Zirveler (Manowar – Mountains)

Bir ateş işçisi, gitarist Ross “the Boss” Friedman, seksenlerin başında basçı Joey DeMaio ile tanıştırılır. Yer Black Sabbath konserlerinden biridir ve aracı kişi Ronnie James Dio adında bir kudret amiridir. Dio dokunur bu hamur kıvamında cevhere ve iki ham demire su verir. Bu iki dağ gibi demir yığını kavrar birbirini bilekten ve geceli gündüzlü döver birbirini. Çeliğe dönecek bir hamura yakın kıvamda, Eric Adams adında bir ruh girer bu yığına, ses olur bu yığına ve bu sıradağ su katarak bir süre daha, bütünleşerek döver birbirini. Bir albüm, Battle Hymns, çok hızlı çıkar, neredeyse dayatmayla, aceleye getirilerek ama bir o kadar da büyük iştahla. Bir albüm daha hızla istenir ve Manowar büyük bir albümle dile gelir: Into Glory Ride.

Metal fanından öte yar, konser meydanından öte diyar olmaz der ekip ve destansı gücünü yalnızca kitlesinin önünde tüketir. Biraz da karı kız düşkünü, bira meraklısı denir onlara ama neyse ne. Bir albüm daha neredeyse yollarda birikir ve şahlanan bir kabartı yeri titretir. Tanrılar dağı parmakla gösterilendir artık, bileğin kudreti katıksız bir iktidar ve kutsiyet türetir. Manowar bir melodik zenginliktir fazlasıyla. Bunca yıllık tarihini ikiye ayırırsak ki öyledir, Manowar ürünleri içinde Ross the Boss etkisiyle işlenen ilk albümler ve diğer sahne şovu niyetine üretilenler diye keskin bir ayrım belirir.


İşte Sign Of the Hammer bu ilk dönemin zirvesidir
ve işte bu albümde de orta yerde
dağlar ve zirveler belirir

Mountains…

Öyle bir balad ki bu, bas gitar kendince söylentidedir, ritmi hafifçe alır eline ve sonuna kadar anlatıya verir kendini, söylentinin keyfine varır ve kaybeder ritmi mistik bir güzellemeyle seğirir. Ama ritmi tekrar yakalar ve bir daha anlatıya kendini verir. Elektrogitar müziği baştan alır ve kulağa masalsı kıvamda, tanrısalın kimliğini bilindik bir hikaye gibi işleyecektir. Eric Adams da bir o kadar yüksek ağıt tümcesine bular tınıyı, klavyenin desteğini arkasına alır ve artık destanın ruhuna sadıktır. Herkes bir noktada yüceye sadıktır ve ilham bu dağa olan imanın ırmak olup aşağı doğru akmasıdır. Her ritmik akışta bir ilham yakalar üçlü. Pek tabi, bu ses baterinin tok sağanağına karşı büyük bir açlıkla nehri yudumlamasıdır.

Eric denen bu sadık mürit tanrıya bular nefesini, efendim, yüceler yücesi bildiğim… Ey dağlar tepesi beyazdan suya karışan efendim, içtim seni ve bir ilhamla doldum. İşte sana ulaşabilecekliğim, tüm kudretimle sana kavuşabilecekliğim, en katıksız çığlığım ve işte sana geleceğim. Keskin bileğim, keskin ve tapınak bildiğim bileğim işte, sana geleceğim. Can yakar rüzgarın kum olup yüzü kesmesi, gözün gözü göremeyişi ve can yakar rüzgarın yular olup sırtıma düşmesi…
Sen kar soğuğu
bir avuç ve birkaç avuç sıkar içerim seni
Ben kınımda hazır kıta gövdesiyim bir metalin
zirveyi çalar rengi aşarım ve
tanrıya adağımdır bir gök mavi
Sen, sıvıda kararlı gök mavi
avuçlaşır rengin, avuçlaşır tenin içerim seni
ve sen şafak
rütbeni söker kırmızıya bular ve
en tepeye dikerim seni

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol