Tarzan'ın Önemine Dair


20 kitaptan fazla süren ve 100 milyona yakın satış rakamlarına ulaşan kitap dizisiyle ve zaman içerisinde sayısız oyun, çizgifilm, dizi ve sinema uyarlamalarıyla Tarzan, 20. yüzyılın en önemli edebiyat olaylarından biri kabul edilebilir. Herkes tarafından sevilmiş ve bu kadar tutulmuş bir eserin, öncelikle, Türkçeye daha önce çevirisinin yapılmamış olması bizim açımızdan şaşırtıcıydı ve bir an önce kollarımızı sıvayıp bu çeviri çalışmasına girmemiz gerektiğini fark ettik. 

Bir yayınevi tarafından, çok tutan bir kitabın çevirisinin gerçekleşmesini talep etmek kadar doğal bir şey olamaz elbet. Fakat Fihrist olarak bu kitabı çevirmek isteyişimizin arkasında tarihsel ve düşünsel öneme dair parçalar da olduğunu vurgulamak isteriz. 

Tarzan bir “bilinmez dünyaya davet” hikâyesidir. Bu bilinmez dünyada bizim türümüzden bir kahramanın, bambaşka yaşam koşullarını tecrübe edip bizden uzaklaşmasını ve bize bu vahşi doğayı, yani evini tanıtmasını okuruz hikâye boyunca. Bilinmez dünyaya davet teması, insanlık tarihi kadar eski bir anlatı temasıdır. Bunun yanında, Tarzan, aslında modern dünyanın son bilinmezini ortaya koyan ve modernist bir gözle “öteki”ni bu denli rahat bir şekilde inceleyen fazlasıyla kıymetli bir “son” metindir. Böyle bir “son” olmasını, elbet günümüz çerçevesinde, öteki dünyaların hikâyesini anlatan bilimkurgu metinleri üzerinden düşündüğümüzde, tam bir “son” olarak algılamak doğru değildir. Sonuçta dünyalararası seyahatlerde bu bilimkurgu metinleri olası “öteki”leri yaratarak kendimizi sorgulayabilmemizin kapılarını açmaya çalışmaktadır. 

Fakat bu “son”, öteki insanın, yani vahşi bir insansının olabilirliğinin son metnidir. İlk kitap çıktığında tarih 1912’dir ve bu tarih, denizaşırı imparatorlukların sömürgeciliklerinin zirve noktasına tekabül etmektedir. Bildiğimiz üzere, 1. Dünya Savaşı’nın en büyük nedenlerinden biri de bu çevre bölgelerdeki sömürgelerin paylaşımında yaşanan krizdi. Kısacası, 2. Dünya Savaşı’na kadar olan sürede artık öteki kavramının tamamen yok olduğunu görebiliriz. Sömürgelerin dağılması ve global dünyanın bir bütün olarak yeşermesiyle birlikte insan, artık her yerde aynı kıymette insandır. 

Bu konu tam anlamıyla bir antropoloji gündemidir: Öteki olan yabani insansı algısının, 20. yüzyılın başlarından itibaren ortadan kalkıp aslında fazlaca insan olmasını ve kendi içyapısında, medeni toplumlar kadar karmaşık sosyal ağlar oluşturduklarını gözlemleyen antropologlar tarafından yıkılmaya başladığını gözlemleyebiliriz. Fakat diğer yandan, Tarzan, modernleşememiş yerliler kadar bile insan değildir, o insan görmeden yetişmiş tam bir vahşidir özünde. Dolayısıyla bu ikili (binary) zıtlığı sonuna kadar hissettiğimiz bu metinde, aslında Modernizmin aşırılaşmış streotiplerini gözlemleyebiliriz. Benim yargım bu noktada, gerçek bir modernizm eleştirisi Tarzan gibi kült eseri incelemeden yapılamayacağı doğrultusundadır. 

Diğer yandan, günümüzün kolaycılığı olarak adlandırabileceğimiz “modernizm eleştirisi”, özünde ne kadar haklıdır? Gerçekten bir ayrım yok mudur bu iki dünya arasında, yerlilere kıyasla hiyerarşik açıdan daha kompleks değil midir modern dünya? Herhangi bir görecelilik üzerinden okuyamaz mıyız bu zıtlıkları? Bana sanki biraz kolaycılık gibi görünür bu “herkes eşittir ve eşit derecede derinliklidir” mottosu. Elbette farklı topluluklar kendi içinde özgün derinlikleri barındırır ama bu “aynılık” prensibi, özgünlükleri de boğacak nitelikte ve herhangi bir kıyası da reddedecek bağnazlıkta gibidir.

İşte tüm bu felsefi, sosyolojik ve kültürel tartışmalar açısından Tarzan biçilmiş bir kaftandır. Bunun sebebi, modern olmayan, toplumsal bağları bulunmayan bir vahşinin üzerinden bu derinlikli sorgulamaları yapabiliyor olmasındadır. Dil itibariyle Edgar Rice Burroughs, günümüz politik doğruculuğundan da nasibini almadığı için, kelimelerini doğrudan ve yargılar bir düzlemde seçmektedir ve bu, incelememizi daha geniş bir çerçevede yapabilmemize olanak verir. Ayrımcı, cinsiyetçi, ırkçı, şucu bucu… Tüm bu sıfatların yeşerdiği 60 ve 70’lere daha onyıllar vardır. Dolayısıyla, bu modern olan ve olmayan kıyaslamalarının alabildiğine özgür bir platformda ve “kırıcı” olmaktan kaçınılmadan yapılması, bir zihin pratiği açısından çok kıymetlidir. 

Elbette Tarzan açık dilli ve derin felsefi düşünceler hedeflemeyen ama kurgu yönünden olağanüstü başarılı bir kitaptır. Bu düşünsel açıdan “derinliksiz” kitap, bize tam da kolektif bilinci açık etmesi açısından inanılmaz bir fırsat verir. Zihinlerimizde yarattığımız toplumdışı öteki imgesinin en zıt uçta şekil bulmuş hâlidir Tarzan ve bu yüzden tüm toplumlar tarafından kolayca sahiplenilmiştir. Ama bir yandan, Tarzan eski modern ve medeni dünyanın son büyük kahramanlarından ya da vahşiliğiyle ve bizden olmayışıyla antikahraman olmasından dolayı, postmodern ve postyapısalcı eleştirilerin daima merkezinde olmuştur. 

Ek olarak dile getirmekte fayda vardır, Tarzan metinleri, empati yönü kuvvetli, vahşi olanın insani yönünü açık eden ve medeni toplum sorgulamalarının sıklıkla yapıldığı eserlerdir. Çünkü edebiyatta “öteki” kavramı çoğunlukla “biz”i eleştirmek için vardır. Dolayısıyla şu vurgu önemlidir: “Modernizmin savunusunu yapan edebiyat hiçbir zaman tam anlamıyla modernist değildi.” Evet, doğru okudunuz: Modernizmin ana kodları olan ikili zıtlıklar, medeni-vahşi gibi ayrımlar örneğin, ideal anlamıyla bu metinlerde yer almıyordu. Modernizmin ikili zıtlıklarını eleştirirken asıl modernist bir ikili zıtlığa gidilmesi de günümüz için oldukça önemli bir sosyal bilimler sorunudur. 

Son söz olarak, modernizmi anlamak, modernizmi bu denli eleştiren postmodern tutumu kavrayıp eleştirebilmek için Tarzan fazlasıyla kıymetli bir metindir. Toplumdışı bir vahşinin, ideal bir “öteki”nin son ve zirve temsili olan Tarzan’ı Fihrist Kitap olarak nitelikli bir çeviri ve editörlük çalışmasıyla Türkçeye kazandırmanın mutluluğu içerisindeyiz.

Ömer Alkan

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol