“Paul Celan’ı özel yapan, kimliğinin merkezinde yer alan hakikate teşebbüs biçimidir. 1945 sonrası dünya kirlidir, gerçek hep belirsizdi belki ama artık imkansızdır. Aslında daha çok, gerçek parçalanmıştır. Celan ise aynı şekilde, aynaya bakamamaktadır…”

Paul Celan Neden Önemli

Yirminci yüzyılın kabusunda yetişmiş ve kurumaya yüz tutmuş Yahudi şairi…

Paul Celan, 2. Dünya Savaşı sonrası çoğu Yahudi gibi, soykırımın yükünü üzerinde taşımış, öldürülmemiş olmanın utancını içten içe hissetmiş bir yazardır. Bu yük öyle bir yüktür ki, en yakınlarının toplama kamplarında ölümü sonrası, kurtulsan da yüzünü gizleme zorunluluğunu hissedersin. Toplu bir ölüme giden ata kültünün kabusu üzerinden asla inmez. Masum olmak bile suçtur bu kıyım sonrasında. Paul Celan da bu hissin onu 25 yıl boğması sonucu nefessiz kalmış, 1970 yılında Sen nehrine atlayarak intihar etmiştir. Elbet bu denli basit değildir hiçbir ölüm. Her birey önce içine çekilir ve orada asıl ölüm gerçekleşir. Ölüm, her şeye rağmen içseldir.

Paul Celan’ı özel yapan, kimliğinin merkezinde yer alan hakikate teşebbüs biçimidir. 1945 sonrası dünya kirlidir, gerçek hep belirsizdi belki ama artık imkansızdır. Aslında daha çok, gerçek parçalanmıştır. Celan ise aynı şekilde, aynaya bakamamaktadır. Bu onun, bakmak istememesi nedeniyle değil, aynayı yerinde bulamaması dolayısıyladır. Ayna kırılmıştır, ve çoğu kez, ayna saldırganlaşmıştır. Kırık gerçekliğin vahşi saldırganlığı söz konusudur artık. Parçalar keser, gerçeği gerçeğe düşürür, kan akıtarak kimliğe müdahalede bulunur. Celan nihilist değildir, Celan gerçeğe teşebbüs eder. Hatta, tek gayesi belki de gerçeğin kapsayıcı bütünlüğüdür. Ama gerçek bütünlüğünü sunmaz ona, akışkan da değildir, doğrudan parçacıklı ve keskindir. İşte bu, her şeye rağmen, önde tutulan aynanın, her seferinde müthiş bir şiddetle kırılması sebebiyledir. Bu yumruk dışarıdan gelir, içsel cumhuriyeti tüm vahşetiyle binlerce parçaya bölecektir. Anları, zamanları çoğaltacak ve kırarak bölecektir. Bu bükülmeler dahi gergindir, katı formlar ve donuk maddeler üzerindendir. Akışkanlığı sağlama çabası, şiire bulanma çabası Celan’ı var edecektir. Şiir tüm bu kaotik coğrafyaya inat, hakikate müziği getirecektir. Kendisi saf gerçeği vurgulamaya inatla devam edecektir. Bu inat, kırılgan bir kimlikte dengesiz bir yapı meydana getirir ama önemli mi bu? Önemli olan teşebbüstür. İnançsız ve umutsuz bir teşebbüs. Din yoktur, toplum kalmamıştır. Ama gerçek oradadır; oklarını, kırıklarını bana batırdığına göre, oradadır.

“Auschwitz sonrası şiir yazılamaz” diyen Adorno ne kadar doğru söylemişse, Celan işte o kadar zorla söyler şiirini. Ama şiir elbet ölecek değildir; akışkan bir ritim, kırık parçalar halinde katı ve keskin olsalar da, kendi ahengini üretecektir. Bu, hakikatin teşebbüsüne olan sıkı bağlılığın gerektirdiğidir. Formlara inat, bütünlüğe olan arzunun, kesik ve yetersiz materyaller toplamından üretileceğine dair inançtır. O, birlik hissine vakıf mıdır? Değildir, diyenler olacaktır. Ama bu tavır daha çok, biricik olan parçaların her birinde gördüğü hakikat kırıntılarını toplama gayretidir. Hakikat; işte bu halde bir akışkanlık kazanacaktır, birliğe ulaşacaktır. Bire ve kırık birlere olan teşebbüs, elbet bütüne götürecektir.

Paul Celan işte bu yüzden önemlidir.

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol