Whitfield (2012, 155)’a göre de Galileo felsefe yapmak yerine matematiğe geçiş yapmıştır. ‘‘Bu tutumun özü, deneyime gösterilen basit ilgi nin yerine, kurgulanmış deneylerden elde edilen niceliksel ölçümler ve olgusal ilişkilerin geometrik niteliklerinin konulmasıdır’’ (Topdemir, 2010, 78-79).

Galileo’nun yasasını gözlemleyerek sağlamasını yapabilmek için özel bir donanıma ihtiyaç vardır. Çünkü desteklenmeyen duyularla Galileo’nun yasası ne ortaya çıkacak ne de pekiştirilebilecektir. Galileo’nun yaptığı yasayı gözlem ya da deneyden değil uslamlama zincirinden çıkarmaktır. Özellikle hareket çalışmalarını Pisa Kulesi’nden aşağı bıraktığı toplar aracılığıyla yaptığı yönündeki tez Kuhn gibi bilim tarihçileri tarafından kabul edilmemektedir (Kuhn, 2007, 110-111).

Koyre de Galileo’nun zihin deneyleri yaptığını ifade etmiştir (Gavroğlu, 2006, 60). Galileo bu şekilde soyutlamalar, ideal ve sayısal ilişkileri temel almıştır. Bu şekilde de Ortaçağ’ın takip etmekte olduğu Aristocu görüşlerin yerine klasik Platonculuk konmuştur. Bu şekilde de Galileo, Aristoteles’in niteliksel farklılaşmış uzayının yerine niceliksel farklılaşmış geometrik uzayı koymuş olur.

Geometrik uzay benimsemesi, Galileo’da gözlem ve deney kadar soyutlamaların ve idealleştirmelerin de önemli olduğunu bizlere anlatır. Nitekim ideal sarkaç ve boşlukta serbest düşme gibi idealleştirmeleri bunun kanıtıdır  (Topdemir, 2010, 79); (Topdemir, 2011, 104).

En önemli iki eseri olan ‘‘İki Büyük Dünya Sistemleri Konusunda Diyalog’’ ve ‘‘İki Yeni Bilim Üzerine Diyaloglar’’ geniş okuyucu kitlelerine ulaşmıştır. ‘‘İki Yeni Bilim Üzerine Diyaloglar’’ isimli kitapta Galileo düşen cisimler ile ilgili teorisini üç hayali kişi betimleyerek anlatma yoluna gider. Bu üç hayali kişi; Aristoteles’in fiziğine inanan Simplicio, Galileo adına Solvioti ve daha inandırıcı olan tarafından ikna edilmeyi bekleyen sıradan ama akıllı kişi Sagredo’dur (Bixby, 2002, 21).

Bu kitap Galileo’nun uslamlama tekniği ile dolu bir kitaptır. Aristoteles’in uslamlamasını çürütmüştür (Kuhn, 2007, 130). Galileo böylelikle hayali kişileri konuşturarak Aristoteles’in fiziğini çürütmeyi başarmıştır. Kitap, tam anlamıyla Kopernikçi fizik gerçekliğini kanıtlamaya yönelik bir girişimdir (Whitfield, 2012, 159). Daha sonrasında ele alacağımız gibi bu kitap başta Kilise’nin Sansür Kurulundan izinli şekilde basılmış olsa da sonrasında tepkilere neden olacak ve Galileo’yu yargılamaya götürecek süreci başlatacaktır.

Galileo teleskopu görmemesine rağmen Kepler ile olan mektuplaşmasının bir getirisi olarak, teleskopun ilkelerini öğrenerek bir teleskop yapar ve onu geliştirir. Zamanın büyük yöneticileri tarafından huzura çağrılan Galileo’nun bu icadı yöneticileri oldukça etkiler. Çalıştığı üniversite olan Padua Üniversitesi rektörü de onlardan bir tanesidir.

Bu yapmış olduğu keşif sayesinde kendisine ölene dek bulunduğu profesörlük makamında kalma garantisi verilir. Bu durum Galileo’nun Floransa’ya dönmesine engel olsa da ekonomik olarak rahatlamasını sağlar. Galileo teleskopun büyüme aralığını zamanla 30 dereceye kadar çıkarır (Bixby, 2002, 47-50).

Galileo ayrıca bu teleskopu ve yapmış olduğu çalışmaları o dönem için meşru hale getirmeye de çalışmıştır. Teleskop ile çok uzak noktaların çok yakınmış gibi gözükmesi karşısında şaşkına dönen yöneticilere bu teleskop ile düşmanın gelişini daha erken görebileceklerini anlatır. Böylelikle teleskopun ne kadar önemli olduğunu anlatmış olur. Ancak kendisi daha sonra ilk iş olarak Ay’ı gözlemlemeye başlamıştır (Bixby, 2002, 51).

Galileo, Kepler ile mektup arkadaşıdır. Düşüncelerinin benzerliği bu arkadaşlığı pekiştirmiştir. Kepler de hocası olan Kopernik ile benzer düşünceleri paylaşmakla birlikte bunları geliştirmiştir. Galileo mektuplarında Kepler’e hocası Kopernik’e olan hayranlığından söz eder.

Kopernik teorisine olan inancını ifade eder. Kendisinin de benzer şekilde düşündüğünü belirtir. Ancak Galileo çalışmalarını açıklamakla ilgili bazı endişeler taşıdığını da ifade etmiştir. Galileo yazdığı mektupta sonunun Bruno’nun akıbeti ile aynı olmasından korktuğunu söyler (Bixby, 2002, 44-45).

Ancak tüm bu endişelere rağmen Galileo ispat için çalışmalara başlar. Dünyanın Güneş çevresinde döndüğünü keşfeder. Ayın düz değil girintili çıkıntılı olduğunu gözlemler. Ayrıca Ay’ın yüzeyinin engebeli olduğunu da keşfetmiştir. Güneşin lekelerini, Satürn’ün halkalarını görür. Bu yapmış olduğu gözlemler sonucu da Yıldızların Habercisi kitabını yazar. Galileo’nun Ay gözlemleri, Aristoteles’in gök cisimlerinin kusursuz olduğuna yönelik tezi çürütmüştür (Bixby, 2002, 53).

Galileo ardından Jüpiter çevresinde dört ayrı ay bulduğunu söyler. Ayrıca Satürn çevresinin etrafında bir karmaşa olduğunu keşfettiğini anlatır. Bu sonsuz, değişmez ve bozulmaz olarak kabul edilen gökyüzünde yeni keşiflerin yapılması Aristocu tezlerin sonunu getirdiğinin habercisidir. Teleskopunu güneşe de çeviren Galileo daha sonraki dönemde güneş lekelerini de keşfeder. Bu gözlemler çerçevesinde güneşin kendi ekseni etrafında döndüğünü fark etmiştir (Bixby, 2002, 57-60).

Galileo’nun fizikteki hareket alanında yapmış olduğu birçok çalışma vardır. Bunlar modern bilimin doğuşunda oldukça ufuk açıcı ve yol gösterici çalışmalar olmuştur. Topdemir’e göre Galileo’nun hareket konusunda eylemsizlik hareketinin esasını teşkil etmekte olan eylemsizlik ilkesini keşfetmiş olması çok değerlidir. Çünkü böylelikle değişim ve hareket fiziğine hâkim olan niteliksel doğa anlayışı ortadan kalkmıştır. Bu durum modern bilimin önünü açacak hamlelerden bir tanesidir (Topdemir, 2010, 81).

Doğa Anlayışı

Galileo Avrupa’nın düşünsel olarak doğayı anlama çabası içerisinde olduğu bir dönemin içerisine doğar. Kendisinden önce başlayan doğayı anlama ve ona hükmetme çabası içerisinde olmuş ve kendisi de doğanın anlaşılması gerektiği fikrini paylaşmıştır. Doğa anlaşılırsa insanların doğaya daha iyi hükmedebileceği, insanoğlunun daha iyi şartlarda yaşayabileceği düşüncesi hâkimdir.

Doğayı anlamak için de onun dilini öğrenmek gerekir. Doğanın nasıl çalıştığı ile birlikte onun nasıl hesaplanacağı ve anlaşılabileceği de dönemin en önemli cevap bekleyen sorusudur. Galileo’yu farklı yapan, genel doğayı anlama gayreti içinde onun yöntemsel farklılığıdır.

Galileo duyuların yanılsamasını özenle dikkate almıştır. Bu açıdan yanılsamaya sebep olabilecek duyularımız yerine matematiği kullanmamız gerektiğini düşünmüştür. Ona göre doğanın dili matematiktir. Doğayı Skolastik düşünce ile değil matematik ile anlayabileceğimize düşünmüştür.

Mantık ile matematiği karşılaştırmıştır. Mantık ilkeleri ile keşif sağlanamayacağı görüşündedir (Topdemir, 2010, 80); (Topdemir, 2011, 105). Galileo daha sonrasında hareketi anlamaya çalışmıştır. Nitekim sarkaç yasasını keşfetmesi de bunu kanıtlamaktadır. Galileo hareketi de atomcu bir anlayış ile parçacık şeklinde anlar. Bu parçacıkları matematiksel bir şekilde ele alınarak, parçacıkların hareketinin matematik ile açıklanabileceğine inanır. Bu düşünce, dönemin Descartes ile birlikte en yaygın görüşüdür. Nitekim Descartes da ışığı parçacık yolu ile açıklamaktaydı.

Galileo teleolojik (ereksel) bakışı değiştirmiştir. Olup biten her şeyi Aristotelesçi şekilde doğal ve öz üzerinden açıklamaya gerek olmadığını düşünmüştür. Nedenselliğe inanır. Neden sonuç ilişkisi içerisinde doğayı açıklayabileceğimizi düşünmüştür. Doğadaki şeyleri bu neden-sonuç ilişkisi içerisinden ele almamız gerektiğini, belli nedenlerin zorunlu olarak belli sonuçlara yol açacağını ifade etmiştir. Bu şekilde modern bilime büyük bir katkı sağlamıştır (Topdemir, 2011, 105-106). 

Galileo’nun Kilise ile olan münasebeti

Galileo kilisenin benimsemiş olduğu Aristocu düşünceyi çürütmüştür. Bu bir bakıma kiliseye başkaldırışı olarak da kabul edilir. Yazdığı kitap dolayısıyla Aristotelesçi düşünürler tarafından karalamaya maruz kalır.

Dominiken Kilisesi’nden Caccini tarafından Engizisyon’a şikâyet edilir. Romalı kanaat önderlerine ve yöneticilere mektup yazan Galileo, onlara meramını anlatmaya uğraşır. Kilise, Protestanlarla olan mücadelesinde zarar görmemek adına Galileo’nun açıklamalarını kabul etmemiştir. Kardinal Bellarmine ile görüşen Galileo, uyarılır (Bixby, 2002, 75-76).  Kitabı da yasaklanır. Bu süreç sonunda Kopernik’in kitapları da yasaklılar listesine girmiştir. Yalnızca matematik alanında çalışma yapmasına ve tartışmasına izin verilir.

Galileo’nun tekrar Roma’ya dönmesinin sebebi arkadaşının 8. Urban olarak papalığa oturması olur. 1623 yılında yazmış olduğu ‘‘Ayarcı’’ (The Assayer – Il saggiatore) isimli kitabı arkadaşına ithaf ederek bazı çalışmalar yapmak için yeniden izin koparır. ‘‘İki Büyük Dünya Sistemi Üzerine Diyalog’’ isimli kitabını yazdıktan sonra sansür kurulundan izin alsa da kitap basıldıktan sonra tehlikeli bulunur. Papa Urban bu durum karşısında Galileo’nun yargılanmasına karar verir (Bixby, 2002, 81-88).   

Savunmasını 1616’da yapan Galileo’nun yargılanma dosyası içerisine 1632’de yeni suçlamalar da eklenmiştir. Galileo bu suçlamaları kabul etmeyecek ve bu suçlamaların daha önceki imza atmış olduğu metinde olmadığını ifade edecektir. Bu yeni suçlamalar diğer suçlamaların bulunduğu kayıt arasına imzasız bir şekilde diğer mezheplerin şikâyetleri sonucu (hile yoluyla) mu eklendiği yoksa bir hata mı olduğu anlaşılamamıştır.

Ancak bilinen bir gerçek var ki o da bu yeni suçlamalar (Kopernik teorisini yazılı ve sözlü olarak savunmak) Engizisyon’un Galileo’ya karşı elini güçlendirmiştir (Bixby, 2002, 92). Ancak Galileo’nun çalışmalarından rahatsız olan diğer mezheplerin önde gelenlerinin o dönem Engizisyon’a Galileo’ya ağır cezalar vermeleri için baskı yaptığı bilinmektedir.

Yargılama sonucunda Galileo’ya bu konudan vazgeçmesi için bir metin hazırlanır ve okuması için kendisine verilir. Galileo kendisine verilen metni okur ve pişman olduğunu ifade eder. Yazdıklarının inkâr etmek zorunda bırakılır. Bir anlamda tövbe eder. 1632 yılında başlanan yargılamasında 1633 yılında söylediklerini inkâr ederek ve bu inkârı teyit eden metinlere imzalar atarak ölüm cezasından kurtulur. Engizisyon Galileo’ya ev hapsi verir ve sürekli gözetim altında tutulur (Bixby, 2002, 93); (Topdemir, 2010,82).

Yanı sıra temelde din-bilim çatışması tezini savunan bazılarının iddia ettiği gibi Galileo’ya işkence edilmemiş, gözlerine kurşun dökülmemiştir. Bunun için zaten bir neden de yoktur. Ancak o dönem Cizvitler ve diğer bazı din adamları Galileo’nun heretik olduğunu iddia etmişlerse de daha sonra görüldüğü gibi yargılamanın sonucunda Kilise’den böyle bir karar da çıkmamıştır (Bixby, 2002, 89).

Galileo, tanrıtanımazlıkla suçlaması ile yargılanmıştır. Dominiken grubu Engizisyonu Galileo’yu mahkûm etmesi için baskılamıştır. Çünkü Galileo yazdığı kitaplarla Aristoteles ve Batlamyus’un görüşlerine karşı çıkmıştır.

Bu karşı çıkışlar da Kilise’nin mevcut kabullerine ve kurulu düzenine bir karşı çıkış olduğu şeklinde algılanıp, Galileo yargılanmıştır. Bu durumda Galileo’nun vazgeçişi ve kendi çalışmalarını inkâr edişine yönelik bir takım art niyetli ve olumsuz ifadeler kullanmak insaflı bir davranış değildir. Galileo’nun önünde Bruno’nun yakılması örneği vardır (Bixby, 2002, 45). Nitekim aynısı hem de Kilise’nin siyasi olarak daha sıkıntılı olduğu bir dönemde tekrarlanabilirdi. Bu durum göz önünde bulundurulmalıdır ve bu sebeple de böyle davranmış olması olumsuz karşılanmamalıdır.

Bunun yanı sıra Galileo oldukça dindar bir insandır. Yapmış olduğu çalışmaları dine karşı yapmamıştır. Galileo’ya göre yapmış olduğu çalışmaların sonucu Kilise’nin kabulleri ile uyuşmamıştır, dinin değil. Kendisi, Kilise’nin Kutsal Kitabı doğru yorumlayamadığı düşüncesine sahiptir. Ancak Galileo, dinine zarar gelsin istememektedir. Bu sebeple de Kilise ile direkt olarak karşı karşıya gelmek de istememiştir. Galileo’nun bu hassasiyeti ile ilgili şüphe duyulmaması gerekir. Nitekim Hawking de ‘‘Zamanın Kısa Tarihi’’[2] isimli kitabında Galileo’nun ölene dek inançlı bir Katolik olarak kaldığını kabul eder (Hawking, 1998, 195’den aktaran Bilgili, 2017, 157).

Galileo’nun kitabı yasaklanmış olsa da karaborsa şeklinde el altından oldukça fazla sayıda satılmıştır. Bu durum aslında farklı bir toplumsal güdüyü de bize göstermektedir. Yasaklanan şeylere yönelik merak toplumsal olarak celp olunduğunda, bireyler o şeye daha çok rağbet etmektedirler. Galileo’nun başına gelen olay -her ne kadar yapmış olduğu keşifler yadsınamaz olsa da- fikirlerinin toplumda daha hızlı dolaşıma girmesine de vesile olmuştur.

Din-Bilim Çatışması Tezi

Galileo’nun yapmış olduğu bilimsel çalışmalar dolayısıyla Kilise tarafından yargılanışı Whigci tarih anlayışının ders kitaplarına yansıması sonucu bize bir hikâye ile gelmektedir. Bu tarih okumasının temel problemi tarihi bugünden düne bakarak okumaya çalışmasıdır. Nitekim Thomas Kuhn da Bilimsel Devrimlerin Yapısı kitabında bu tarih okumasına yönelik eleştiride bulunmuştur (Sismondo, 2015, 26-27).

Bugünün genel kabulleri ve bilim anlayışı ile geriye doğru bir okuma yapmak, o günün şartlarını, bilim insanlarının hayatlarını ve ilgilerini küçük görmemize sebep olabilir. Nitekim modern dönemde bilimsel olarak kabul görmeyen simya, Newton’un en büyük meraklarından biridir. Sismondo (2015, 32)’nun da ifade ettiği gibi eğer bugünden hareketle Newton’un simyaya olan ilgisine bakarak onu çağdışı ilan edip büyük katkılarını yadsımaya kalkarsak oldukça talihsiz bir iş yapmış oluruz.

Modernleşme sürecini anlatan kitapların da Rönesans dönemini efsanevi anlatılar şeklinde sunması bunlara bir örnektir. Rönesans, modernleşme açısından değişimin miladı olsa da aynı zamanda Avrupa’da o günün şartlarında büyünün en yaygın olduğu dönemlerden bir tanesidir. Bu gerçekliği ortaya koymak, ne Rönesans’ın önemini yadsımak ne de o günkü şartları yok saymak anlamına gelmektedir. Nitekim bilim sosyolojisi veya bilimsel bilginin sosyolojisine yönelik çalışmaların da temelde hedeflediği şey, bilginin ortaya çıktığı dönemin toplumsal koşullarını tahlil etmeye çalışmaktır.

Galileo’nun durumuna dönecek olduğumuzda da Engizisyon tarafından yargılanmış ve ev hapsine mahkûm edilmiş olması ve nihayetinde Galileo’nun haklı olduğunun ortaya çıkışı kimilerince basitçe bir din-bilim çatışması olarak betimlenmektedir. Bunun sebebi çoğunlukla ideolojiktir. Din karşıtları tarafından tarihsel bir vaka çarpıtılarak kendi ideolojileri adına kullanılmaya çalışılmıştır. İşin üzücü tarafı hala bazı bilim adına konuşan kişilerin bu hatalı çıkarımı anlatmaya devam ediyor olmalarıdır. Kimi zaman bilgilerin güncellenmemesi kimi zaman da bilerek din-bilim çatışması tezi yaşatılmaya çalışılsa da durum basitçe bilim adamları geldi ve din adamlarını yendi şeklinde tezahür etmemiştir. Çünkü o günün şartlarında Galileo da bilgili bir dindardır.

Çatışmanın ana ekseni çoğunlukla Kutsal Kitabı kimin daha iyi anladığı üzerinedir. Kilise’nin rahatsızlık duyduğu temel unsur Aristoteles’in asla hatalı olamayacağı değil, kendi Kutsal Kitap yorumlarının hatalı olduğunun ortaya çıkmasıdır. Kilise bunu baskılamak adına kendi görüşlerini, din bu şekilde söylüyor şeklinde lanse edip, karşı çıkan ve aksini söyleyenleri de din dışına iterek dikte etmektedir. Çatışma tezini sevenler için, bu durumu en rasyonel ve insaflı şekilde din-bilim değil, ruhban sınıfının otoritesi ile bilim insanlarının keşifleri arasındaki bir çatışma olarak okumak mümkündür.  

Galileo ile Kilise arasındaki tartışmaya neden olan Güneş’in mi yoksa Dünya’nın mı merkezde olduğuna dair tartışmaya sebep olan temel Eski Ahit’in Yeşu bölümündeki kıssadır.[3] Bu kıssayı literal anlamda ele alan Kilise, bu tip bir literal okumadan hareketle Dünya’nın merkezde olduğu yorumunu getirmiştir.

Galileo ise Kutsal Kitap’ın metinlerinin yalnızca literal okunamayacağı kanaatindedir. Galileo’nun bu düşüncesi 21 Aralık 1613’te arkadaşı Castelli’ye yazdığı mektupta ortaya çıkar.[4] Galileo eğer Kutsal Kitap’ın literal okuma yapılacaksa, o halde Tanrı’nın elinin ve kolunun olduğunun da düşünülmesi gerektiğini ifade etmiştir (Maurice, 1989, 49-54’den aktaran Bilgili, 2017, 157-158). Nitekim 5. Yüzyılda Aziz Agustinus da kutsal kitaplardaki her ifadenin literal okunamayacağını belirtmiştir (Bilgili, 2017, 157).

Galileo’nun çalışmalarına karşı argüman geliştirenlerden biri olan Ingoli’nin argümanlarına Galileo’nun uzun süre cevap vermemesi çalışmalarından vazgeçtiği ve Ingoli tarafından tezlerinin çürütüldüğü düşüncesine neden olmuştur[5] (Drake, 2003, 293’den aktaran Bilgili, 2017, 158-159). Bunun yanında Cizvit din adamları Christoph Scheiner ve Orazio Grassi’nin Galileo’nun Güneş’teki lekelerinin keşif ve yorumu ile ilgili itirazlar da bilimsel temelli itirazlardır, dini bir argüman ile karşı çıkmamışlardır[6] (Finocchiaro, 2010, 293’den aktaran Bilgili, 2017, 159).

Ayrıca o dönem teleskop bugün bizim kullandığımız ölçüde gelişmiş olmamakla birlikte, toplumsal olarak da bilimin bir aracı olarak kabul edilmiş ve ikna edici bir araç değildi. Kilise ve diğer Aristocu düşünürler de kendi gözlemlerine derin bir güven içerisindeydi. Özellikle teleskop lensinde oluşan hatalar, bozuk görüntü elde etme gibi hadiseler yaşanmaktaydı. Ay yüzeyindeki kraterlerin teleskop lensi üzerindeki bozukluklardan kaynaklandığı şeklinde bir endişe söz konusu idi.

Bu sebeplerden ötürü Galileo’nun teleskopu ile yapmış olduğu çalışmalara güvensizlik vardı. Celal Şengör’ün ifade ettiği gibi Kilise’den Bellarmino’nun ‘‘teleskopun içerisinde şeytan var’’ dediği için değil (Şengör, 2015, 131-132’den aktaran Bilgili, 2017, 155-156).   

Daha önce başkaları da güneşin merkezde olduğunu düşünmüş ve yer yer ifade etmişti (Bixby, 2002, 39). Galileo da aslında çalışmaları itibariyle Kepler ve Kopernik’in söylediği şeylerin benzerini söylüyordu. Ancak onlara göre çok daha fazla tepki ve baskı gördü. Bunun nedenlerinden en önemlisi dönemin şartlarıdır. Kilise’nin üzerinde hissettiği bir Reform etkisi vardı.

Michael Ruse[7], Kilise’nin Galileo üzerindeki baskısının nedeni artık güç kaybına tahammül edemeyecek olmasından ileri gelir, der (Ruse, 2010, 42’den aktaran Bilgili, 2017, 161). Ayrıca İspanya Katolik Kilisesi Galileo’nun kitabını yasaklamamıştır. Çünkü yakın dönemde Papalık, İspanya taraftarı bir kitabı yasakladığı için İspanyol Katolik Kilisesi buna bir karşılık olarak Galileo’nun kitabını yasaklamamıştır ve kitabın dolaşımda kalmasına izin vermiştir. (Finocchiaro, 2010, 167’den aktaran Bilgili, 2017, 162).

Bilimin Gelişiminde Devlet Rolü

Kilise ve çevresinin karşı çıkışları ile karşılaşılmışsa da Galileo’nun çalışmaların gerçekliği zamanla ortaya çıkmıştır. Galileo’nun savunduğu şeylerin doğru olduğu anlaşılmıştır. Bu anlamda Kilise bugün geriye bakacak olduğumuzda bu konuda oldukça uzun bir süre sonra nedamet göstermiştir. 1992 yılında Papa 2. Jean Paul, Galileo vakası ile ilgili önce özür dilemiş ardından güneş merkezli sistemi kabul ettiklerini ifade etmiştir (Hürriyet İnternet Kaynağı, 2008)[8]. Ancak aradan geçen bunca uzun bir süre boyunca hem de bütün dünyadaki evren algısı değişmişken bile bir şey söylenmemiş olması ve 1992 yılına kadar neredeyse 360 yıl beklenmiş olması pek izah edilebilir bir durum değildir.  

Galileo örneğinden çıkarılacak derslerden bir tanesi yöneticilerin bilim etkinliğini ve bilim insanlarını desteklemesinin oldukça önemli olduğudur. Aksi durumda bilim insanları sürekli olarak yargılanma ve mahkûm edilme endişesi ile yaşarsa buradan ve bu bilim insanlarından verimli bir üretimin çıkması pek mümkün gözükmemektedir.

Galileo vakası sonucunda başarılı olmuş olsa da Galileo’nun yazmış olduğu mektuplardan ve eylemlerinden bu mahkûm edilme endişesini taşıdığı ve bu sebeple de neredeyse çalışmalarının hepsini yakmayı düşünecek derecede (Bixby, 2002, 88-89) bir bıkkınlık yaşadığı anlaşılmaktadır. Nitekim aynı şekilde sanat aktivitesinin de benzer şekilde desteğe muhtaç olduğu oldukça açıktır. Medeniyetlerin asıl kurucuları bilim ve sanat yapıcılardır. Bu açıdan bilim ve sanat alanı herhangi bir iş kolu gibi değerlendirilmemelidir.

Bu makalenin yazıldığı dönemde bir salgın vakası ile karşı karşıya olan dünyada, yöneticilerin bilimin ilerlemesinde ve gelişmesinde ne kadar büyük bir etki sahibi olduğu bir kez daha yakinen anlaşılmıştır.

 Bununla birlikte bilim insanlarının toplumsal salgınlar ile ilgili uyarıların yöneticiler tarafından dikkate alınması oldukça önemlidir. CovSars2 virüsü ile ilgili yayın yaparak ülke yönetimini uyaran bilim adamının, Çin’de ‘‘toplum düzenini şiddetle sarsan yanlış iddialarda bulunmak’’[9] gibi bir gerekçe ile susturulmaya çalışılmasının vahim etkileri dünya üzerinde gözlemlenmektedir. Eğer yöneticiler bu konuyu dikkate almış olsa idi dünya toplumları bu konuda bu denli büyük bir salgın ile karşı karşıya kalmayabilirdi.

Bilim tarihi açısından ilerlemelerin olduğu her dönem Galileo’nun yaşadığı baskı dönemi gibi değildir. Yukarıdaki paragrafta olması gereken olarak vurgulamış olduğumuz devletlerin bilim ve sanat çalışmalarını desteklemesi durumu birçok dönemde yaşanmıştır. Bunlardan bir tanesi 800’lü yıllarda El Memun zamanında bilimin gelişimidir.

Beytül Hikme (Bilgelik Evi)’de yapılan çalışmalar devlet destekli çalışmalardır. İslam Dünya’sının bilim tarihine damga vurduğu bir dönem olmuştur. Bu durum bize bilimin önündeki engellerin kaldırılmasının ne kadar elzem bir durum olduğunu da göstermiştir.

Yine aynı şekilde Fatih Sultan Mehmet’in de bilim insanlarını koruduğu ve şairleri maaşa bağladığı bilinmektedir. Bu tür devlet desteği ve güvencesi ile çalışma bilim ve sanatın gelişimi açısından her zaman faydalı olmuştur. Çünkü hem bilim ve sanat insanlarının Galileo’nun uğraştığı türden yargılamalar ve suçlamalarla uğraşmayacak olması hem de devlet aygıtının yüksek örgütlülüğü ve imkânlarıyla daha verimli çalışmaların yapılması mümkün hale gelecektir.

Bu durum da bilim tarihi açısında oldukça faydalı ve medeniyetlerin güçlü şekilde inşa edilmesi açısından işlevsel bir durum olacaktır.  

 

 Sonuç

Galileo modern bilimin kurulmasında pay sahibi olan en önemli bilim insanlarının başında gelmektedir. Galileo öncelikle sarkaç yasasını keşfetmiştir. Ardından hareket hesaplamaları ve daha sonrasında ardı ardına gelen teleskop geliştirmesi onun gökyüzünü incelemesine fırsat vermiştir. Daha sonrasında yıldız keşifleri, farklı gezegenlerin yapısını incelemesi, dünya ve güneş araştırmaları ile güneşin merkezde olduğunu keşfetmesi, Ay’ın yapısını ve Güneş’in lekelerini tespit etmesi gibi daha birçok keşif ile kendisinden sonra gelecek bilim insanları için bulunmaz bir bilgi mirası bırakmıştır. 

Deney ve gözlemi tamamen reddetmeyen Galileo’nun metodu direkt olarak basitçe deney yapmak değildir. Benliğin yanılsamalarının da gözleme etkisini hesaba kattığı düşünülebilir. Bu sebeple de matematik ile çalışılması gerektiğini düşünmüştür. Aristocu niteliksel farklılaşmış uzayı değil niceliksel geometrik uzayı tercih etmiştir. Böylece yanılmaya müsait iç etkenlere değil her zaman aynı kalacağına inandığı dış etkenlere yönelmemiz gerektiği kanaatine sahip olmuştur. Erekselliğin yerine neden sonuç ilişkisini koyarak modern bilime büyük bir katkı sağlamıştır.

Galileo dönem itibariyle, bugün genel olarak Avrupa diye tabir ettiğimiz bölgede ve özelde ise İtalya’da, tam da değişim ve dönüşümün yaşandığı, siyasal çalkantıların ve sıkıntılı güç mücadelelerinin gerçekleştiği bir dönemde yaşamıştır. Yapmış olduğu keşifler mevcut güç sahiplerinin kabul edip benimsemiş olduğu Aristocu görüşleri birer birer yıkarken, bu güçlerin öfkesi de Galileo’ya yönelmiştir. Galileo hayatı boyunca yapmış olduğu çalışmalar dolayısıyla büyük düşman kitleleri edinmişti. Bu kitleler de güç sahibi yöneticilere kendisinin cezalandırılması yönünde baskılar yapmışlardır. Nitekim Galileo’nun Kilise tarafından önce uyarılması ve daha sonrasında ise yargılanarak ev hapsine mahkûm edilmesi tam da bu nedenlerden olmuştur.

Galileo’nun yaşamış olduğu bu haksız baskılanma ve yargılanma süreçleri Kilise’nin içerisinde bulundukları dönemde Rönesans’ın etkisinde olduğu ve yeni meydan okumalar karşısında da paniklediği şeklinde açıklanabilir. Ruse’un da ifade ettiği gibi Kilise sert tutumlar takınarak yeni meydan okumaları ve karşı akınları durdurmaya çalışmıştır. Ancak gerçeklerin er ya da geç bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır sözü gereğince zaman bize Galileo’nun haklı olduğunu göstermiştir. Kilise çok geç de olsa Galileo’dan özür dilemek durumunda kalmıştır. Her ne kadar Galileo bunu görememiş olsa da bu durum bilim tarihinde gelecek nesillere aktarılmaya devam edecektir.

Galileo-Kilise münasebeti bir takım aydınlar tarafından din-bilim çatışması olarak okunmaya çalışılmıştır. Kilise’nin Galileo’yu din adına durdurmaya çalıştığı şeklindeki okuma, dönemin toplumsal koşullarını, Kilise’nin o dönemki siyasal gücünü ve hatta Galileo’nun kişiliğini dikkate almadan ortaya atılan ancak alıcısı yıllardan beri çok olmuş bir tezdir. Yıllar içerisinde bu yanlış tez ve belki de ideolojik olarak bu vakanın yanlış aksettirilmesi din ile bilim arasındaki ilişkiyi kutuplaştırmış, toplumsal olarak da gereksiz bir çatışmaya sebep olarak bir takım insanların bilime ya da dine olan yaklaşımını değiştirmiştir.

Galileo’ya karşı alınan tavır ve bilimsel çalışmalarının baskı yoluyla engellenmeye çalışılması hiçbir biçimde kabul edilemez. Ancak Galileo’ya yöneltilen tüm karşı çıkışlar din odaklı değildir. Galileo’nun çalışmalarına farklı grupların içerisinden bilimsel itirazlar da gelmiştir.

Bunun yanında tartışmaya konu olan Aristocu görüşlere itiraz bir açıdan Kutsal Kitabı kimin daha iyi anladığına yönelik de bir güç mücadelesidir. Buna karşılık din bilim çatışması tezini haklı çıkarmaya yönelik, modern bilimin doğuşunda söz sahibi insanların inançlarından bahsedilmiyor olması, bilimsel bilginin sosyolojisine olan ihtiyacı da gözler önüne sermektedir. Nitekim Galileo oldukça inançlı bir Katolik’tir.

Kilise karşısında daha sert bir tutum sergilememesinin bir nedeni de kendi dinine bir zarar gelmesini istememesidir. Bu sebeplerden ötürü bilim tarihi içerisinde belli gözlükleri gözümüze takarak geriye dönük okuma yapmak sakıncalıdır. Bilim tarihi içerisinde eleştirilen bu Whigci tarih anlayışı, bize tarihteki olayları bugünün bakış açısı ile ve tarihçinin yaklaşımı ile sunmaktadır. Bu açıdan ideolojik ve zorlama yorumlardan kaçınmak oldukça önemlidir.

Çok önemli bir diğer konu, bugün içerisinde bulunduğumuz CovSars2 pandemisi bize devlet yöneticilerinin bilimsel süreci desteklemesinin ne kadar ehemmiyetli olduğunu göstermektedir. Nihayetinde Çin’de başlayan bu enfeksiyon bugün tüm dünyaya yayılmıştır. Çin bu hastalığı haber veren ve bu konuda önlem almayı tavsiye eden doktoru baskı altına almış ve toplumsal düzeni gerçek dışı iddialarla bozmaya çalışmakla itham etmiştir.

Varılan nokta bize bir bilim insanının uyarısını dikkate almayan yöneticilerin dünya sisteminin nasıl bir anda bozulmasına sebep olabileceğini göstermektedir. Bu sebeple devlet aklının desteklediği ve bilim insanlarının uyarılarını dikkate alarak kendisini dizayn ettiği bir sistem ülkelerin ve dünyanın toplu halde daha iyi yönetilmesi ve daha yaşanabilir bir yer olması adına oldukça önemlidir.

 

Kaynakça

Bbc.com. 2020. ‘‘Koronavirüs uyarısı sonrası susturulmak istenen Çinli doktor Li Venliang hayatını kaybetti’’ başlıklı haber. Link: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51370050 Erişim Tarihi: 12.04.2020.

Bilgili, Alper. 2017. Bilim Ne Değildir? 1. Bs. İstanbul: Doğu Kitabevi.

Bixby, William. 2002. Galileo ve Newton’un Evreni. Çev. Nermin Arık. 3. Bs. Ankara: TÜBİTAK Yayınları.

Drake, Stillman. 2003. Galileo at work: His Scientific Biography. New York: Dover Publications.

Finocchiaro, Maurice, A. 2010. Defending Copernicus and Galileo: Critical Reasoning in the Two Affairs. Dordrecht: Springer.

Finocchiaro, Maurice, A. 1989. The Galileo Affair: A Documentary History. Berkeley: University of California Press.

Gavroğlu, Kostas. 2006. Bilimlerin Geçmişinden Tarih Üretmek. Çev. Ari Çokona. 1.Bs.  İstanbul: İletişim Yayınları.

Hawking, Stephen. 1998. A Brief History of Time. New York: Bantam Books.

Hikmet, Nazım. 2015. Bütün Şiirleri. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Hürriyet.com.tr. 2008. İnternet Kaynağı: ‘‘Galilei’nin heykelini Vatikan’a dikecekler’’ başlıklı haber https://www.hurriyet.com.tr/dunya/galilei-nin-heykelini-vatikan-a-dikecekler-10624937 Erişim Tarihi: 12.04.2020.

Kitabı Mukaddes. 1993. İstanbul: Kitabı Mukaddes Şirketi.

Kuhn, Thomas S. 2007. Kopernik Devrimi Batı Düşüncesinin Gelişiminde Gezegen Astronomisi. Çev. Halil Turan, Dursun Bayrak ve Sinan K. Çelik. 1. Bs. Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.

Ruse, Micheal. 2010. Science and Spirituality. Cambridge: Cambridge University Press.

Sismondo, Sergio. 2015. Bilim ve Teknoloji Araştırmaları Yaklaşımı: Temeller. 1. Bs. Çev. Serkan Sayğan ve Ümit Tatlıcan. Ankara: Epos Yayınları.  

Şengör, A. M. Celal. 2015. Newton Neden Türk Değildi? İstanbul: Ka Kitap.

Topdemir, Hüseyin Gazi. 2011. Galileo ve Doğanın Matematikle Kavranışı. Bilim ve Teknik Dergisi. S. 526/Eylül.

Topdemir, Hüseyin Gazi. 2010. Galileo ve Modern Toplum. Bilim ve Teknik Dergisi. S. 54/Eylül.

Whitfield, Peter. 2012. Batı Biliminde Dönüm Noktaları. Çev. Serdar Uslu. 3. Bs. İstanbul: Küre Yayınları.

[1] Nazım, Hikmet. 2015. Bütün Şiirleri. S. 127. – Şair, ‘‘Kablettarih’’ isimli şiirinde ‘‘…ihrak binnar edilen galile’nin dönen küre gibi yuvarlak kafasını…’’ ifadesini kullanır. ‘‘İhrak binnar’’ edilmek Osmanlıca’da yakılmak anlamını taşımaktadır. Şair muhtemelen Galileo’yu Bruno ile karıştırmaktadır.

[2] Hawking, Stephen. 1998. A Brief History of Time. New York: Bantam Books.

[3] Kitabı Mukaddes, s. 225-226.

[4] Galileo’nun Castelli’ye 21 Aralık 1613 tarihli mektubu için bkz: Maurice. A. Finocchiaro. 1989. The Galileo Affair: A Documentary History. Berkeley: University of California Press.

[5] Drake, Stillman. 2003. Galileo at work: His Scientific Biography. New York: Dover Publications. S. 293.

[6] Maurice. A. Finocchiaro. 2010. Defending Copernicus and Galileo: Critical Reasoning in the Two Affairs. Dordrecht: Springer.

 

[7] Micheal Ruse, 2010. Science and Spirituality. Cambridge: Cambridge University Press. S. 42.

[8] İnternet Kaynağı: ‘‘Galilei’nin heykelini Vatikan’a dikecekler’’ başlıklı haber. Link: https://www.hurriyet.com.tr/dunya/galilei-nin-heykelini-vatikan-a-dikecekler-10624937 Erişim Tarihi: 12.04.2020.

[9] İnternet Kaynağı: ‘‘Koronavirüs uyarısı sonrası susturulmak istenen Çinli doktor Li Venliang hayatını kaybetti’’ başlıklı haber. Link: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51370050 Erişim Tarihi: 12.04.2020.

Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol