Chicago Blues – Elektro Gitar Sahnede Yerini Alıyor

Hemen sonuca geliyorum: Chicago Blues, Rock müziğine en fazla ilhamı veren tarzdır. Blues diye bahsettiğimiz türün bize en yakını Chicago Blues türüdür, daha öncesi bir gevşek, arkaik, yani tarih öncesi bir basitlik taşır. Onun da ruhu ayrıdır tabi, ama bir Delta Blues ile Chicago Blues arasında çok temel fark bulunur: ilki köylüdür, ikincisi şehirli. Biz de artık fazlasıyla şehirli olduğumuz için Chicago Blues’a gönlümüz kayar. Bazıları bu tarza urban – yani şehirli – blues ismini takar ama aldırmayın siz onlara, Şikago gelmiş Şikago gitsin.

Bu Zenci milleti nerelerdeydi, Birleşik Devletler’in hangi bölgesindeydi? Düşünelim. Tüm kıtaya bir şekilde dağılmış siyahi güruhu görürüz ama yoğunluk güneydeydi. Bizim emekçi kardeşler, kölelik geçmişi hatırlarsak, güneyin tarım arazilerinin olduğu civarda bulunurlardı. Bu güneyin batı şeridinde Mississippi Nehri civarında bulunan delta bölgesi ise en zor şartların yaşandığı ve siyahi yoğunluğun en yoğun olduğu yerdi. Müziği ve kültürüne anektodlarda bulunduğum Born in the Bayou yazısına dönüp şöyle bir bakabilirsiniz.

Büyük Göç ismiyle anılan olay 1920’lerde başlayıp 1930’lara kadar devam eder. Sebepleri, daha iyi koşullarda çalışabilmek, makineleşmeyle çiftçilerin işsiz kalması, ırkçılığın zıvanadan çıkması (ki sebebi ekonomiktir yine, beyazlar da fakirleşince sebebi zayıf zencilerde bulur) diyebiliriz. Bu sıkıntılar arasında 1927 yılında Büyük Mississippi Taşması denilen olay yaşanır, düşünün, zarar ülkenin bütçesinin üçte biri kadardır. 1 milyar dolar o zamanın değerlerinde, bugün için 1 trilyon dolara denk geliyor. 1929 yılında yazılmış, Led Zeppelin tarafından uyarlanmış When the Levee Breaks şarkısı tam olarak bu acıyı, yoğunluğu taşır bünyesinde. Bakabilirsiniz…

Yuvarlak yüzü ve sakin havalı duruşuyla Muddy Waters

Böylelikle göç akını şiddetlenir. Chicago şehri ise imkan bolluğu ve hızla gelişen büyük şehir olması nedeniyle önemli duraklardan biridir. Blues ruhu bu şehre girdiğinde kimlik değiştirir. Muddy Waters ismi Chicago Blues için oldukça önemlidir. Muddy Waters elektrik gitar dediğimiz, kısacası akustik gitarın amfi yardımıyla sesinin yükseltilmesi, yenilikle blues ruhuna önemli bir katkı yapmıştır. Şöyle desek yanılmayız sanırım, bu değişim blues’u sahneye çıkarmıştır. Önceleri köylü takımının kendi aralarında kültürünü anmak için sokak ortasında veya “lokallerde” çaldığı gitar, kimlik kazanarak ana enstruman olmuş ve sahnede blues ruhunu sergilemiştir. Elektrik demek, endüstri, şehirlilik, modernite, özgüven demek. Düşünsenize, ağlak ve kendi içine dönük olan bu müziğe bir reaksiyon-tepki gücü veriyorsunuz. Acıdan da bahsetseniz, tepki de gösterseniz bir özgüvenle söylüyorsunuz bunu. Blues asıl kimliğini buluyor, günümüze geldiği süreç içerisinde en büyük kırılmasını yaşıyor.

Muddy Waters tüm blues tarihinde böyle büyük bir yere sahip. İlk blues devi Robert Johnson sonrası ikinci değişim Muddy Waters sayesinde oluyor diyebiliriz. Dedik bile. Çünkü bu değişim öyle bireysel çapta değil, Muddy Waters’da çevresini etkileme gücü var. Etrafındaki yeni müzisyenleri yönlendirecek abi tavrı var. Neşeli, ki bu blues adamında kolay bulunan bir özellik değil. Güç sahibi, plak şirketleriyle arası iyi. Adı “Chicago Blues’un Babası” demiştik, evet onda bir baba duruşu var, hani “gel oğlum, kerata seni” duruşu. Hafif göbekli, mutlu ve bir yandan üretken. Böyle adamlar çevre oluşturur.

Haykırmaya her an müsait, Howlin’ Wolf 

Diğer yandan Howlin’ Wolf abimizi anmak istiyorum, havlayan kurt, onu daha iyi anlatacak ikinci bir sahne adı olamazdı. Asıl ismine de ihtiyacımız yok, Howlin’ Wolf. Muddy Waters isminin geçtiği yerde ikinci adam olarak anılır, ama benim gibi birçok kişi için asıl birinci adam odur. Onlar birbirinin omzunu döven cinsten muzip rakipler. Asıl rekabet ruhlarının temelindeki farklılık. Muddy Waters keyifliyse Howlin’ Wolf keyifli ama ani parlayan bir adam. Biri şehirli olmuş, diğeri, yani Wolf ruhunda doğallığı, aşırılığı ve yoğunluğu tutan adam. Blues ruhunun acılı ve alaycı, ama gerektiğinde haykıran, yoğunluğunu bir hamlede orta meydana akıtan haline sahip adam. Howlin’ Wolf kanaatimce rock ruhuna Waters’dan fazla katkı yapmıştır. Kendine hakim olamayan çıkışlar yapan, koca bir dev düşünün. Hırslı, dengesi olmayan, iyi ama kırıcı olabilen bir adam. Yoğun bir adam…

Yine de öncü Muddy Waters olur, İngiltere’ye geçerek “British Blues” denilen hareketi başlatır. Howlin’ Wolf da sonrasında Avrupa’yı turlar, İngiltere’deki hareketliliğe büyük katkısı olur. The Rolling Stones (ismini Muddy Waters’ın Rollin’ Stone şarkısından almıştır.), The Yardbirds, Led Zeppelin, Cream, Fletwood Mac gibi en önemli blues rock gruplarına vesile olurlar. Diğer önemli bir isim var ki, Buddy Guy, o da Chicago Blues tarzıyla tanınır. Buddy Guy’ın Blues rock tarihindeki yeri üzerine duygularımı dile getirmiştim, yazıya bakın, bekliyorum ben sizi. Geldiniz mi? Tamam. İşte böyle bir Buddy Guy İngiliz blues gitaristleri için efsane işlevi görür.

Böylelikle Psychedelic Rock kültürüne geçebiliriz. 60’ların bu İngiliz grupları kendilerini Psychedelic kültürün içinde buldular, ABD’li gruplardan ayrı bir yerde blues a daha yakınlardı. Ama yine de o aykırı ve özgün kültürden beslendiler. O zaman, Psychedelic Rock yazısında blues-rock dönüşümünü inceleyelim.

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol