Türk edebiyatının yenileşme döneminde etkin rol oynayan, hatta bu dönemin öncüsü kabul edilen Namık Kemal, 21 Aralık 1840 yılında doğmuştur. Çocukluk yıllarını dedesinin yanında geçirmiş ve dedesinin görevi gereği devamlı farklı yerlere gitme, yeni fikirlerle tanışma imkanı bulmuştur. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında edindiği bu kazanımlar onun fikir hayatına doğrudan etki etmiştir.

Namık Kemal’in sanatını anlamak için ilk önce fikir hayatına bakmak gerekmektedir. 1853 yılında dedesiyle birlikte Kars’a giden Namık Kemal burada ilk dönüşümünü yaşar. Bu dönüşüme bir farkındalık, bir uyanış demek de mümkündür. Özellikle o dönem cereyan eden Kırım savaşı, Namık Kemal’i yoğun tesir altında bırakmıştır. Öyle ki Namık Kemal bu olayı daha sonra eserlerine de taşımıştır. Vatan Yahut Silistre buna bir örnektir.

Namık Kemal, İstanbul’a geldikten sonra tarih üzerine okumalar yapmış ve Arapça ile Farsça dersleri almıştır. Dedesinin Sofya’ya tayini çıkması nedeniyle Sofya’ya giden Namık Kemal burada bazı şairlerle tanışmış, ilgi duyduğu şiir üzerine yoğunlaşmıştır. O günlerde özel hayatında da birtakım gelişmeler olur. Namık Kemal, dedesinin zorlamasıyla henüz 16 yaşında evlenir. Bu durumla alakalı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dikkat çekici bir tespiti vardır: “Zaten onda her şey böyle erkendir. Yirmi iki yaşında divan sahibidir. Yirmi beş yaşında devrin en meşhur imzası olarak tanınır.”

Namık Kemal yeniden İstanbul’a dönünce tercüme odasına çalışmaya başlar. Fransızca dersleri alır ve bir yandan da İslami ilimlerde kendini geliştirmeye devam eder. Namık Kemal’in hayatının en büyük dönüm noktası 1878 yılında Şinasi ile tanışmasıdır. Bu tanışıklık, ikilinin yalnızca birbirini desteklemesinden ibaret olmayacak, koca bir edebiyatın da yenileşme dönemine girmesini sağlayacaktır.

İlk dönem şiirlerinde tasavvufi etki görülen Namık Kemal, Şinasi ile tanıştıktan sonra şiirini değiştirip geliştirir. Şiiri yeni bir kimlik kazandığı gibi Türk şiirine de yeni bir kimlik kazandırmıştır. Namık Kemal, şiirde vatan, millet, hürriyet ve adalet gibi yeni kavramlar kullanmıştır.

Şinasi ile iletişimini geliştiren Namık Kemal, Tasvir-i Efkâr’da yazmaya başlar. Burada birbirinden farklı ve etkili yazılar kaleme alır. Tasvir-i Efkâr’da epey bir yol kat eden Namık Kemal, Şinasi’nin siyasi olaylar nedeniyle Avrupa’ya gitmesi sonucunda tek başına kalmış ve Tasvir-i Efkâr’ı yalnız çıkarmaya başlamıştır. Şinasi ile yolların ayrılması Namık Kemal’in tam anlamıyla kendisini bulmasını sağlamıştır.

Namık Kemal yazmaya devam ettikçe kalemi siyasi konulara temas etmeye başlamıştır. Bu durum hükümetle arasının açılmasına sebep olmuştur. Bir süre dengeli bir şekilde devam etse de hükümet kanadından bu duruma daha fazla tahammül edilmeyecek ve Namık Kemal’in terfi görünümlü bir sürgün kararıyla Erzurum’a gitmesi istenecektir. Benzer durum Ziya Paşa ve Ali Suavi’nin de başına gelmiştir. Tayin ve terfi gibi görünen kararlar aslında onları başkentten uzaklaştırmaya yöneliktir. Namık Kemal ve Ziya Paşa, yeni yerlerine gitmekte olabildiğince ağır davranır ve bu süre zarfında Avrupa ile temas kurarlar. Kurdukları temas sonucu 1867 tarihinde tıpkı Şinasi gibi onlar da Avrupa’ya kaçar ve ileride Genç Osmanlılar adıyla anılacak olan bu grup Paris’te bir araya gelir.

Devletin yetiştirdiği en bilinçli nesil denilebilecek olan Genç Osmanlılar, Avrupa’da birlik içinde etkinliklerini sürdürdü. Namık Kemal’in öncülüğünde Hürriyet gazetesi çıkarılmaya başlandı. Namık Kemal bu gazeteye yoğun mesai harcamış ve kalemini epey bir sivrileştirmişti. Ancak Genç Osmanlılar zamanla pek çok kesimi rahatsız eden, engellenmek ya da yönlendirilmek istenen bir grup haline gelmişti. Arada yaşanan birtakım olaylar nedeniyle Namık Kemal gazeteden ayrıldı ve yoluna bir başına devam etti.

Namık Kemal’in çocukluk yıllarında başlayan farkındalık, Avrupa’yı görmesiyle farklı bir boyut kazanmıştı. İmparatorluğun içinde yaşarken dışarıdan baktığı Avrupa’nın içine girebilmiş, tam anlamıyla tanıma imkanı bulabilmişti. Batılı yazarları okuyan, kimiyle tanışan ve Avrupa medeniyetini, siyasetini yerinde tanıyan Namık Kemal, o güne kadar içinde olduğu siyasi çemberden çıkmış ve kendi yolunu çizmiştir. Bu yönüyle Avrupa’nın Namık Kemal’i olgunlaştırdığını söylemek mümkündür.

1870 yılında yurda döndü ve tiyatro üzerine eğildi. Yazdığı Vatan Yahut Silistre oyunu sahnelendiği ilk gün büyük olaylara neden oldu. İzleyiciler oyundan çok etkilendi ve galeyana gelerek sloganlar attı. Bu durum sonucunda Namık Kemal ve arkadaşları tutuklanıp sürgün edildi. 1876 yılında I.Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle sürgünden döndü ve şura-yı devlet üyesi oldu. Türk edebiyatının ilk edebi romanı olan İntibah’ı da bu tarihte yayımladı.

Namık Kemal, eserlerini topluma ulaşmak ve onları yönlendirebilmek için bir araç olarak görmüştür. Bu doğrultuda en çok eser verdiği tür tiyatrodur. Tiyatro eserlerinde belli bir tezi işlemekte ve bir hedef göstermektedir. Tiyatroyu en faydalı eğlence olarak gören Namık Kemal tiyatronun ahlak ve lisan mektebi olduğunu ifade etmiştir.

Namık Kemal; duruşuyla, fikirleriyle ve sanatıyla tam bir Türk aydınıdır. Şiir, roman ve tiyatronun yanında tarih ve eleştiri alanlarında da değerli çalışmalarda bulunmuştur. Kendini dahil olduğu topluma karşı sorumlu bir birey olarak gören Namık Kemal hayatı boyunca mücadele etmiş, çekinmeden kavgalara girmiş ve nihayetinde 1888 yılında Sakız Adası’nda hayatını kaybetmiştir.

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol