
Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…
Yirminci Yüzyılın sonu itibarıyla, Avusturya İktisat Okulu hem akademik iktisadın gelişimi hem de iktisat teorisinin kamu politikasına uygulanması üzerine mühim bir tesir sarf etmektedir. Artan sayıda iktisat profesörü Avusturyacı iktisadın temel fikirlerine sempati duymaktadır ve akademik dergiler Avusturya Okulunu daha çok göz önünde tutmaktadır.[1] Yarım yüzyıl önce, Avusturya Okulunu üstünkörü bir şekilde bilenler bir yana, birkaç akademik iktisatçı bu okul ile âşina idi ve bunların çoğunluğu Okulun yöntemi ve sonuçlarıyla mutabık değildi. Günümüzde ise, Avusturyacı iktisat değiştiği için değil ama, anaakım iktisat Avusturyacı bakış açısına doğru ilerlediğinden dolayı, Avusturyacı iktisadın fikirleri iktisadî düşüncenin anaakımına daha yakındır. Benzer bir değişim kamu politikası alanında da vuku buldu. Avusturyacı iktisadın, bir zamanlar aşırı diye reddedilen politika implikasyonları şimdi doğru olarak benimsenmektedir. Bu süreçte, bir entelektüel güç olarak Avusturya Okulu gittikçe artarak görünür hâle geldi.
Avusturyacı iktisat, gerçekleştirdiği önemli ilerlemelere rağmen, hâlen akademik iktisatta küçük bir rol oynamaktadır ve akademik iktisatçıların ancak küçük bir azınlığı kendilerini Avusturya Okulunun üyesi addetmektedir. Avusturya İktisat Okulu gelişmektedir, fakat henüz akademik iktisat anaakımının bir parçası değildir. Onun kamu politikası üzerindeki tesirini değerlendirmek ise daha zordur, çünkü birçok politika alanında, diğer düşünce okulları benzer sonuçlara varmaktadır. Örneğin, Milton Friedman’ın fikirlerince yönlendirilen Şikago Okulu, çoğunlukla Avusturyacı iktisat ile tutarlı kamu politikalarını destekler, bu suretle bu okulların fikirleri bir diğerini takviye edebilir. Politika hamleleri entelektüel temellerini pek çok farklı düşünce okullarında bulabilirler, ama açık olmalıdır ki, çoğu kez Avusturya Okulu tarafından ilerletilmeye çalışılan kamu politikasına yönelik laissez-faire yaklaşımı Yüzyılın sonunda Yüzyılın ortasında olduğundan çok daha fazla kabul görmektedir. Fikirler sonuçlara sahiptirler ve dâima Avusturya Okulunun ayırt edici bir işareti olan piyasa sisteminin işleyişine yönelik lehte tenkit kamu politikası tartışmasında kendisine yer açmıştır.
Eğer Avusturyacı iktisat bu tür akınları gerçekleştirdiyse, onun akademik sahada niçin daha büyük bir rol oynamadığı merak edilebilir. Cevabın bir kısmı akademik kurumların kendileri ile alâkalıdır. Üniversite fakültelerinin çoğunluğu, kendilerini devleti desteklemeye ve laissez-faire fikirlerin şüphecisi olmaya doğru meylettirebilecek olan devlet kurumlarında eğitim verir. Çoğu üniversite fakültesi kadronun ve belki de fikirlerin değişimini yavaşlatan görev süresi teminatlarına sahiptir. İlâveten, akademik fikirler çıkış kapılarını büyük ölçüde akademik dergilerde bulurlar ve bu dergilerin yayın kurulları, anaakım fikirleri diğer düşünce okullarına karşı teşvik eden akademik anaakım tarafından kontrol edilmeye meylederler.[2] Akademik dergilerde yayınlanmış eserlerin bir üniversite çevresindeki terfi ve iş güvencesi için sıklıkla bir ön gereklilik olması nedeniyle, akademik beka genç akademisyenleri ekseriyetle kendi bilim dallarında anaakım yöntem ve fikirlerin istikametine doğru sevk etmektedir.
Avusturyacı iktisat kabul görmek için birçok nedenle çetin bir savaş vermektedir, fakat aynı zamanda güç kazanmaktadır ve akademik dünyada daha çok kabul edilir hâle gelmektedir. Artan sayıda iktisat profesörü kendilerini Avusturya Okuluna dâhil etmektedir ve böyle yapmayanlar arsında dahi Avusturyacı fikirler gittikçe daha fazla tanınmakta ve itibar görmektedir. Yeterince ilginç şekilde, Yirminci Yüzyılın son dönemlerinde Avusturya Okuluna ilginin yeniden dirilişi Birleşik Devletler’de yoğunlaşmaktadır. Bu durum büyük ölçüde Ludwig von Mises’in göçü ve onun New York Üniversitesi’ndeki iktisat semineri nedeniyledir. Birisi, şayet Ludwig von Mises’in Amerikalı öğrencileri üzerindeki tesiri olmasaydı, modern Avusturya Okulunun varlık bulamayacağını iddia edecek kadar ileri gidebilir.[3]
Tabiî ki, Mises’ten önceki iktisatçılar Mises’in fikirlerini üzerinde inşa ettiği temeli geliştirdiler ve Mises Avusturyacı iktisadın istikametini etkileyen hemfikir çağdaşlara da sahipti. Avusturya Okulu, 1940’ların son dönemi itibarıyla, Mises ve New York Üniversitesi’nde doğrudan onun altında çalışan kişilerden ancak biraz daha genişti. Bu noktadan itibaren, Mises’in öğrencileri kendi öğrencilerini buldular ve 1970’li yıllar itibarıyla Avusturya Okulu gelişmeye başladı.
1950’DEN ÖNCE AVUSTURYACI İKTİSAT
Carl Menger genellikle Avusturyacı iktisadın kurucusu addedilir, fakat takriben 1920 öncesine kadar Avusturyacı iktisat genel iktisattan çok da farklı değildi. İktisat teorisi, marjinal fayda kavramı Leon Walras, William Stanley Jevons ve Carl Menger tarafından 1870’lerde birbirlerinden habersizce keşfedildiği zaman, ileriye doğru büyük bir sıçrama gerçekleştirmişti.[4] Bu üç kişinin her biri marjinal fayda kavramını farklı istikametlere sevk etti, ama marjinal fayda teorisinin iktisada eklenmesi, iktisadın bütünü için büyük bir sıçrayıştı. Eugen von Böhm-Bawerk’in, günümüzde Avusturyacı görülen sermaye teorisi 1880’ler ve 1890’larda yayınlandığında genel itibarıyla iktisadın bir parçası olarak görüldü ve Ludwig von Mises’in 1912’de yayınlanan Theory of Money and Credit (Para ve Kredi Teorisi) isimli çalışması onu parasal iktisat üzerine önde gelen bir otorite olarak kabul ettirdi.[5]
Her ne kadar, bu dönemde kendisine ait kimliği ile tanınabilir bir Avusturya Okulu var idiyse de, Avusturya Okulu, Keynesyenler ve Monetaristlerin 1970’lerde iki anaakım okulu olmalarına benzer şekilde, anaakım iktisadın bir parçası idi. Theory of Money and Credit’in anaakım çalışması olarak nitelendirilişi, 1949’da yayınlanan Human Action’un (İnsan Eylemi) meslekî değerlendirilişi ile açık bir tezat oluşturur. Paul Samuelson’un Foundations of Economic Analysis(İktisadî Analizin Temelleri) isimli eserinin 1947’de meydana çıkışı, bu dönemde anaakımın yol ayırımını tayin etti ve bu iki kitabın mukayesesi Mises’in iktisat düşüncesinin Yirminci Yüzyılın ortasında anaakım iktisattan ne kadar farklı olduğunu gösterir.
Avusturyacı iktisadı Yirminci Yüzyılın ilk yarısında anaakım iktisattan ayırmaya hizmet eden iki ana faktör vardır. Birincisi iktisadın akademik bir bilim dalı olarak gelişimi ile alâkalıydı. İktisatçılar ve politika yapıcıları yaklaşık olarak Yüzyılın başlangıcında ortaya çıkan bilimsel yönetim kavramlarını bir bütün olarak ekonominin yönetimine yaymak istediler. Bu ise iktisatçıların daha teferruatlı matematiksel ve istatistikî teknikleri benimsemelerine yol açtı. İktisadî modeller gittikçe artarak, fizikçiler tarafından geliştirilen modelleri takip etmek suretiyle, dâima Avusturyacı iktisadın esas nüvesi olan piyasa süreci tahlilini ihmal eden matematiksel denge özellikleri üzerine odaklanır hâle geldiler. Denge üzerine odaklanılması ile, iktisadî kazançların rolü ikincil hâle geldi ve girişimcilik faaliyetleri tamamıyla ihmal edildi. Kısacası, iktisadî teori geliştikçe, hakkında konuştuğu konular daha dar ve Avusturya Okulunun merkezini teşkil eden iktisadın esasları daha dışlanmış hâle geldi.
John Maynard Keynes’in The General Theory of Employment, Interest and Money (İstihdam, Fâiz ve Paranın Genel Teorisi) isimli eserinin 1936’da yayınlanmasını takip eden makroiktisadın gelişimi anaakım iktisadı Avusturyacı iktisadın temel görüşlerinden daha da uzaklaştırdı. Keynesyen makroiktisadın kolay bir surette bireysel davranış seviyesine kadar izlenemeyecek iktisadî yekûnların üzerine inşa edilmesine karşın, Avusturyacı iktisat tahlil birimi olarak dâima bireylerle başlar. İlâveten, Mises ve Hayek tarafından geliştirilen, Avusturyacı iktisadî dalgalanmalar teorisi, kötü yatırımı iktisadî dalgalanmanın altında yatan bir neden olarak vurgular, hâlbuki bugün dahi makroiktisadî modellerin çoğu, Avusturyacı makroiktisadî modellerde vuku bulan kötü yatırım türünü reddederek, sermayenin türdeş olduğuna dâir basitleştirici varsayımı yaparlar. 1930’lar boyunca Mises ve Hayek dünyanın önde gelen makroiktisadî teorisyenleri arasındaydılar (her ne kadar, makroiktisat terimi henüz kullanımda değil idiyse de). 1940’lar itibarıyla, onların fikirleri Keynesyen devrim tarafından bir kenara atılmıştı.
Anaakım iktisadın Avusturyacı iktisattan uzaklaşması kısmen bir hükümet politikası meselesiydi. Ekonominin daha bilimsel bir surette yönetilebileceği fikri kendisiyle birlikte, daha iyi iktisadî modellerle hükümet politikasının ekonomiyi daha iyi işler hâle getirebileceğine inanan politika yapıcılarının desteğini hâsıl etti. İktisadî teorideki ilerlemeler, ulusun ekonomisini daha iyi kontrol etmeye muktedir olan daha kudretli bir hükümeti ihdas etmek için araçlar olarak düşünüldüler.
İleri modeller, uygulanabilmeleri amacıyla, ekonominin performansını ve politikanın tesirlerini ölçmek için daha iyi iktisadî verileri gerektirdi. 1920’lerin başlangıcında, Ulusal İktisadî Araştırma Bürosu (National Bureau of Economic Research), iktisadî teorileri daha bilimsel yapmak ve iktisadî bilgiyi iktisadî teorinin uygulanmasına yardımcı olmak için geliştirmek amacıyla hükümet, akademik kurumlar ve özel sektörün desteği ile ihdas edildi. Ulusal gelir muhasebesi, federal hükümetin himayesi ile geliştirilen daha kesin modeller ve daha iyi verinin kullanımıyla 1920’lerde geliştirildi ve 1930’larda uygulamaya kondu. Böylece, hükümet politikası, iktisatçılara kamu politikasının kontrol etmek için daha fazla güç vaat ederek ve ekonominin hükümet müdahalesi vasıtasıyla kontrol edilmesi için daha iyi yöntemlerin tasarlanmasını amaçlayan iktisadî araştırmalara kaynak sağlayarak, anaakım iktisadı Avusturyacı fikirlerin esasından çekip ayırdı. Hükümetin gündemi ile işbirliği yapan iktisatçılar para, güç ve itibar ile ödüllendirildiler, fakat hükümetin gündeminin, dönemin önde gelen Avusturyacı iktisatçıları, Mises ve Hayek’in fikirleriyle arası bir hayli açıktı.
Mühendislik eğitimi almış olan Herbert Hoover, kendisini başkanlığa yükseltmeden önce, Harding ve Coolidge’in yönetim süresinin tümü boyunca, 1921’den 1929’a kadar Ticaret Bakanı olarak görev yaptı. Hoover, matematik modellemeyi kullanmak ve tahlil için daha iyi veri geliştirmek amacıyla, iktisadı mühendisliğe daha da benzer hâle sevk eden en önemli şahıslardan birisiydi. Büyük Buhranın başlangıcı ile birlikte, iktisat bilimini, ekonomiyi refah dönemine geri dönmek amacıyla idare etmek için kullanma amacı daha da güçlüydü ve bu amaç hükümet politika yapıcıları tarafından daha da teşvik edildi. İktisatçılara sunulan câzibe güçlüydü, zira iktisadî faaliyetlerin pasif gözlemcileri olmaktan çıkıp aktif politika yapıcıları olmaya dönüşmek için fırsat teklif edildi ve bu ayartma iktisat mesleğini gittikçe daha fazla en uygun hükümet müdahalesi modellerini geliştirmeye doğru sürükledi. Bu esnada, hükümet müdahalesinin tehlikelerini vurgulayan Avusturya iktisadı rafa kaldırılmıştı.
Bu suretle, anaakım iktisadı Avusturyacı fikrilerden uzaklaştıran asıl faktör matematiksel ve istatistikî teknikler üzerine artan vurgu idi. Teorik odaklanma dengenin matematiksel özellikleri ve politika odaklanması ise refah üretmek için müdahaleci politikaların tasarlanması üzerine idi. Piyasa sürecine Avusturyacı vurgu anaakım tahlile göre ilgisizdi ve Avusturyacı iktisadın politika implikasyonları, onun anaakım iktisat ile arasını açarak, daha fazla müdahaleden ziyade daha az müdahale önerdi.
Avusturyacı iktisadı anaakımdan uzaklaştıran ilâve bir faktör sosyalist hesaplama tartışması idi. Sovyetler Birliği kurulduktan kısa bir süre sonra, 1919’da, Ludwig von Mises meslekî bir toplantıda, merkezî surette planlanan ekonomilerin başarısızlığa mahkûm olduğunu iddia eden bir makale sundu. Mises daha sonraki çalışmalarında bu fikri takip etti ve iddiasını 1973’teki ölümüne kadar savunmaya devam etti. Hayek aşikâr bir surette tartışmanın Mises tarafına katıldı, ama diğer iktisatçıların çoğu, sosyalist hesaplama tartışması olarak adlandırılan şeyi meydana getirerek, diğer tarafa itibar ettiler. İktisat bilim insanlarının genel kanaati Mises’in hatalı olduğu ve merkezî planlamanın yalnızca sürdürülebilir olmakla kalmadığı, ayrıca iktisadî kaynakların bir tahsis yöntemi olarak piyasadan daha üstün olduğu idi. Avusturya Okulunun mümtaz sözcüsü Mises sosyalist hesaplama tartışmasındaki hatalı görülen tutumu ile öylesine yakın bir surette özdeşleştirildi ki, bu özdeşleştirme bütün Avusturya Okuluna gölge düşürdü. 1950 itibarıyla, Avusturya Okuluna ittifak ifade eden bir iktisatçı, genel itibarıyla tartışmanın kaybeden tarafı olarak görülen şeyi zımnen seçmiş oluyordu. Birkaç akademik iktisatçı bu seçimi yapmayı istiyordu.
Yirminci Yüzyılın ortası itibarıyla, iktisadî teori iktisadî dengenin matematiksel şartlarına ve iktisadî politika ise hükümetin ekonomiye müdahalesinin refahı arttırabileceği yollara odaklandı. Avusturyacı iktisat, denge koşullarından ziyade piyasa sürecine vurgusu ile birlikte, piyasalardaki sıfır toplamlı rekabetçi dengeden ziyade girişimciliğe odaklanması ile birlikte ve hükümet planlamasından ziyade piyasa tahsisine odaklanması ile birlikte, iktisadî düşüncenin merkezindeki büyük bir güç iken, iktisadın kenarına doğru taşındı.
1950’DEN SONRA AVUSTURYACI İKTİSAT
1950 itibarıyla, Avusturya Okulundan geriye kalanların hepsi Ludwig von Mises ve onun New York Üniversitesi’ndeki öğrencilerinden ibaretti. En görülebilir iki Avusturyacı iktisatçı Mises ve Hayek, onları çoğu akademik iktisatçının gözünde itibardan düşüren, sosyalist ekonomilerin başarısızlığa mahkûm olduğuna dâir ısrarları ile dâima özdeşleştirildiler. Hayek Chicago Üniversitesi’ne göç etti ve eğer Avusturya Okulunun yeniden doğuşu olmasaydı bugün pekâlâ bir Chicago Okulu iktisatçısı addedilebilirdi. Mises, ikisine de bu kitapta yer verilen, W. H. Hutt ve Henry Hazlitt gibi mühim destekleyicilere sahipti, ama bu destekçilerin hiçbirisi akademik anaakıma alternatif olarak Avusturyacı iktisadı öğretmiyordu. Bu sırada Mises, Avusturya iktisadı fikirlerini New York Üniversitesi’ndeki bir avuç takipçiye yaydı. Şayet o bunu yapmasaydı, teşhis edilebilir bir düşünce okulu olarak Avusturyacı iktisat muhtemelen yok olabilirdi. 1950 itibarıyla, Avusturya Okulunun, tutarlı bir düşünce bütünü olarak, okul fikirlerini aktif bir surette ileriye taşıyan sadece bir akademik iktisatçıya sahip olduğunun iddia etmek pek de bir abartı değildir.
Ludwig von Mises, Avusturyacı iktisadın kurucusu olmamasına karşın, hiç şüphesiz ki, Okulun Yirminci Yüzyılın sonunda yeniden hayat bulmasından tek başına sorumludur. Mises okulun yeniden hayat bulmasını sağlamak için iki şey yaptı. Öncelikle, Human Action isimli, Avusturyacı iktisadın entelektüel temellerini açık bir şekilde sergileyen kitabını yazdı. Human Action sayesinde, okuyucular Avusturyacı iktisadın kapsamlı ve tutarlı bir fikirler bütününden mürekkep olduğunu görebilirler ve ayrıca Avusturyacı iktisadın dönemin anaakım iktisadî fikirlerinden nasıl farklılaştığını da görebilirler. Human Action, tıpkı Paul Samuelson’un Foundations of Economic Analysis isimli kitabının anaakım iktisadî teorinin temel kavramlarına hazır bir müracaat kaynağı sağlaması gibi, Avusturyacı iktisadın temel fikirleri için hazır bir başvuru kaynağı sağladı. İkinci olarak Mises, New York Üniversitesi’ndeki seminerleri vasıtasıyla, Avusturyacı iktisada akademik bir yeniden doğuş sağlayan, diğer yeni öğrencileri okula kazandıran bir grup takipçiyi kendisine çekti. Mises’in Amerikalı öğrencilerinden ikisi, akademik başarıları ve modern Avusturya Okulu üstündeki tesirlerinden ötürü öne çıkar: bu kitaptaki bölümlerden birisinin yazarı Israel M. Kirzner ve iki bölümün yazarı ve üçüncü bir bölümde kısa biyografisi sunulan Murray N. Rothbard. Her ikisi de kavrayışlı iktisatçılar, verimli yazarlar ve -bu kitabın amaçları bakımından daha önemlisi- Avusturya Okulunun güçlü taraftarları olarak ün kazandılar. Seminerler vererek, konferanslarda konuşarak ve tabiî ki kitaplarının tesiri vasıtasıyla, sadece kendi üniversitelerinde değil ayrıca diğer üniversitelerde de öğrencileri etkilediler. Avusturyalı iktisatçılarının hâlen akademik kurumlarda sayıca az olmalarına karşın, Rothbard ve Kirzner tarafından etkilenen bu öğrencilerin pek çoğu günümüzde akademik pozisyonlara sahiptirler ve bu sayede yeni bir öğrenci neslini etkilemektedirler.
Yirminci Yüzyılın ortasındaki buhranlı anından itibaren, Avusturyacı iktisat hem akademide hem de akademi dışında görünürlük kazanmaya devam etmektedir. F. A. von Hayek Avusturya Okuluna teveccüh ve itibar kazandıran Nobel İktisat Ödülünü 1974’de kazandı. Bu sırada, Kirzner ve Rothbard tarafından liderlik edilen ufak bir Avusturyacı uyanış zaten başlıyordu ve Hayek’in Nobel Ödülü bu uyanışa ilâve kuvvet verdi. Hâlen, Avusturyacı iktisat sosyalist hesaplama tartışmasının kaybeden tarafı olarak damgalanıyordu. Mises’in öldüğü 1973 yılında, diğer bir Nobel ödüllü iktisatçı ve en önemli anaakım akademik iktisatçılardan olan Paul Samuelson iktisada giriş ders kitabını yayınlamıştı. Samuelson kitabının takdiminde, Sovyetler Birliği’nin Birleşik Devletler’in aşağı yukarı yarısı kadar kişi başı gelire sahip olmasına rağmen, merkezî planlamaya dayanan daha üstün ekonomik sistemlerinin, Sovyetlere daha hızlı büyüme sağladığını iddia etti. Buna dayalı olarak, Sovyetler Birliği’nde kişi başı gelirin Birleşik Devletler’in seviyesini 1990 gibi erken bir tarihte yakalamasının mümkün olduğunu ve 2015 itibarıyla yakalamasının ise neredeyse kesin olduğunu öngördü.[6] Samuelson’un bu tahmininin onun en çok satan üniversite ders kitabında yer aldığını ve dönemin fakülte sınıflarında öğretilen standart çizgi olduğunu aklınızda tutunuz. Aşikâr bir surette, anaakım Avusturyacı iktisadın fikirlerini kabul etmemişti.
İronik bir surette, Mises ve Hayek teslim olmayı reddettiği için Avusturyacı iktisadı böylesine karartan sosyalist hesaplama tartışması, bir zamanların Berlin Duvarı’nın, Sovyetler Birliği’nin 1991’deki çöküşü tarafından takip edilen, 1989’daki yıkılışı ile onun itibar verici başarılarından birisi hâline geldi. Ortaya çıktı ki, Mises haklıydı ve eskiden Avusturya Okulunun, ‘tuhaf’ iddialarını reddeden münekkitleri, Okulun hayranı olmasa bile, en azından meraklı araştırmacılarına dönüştüler. Bir zamanlar Avusturyacı iktisadı reddeden iktisatçılar, akademik ve profesyonel iktisatçıların hemen hemen tam bir ittifakla tasvip etmeyişlerine karşın, hangi kavrayışların Mises ve sadece bir avuç diğerlerini fikirlerinde bu kadar kesin olmaya yönlendirdiğini keşfetmek istediler.
Yirminci Yüzyılın sonuna yaklaştıkça, bir zamanlar Avusturyacı iktisadı anaakımdan farklılaştıran fikirlerin birçoğu günümüzde anaakım iktisatçılar tarafından da tetkik edilmektedir. On yıllar önce, makroiktisatçılar teorilerini bireysel davranış seviyesine kadar parçalarına ayırmaya ihtiyaç duyduklarını kabul ettiler ve iktisatçılar gittikçe artarak bireylerin karar verme ve piyasaların işleme yöntemlerine dâir belirsizlik ve eksik bilginin önemini kabul ediyorlar. Hâlen, pek çok alanda geniş bir uçurum varlığını sürdürüyor, belki de en aşikâr olanı, piyasa sürecine yönelik Avusturyacı odaklanışa karşıt olarak, anaakımın dengenin matematiksel özelliklerine yönelik süregelen odaklanışıdır.
Avusturya İktisat Okulunu iktisadî düşüncenin diğer okulları ile karşılaştırarak ve yan yana koyarak pek çok şey yazılabilir, fakat bu kitabın amacı Avusturya Okulunu günümüzde ne ise o yapan bazı kişilere odaklanmaktır. Bu kitaptaki bireylerin hepsi Avusturya Okulunun gelişimini iktisadî teori hakkındaki kendi yorumlarını aşan istikametlere sevk etmektedirler.
Birçok durumda, bu isimlerin kendi fikirlerini geliştirdikleri bağlamı görmek, niçin Avusturya Okulu fikirlerini geliştirmeyi seçtiklerini izah etmeye ve aynı zamanda, bu büyük zihinlerin pek çoğu tarafından gösterilen kişisel ve entelektüel dürüstlüğü tasvir etmeye yardımcı olur. Bu kitapta kısa biyografileri verilen bireyler Avusturyacı iktisadın gelişimine bir hayli farklı şekillerde katkıda bulunmaktadırlar. Bazıları Carl Menger’in Avusturya Okulunu kurmasından daha önce yaşadılar, fakat Menger ve sonraki Avusturyacıların üzerine inşa ettiği temelleri attılar. Mariana, Turgot, Bastiat, Say ve Cantillon bu sınıfa düşerler. Bu iktisatçıların kavrayış güçleri, Avusturyacı iktisadın kuruluşuna yol açan, piyasaların işleyişinin anlaşılabilmesi için sağlam bir temel attı. Modern neoklâsik iktisadın gelişimi ile birlikte, bu bireylerin katkıları büyük ölçüde görmezden gelindi. Anaakım iktisadî düşüncede kendi yolunu bulan safsataların pek çoğu, uzun zaman önce bu iktisatçılar tarafından ilgilenilmiş ve çürütülmüştü ve Avusturya Okulunun bu seleflerinin kısa biyografilerini vermek, hem onların katkılarını ilân etmek hem de onların fikirlerinin bugün bile ne kadar anlamlı olduğunu göstermek için zahmete değerdir.
Wicksteed ve Fetter gibi, bu kitapta tebarüz eden bazıları Menger, Böhm-Bawerk ve Mises’in çağdaşıydılar ve Avusturyacı iktisat, bir iktisadî düşünce okulu olarak kendi kimliğini geliştiriyorken bile, Avusturya Okulu ile tutarlı fikirler geliştirdiler. Bazıları ise artık daha olgun olan bir Avusturya Okulunun fikirlerindeki kudret tarafından kazanıldılar ve Avusturyacı iktisadın gelişimine kendi katkılarını yapmak için yola devam ettiler. Hutt, Hazlitt, Röpke ve Rothbard bu gruptandır. Tabiî ki, bu kitapta kendisine yer verilmeyen diğer birçok mühim Avusturyacı ekonomist bulunmaktadır ve bu on beş ekonomistin seçimi hiçbir surette bu kişilerin on beş en önemli Avusturyacı ekonomist olduklarının göstergesi olarak kabul edilmemelidir. Daha doğrusu, bu kitapta yer alanlar Avusturya Okulu’na muhtelif şekillerde katkıda bulunan bireylerin ilginç bir kesitidir.
Bu kitapta kısa biyografisine yer verilen bireyler farklı bir grup oluştururlar, ama iktisadın temel düşünceleri üzerine derin bir vukufu ve bu düşünceleri yazılı olarak etkin bir surette ifade edebilme istidadını paylaşırlar. Onların her biri iktisadî fikirlerin gelişimi üzerine zengin ve devamlı bir tesire sahiptirler.
[1] İki güncel örnek Israel M. Kirzner’in yazdığı [“Entrepreneural Discovery and the Competitive Market Process: An Austrian Approach,” Journal of Economic Literature 35, no. 1 (Mart 1997): 60-85] ve Sherwin Rosen’in yazdığı [“Austrian and Neoclassical Economics: Any Gains From Free Trade?” Journal of Economic Perspectives 11, no: 4 (Güz 1997): 139-52] inceleme makaleleridir. Avusturyacı fikirlerin, meslekî anaakım tarafından benimsenmese de en azından itibar edildiği dereceyi gösteren bu iki dergi de Amerikan İktisat Topluluğunun (American Economic Association) yayınıdır.
[2] Anaakım fikirlere bir alternatifin akademik pazarda karşılaştığı meydan okumalar hakkında kavrayıcı bir tartışma için bkz. Leland B. Yeager, “Austrian Economics, Neoclassicism, and the Market Test,” Journal of Economic Perspectives 11, no. 4 (Güz 1997): 153-65.
[3] Modern Avusturya Okulunun gelişiminin iyi bir tartışması için bkz. Karen I. Vaughn, Austrian Economics in America: The Migration of a Tradition (New York: Cambridge University Press, 1994). Ayrıca bkz. Murray N. Rothbard, “The Present State of Austrian Economics,” Money, Method and the Austrian School, cilt 1, The Logic of Action (Cheltenham, U.K.: Edward Elgar, 1997).
[4] Menger’in Principles of Economics isimli eserinin ilk baskısı 1871’de Almanca yayınlandı. Genellikle iktisada bir dönüm noktası katkısı olarak kabul edilmesine karşın, İngilizce bir çeviri 1950’ye kadar yayınlanmadı.
[5] Murray N. Rothbard, Ludwig von Mises: Scholar, Creator, Hero [(Auburn, Ala.: Ludwig von Mises Institute, 1988), s. 13] isimli çalışmasında Mises’in para teorisi hakkındaki erken dönem çalışmalarının, tartışmalı olmasına karşın, dönemin önde gelen anaakım iktisat dergilerinden biri olan Economic Journal’da yayınlandığını not eder.
[6] Paul A. Samuelson, Economics, 9. basım. (New York: McGraw-Hill, 1973), s. 883.
Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…