Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

İnsan ve Aslan - Doğum Öncesi Dönemde İnsan ve Hayvan Yavruları

İnsan, tüm yaşamı boyunca en hızlı gelişim sürecini doğum öncesi dönemde gerçekleştirir. Doğum öncesi sürecin gelişimsel yoğunluğu, hayvanlar âleminde de benzer şekildedir. Bu gelişim dönemine yapısal olarak bakıldığında, türlerin ayrıntılarını belirleyen faktörler dışında, ortak noktalar gözlemlenir.

Hayvan yavruları, tıpkı insanlarda olduğu gibi, genelden özele ve içten dışa doğru gelişim gösterir. Her iki âlemde de yavrunun oluşumu döllenme ile başlar, sırası ile zigot, embriyo ve fetüs aşamalarını geçerek doğuma hazır hale gelir. Hayvanlar âleminde iki tür döllenme görülür. Bunlar; dış döllenme ve iç döllenmedir. Sadece suda yaşayan canlılarda görülen dış döllenme, yumurta ve spermin vücut dışı bir ortamda döllenmesi sebebiyle bu adı almıştır. Dış döllenme ile üreyen canlılar, ortama çok sayıda sperm ve yumurta bırakarak, döllenme şansını arttırmaya çalışırlar. İç döllenmede ise -insanlar âleminde olduğu gibi- yumurta ve spermin döllenmesi, dişinin vücudunda gerçekleşir. Kuşlar, sürüngenler ve memelilerde iç döllenme görülür. İç döllenmenin oluştuğu ortam, daha az yumurtaya karşın çok sayıda sperm bulundurur.

Hayvan türlerinin bazılarında döllenme canlının içinde gerçekleşirken, gelişimin geri kalanı, dış ortamda devam eder. İç döllenme ve dış gelişim gösteren canlıların en bilinen türü, kuşlardır. Kuşlar, yavruları yumurtadan çıkmaya hazır olana kadar kuluçkaya yatarak, gelişimi vücut dışında devam eden yavruları için uygun sıcaklığı sağlarlar. İç gelişim gösteren canlılarda ise gelişim, döllenme sonrasında da devam eder. Yavru, annesi aracılığı ile beslenir ve dışkıları annesinin vücudu aracılığıyla atılır.

Aslan, tıpkı insan gibi iç döllenme ve iç gelişim gösteren bir memelidir. Aslanlar, hayvanlar âleminin kedigiller familyasına bağlıdır. Kedigiller familyasında, dişi vücudunda yumurtanın oluşumu çiftleşmeden bağımsız gerçekleşemez. Her bir çiftleşme, dişinin beynini uyarır ve tepki olarak yumurtalıklardaki yumurtaların oluşmasını tetikleyen özel bir hormon salgılanır. Dişi kedideki yumurtaların tamamen olgunlaşabilmesi için en az dört kez çiftleşmesi gerekir. Çiftleşme sayısı arttıkça kedinin gebe kalma ihtimali de artış gösterir.

Aslanlarda doğum öncesi dönem, yaklaşık olarak yüz on gün sürer. Bu sayı, insanlarda yaklaşık olarak iki yüz seksen gündür. Sperm ile birleşerek döllenen yumurtanın, annenin uterus duvarına (rahim duvarına) yerleşmesi insanda yaklaşık on bir ila on beş gün alır. Bu aşamadaki döllenmiş yumurtaya zigot adı verilir. Gelecekte gelişmiş bir insan yavrusu haline gelecek olan zigot, anne rahmine doğru yol almaya başlar. Yolculuğunun başlamasından yaklaşık bir gün sonra zigot, ilk bölünmesini gerçekleştirir. Hücre sayısı ikinci gün ikiden dörde; üçüncü gün dörtten sekize çıkar. Beşinci günden itibaren, cenin, artık blastosist adını alır. Yolculuğunun sonunda blastosist rahme ulaşır, yumurta kabuğundan çıkar ve rahim duvarına yapışır.

Aslanlarda ise, rahim duvarına tutunma sürecinde yavruların sağlıklı gelişmesi için hayati olan bir gelişimsel farklılık dikkat çeker. Genellikle bir aslan, üç yavruya aynı anda gebe kalır. Döllenmeden altı gün sonra, embriyolar rahim duvarına yapışmaya hazır hale gelir. Fakat; iki embriyo birbirine çok yakın olarak yerleşirse bu yakınlık yavruların gelişimlerini olumsuz etkiler. Bu durumun oluşturacağı hasarlardan kaçınmak için, blastosistler rahim kaslarının kasılmasını sağlayan bir salgı salgılarlar. Kasılmalar embriyoları ileri iterek, belli ve yeterli aralıklarla konumlanmalarına yardımcı olur. Bununla birlikte, rahim duvarına tutunan her bir blastosist, diğer blastosistlerin yakına yerleşmesini önleyen bir enzim salgılayarak gelişeceği ortamı oluşturmaya başlar.

Üçüncü haftanın sonunda, her iki türde de iç organların oluşmaya başladığı görülmektedir. Buraya kadar geçen gelişim evresinin nerdeyse tüm memelilerde benzer bir süreç izlediği kabul edilmektedir. Üçüncü hafta itibariyle, germinal dönemi tamamlayarak, embriyonik döneme giren insan ve aslan embriyosu, gelişimine daha yoğun şekilde devam eder. Hücrelerin gelişmesi için gerekli olan destek sistemleri oluşur. Destek sistemler; amnion, göbek kordonu ve plasentadır. Bu sistemler, doğumdan sonra işlevsiz hale geldiği için, anne vücudundan atılacaktır. Fakat, kediler için plasentanın doğum sonrası bir görevi daha vardır. Kedigiller familyasında dişinin, doğumdan sonra vücuttan atılan plasentayı yediği gözlemlenir. Plasentayı yiyen dişi kedinin vücudunda, süt oluşumunu tetikleyen bir hormon salgılanır. Ayrıca, vahşi doğada yaşayan hayvanlar için plasentanın yenmesi ve yeni doğan yavruların yalanarak temizlenmesi, kan kokusunun yayılmasını engeller. Bu şekilde, doğum sonrası güçsüz düşen anne ve savunmasız yavrular, avcılara karşın daha güvende olurlar.

Embriyotik dönemde canlı, üç hücre tabakası halinde gelişir. Bunların ilki, endoderm adı verilen iç hücre tabakasıdır. Bu tabakadan sindirim ve solunum sistemleri oluşur. Mezoderm, embriyonun orta tabakasıdır ve dolaşım sistemi, kemikler, kaslar, boşaltım ve üreme sistemlerini meydana gelir. Son tabaka olan ektoderm tabakası, sinir sitemi ve beynin oluştuğu tabakadır.

Aslanlarda, insanlarda görülenden farklı bir rahim gelişimine rastlanmıştır. Aslan embriyosu, hamağa benzeyen ve sallanabilecek kadar esnek bir yapının içinde gelişim göstermektedir. Üstelik, embriyo kalın bir yapı ile de korunmaktadır. Aslana özel olduğu düşünülen bu yapı, embriyoyu, anne aslan avlanırken yaşanan sarsıntılardan korumaktadır. Büyük avlar peşinde koşan aslanlar, birçok canlıya nispeten vahşi bir hayat sürer. Ceninlerin içinde büyüdükleri bu hamaklar, vahşi ortamın darbelerinden yavruları korumaktadır.

Doğum öncesi dönemin yirmi sekizinci gününe gelindiğinde, gelişmekte olan aslan embriyosu, doğum öncesi gelişim döneminin dörtte birlik bölümünü tamamlamış olur. Artık, insan ve aslan embriyolarında gözle görülen farklılıklar oluşmaya başlamıştır. Aslanın patilerindeki parmaklar ayrılmaya başlar ve her bir ayağında bulunan yedi adet hücre parçacığı ortaya çıkar. Bu hücreler gelişerek küçük yumuşak yastıklar halini alacaktır. Aslanlara has olan bu özellik, doğumdan sonraki dönem için hayati bir gelişmedir. Aslan patilerindeki bu yumuşak yastıklar, avlanma sırasında birer susturucu görevi görmesi ile bilinir. Böylece aslan, avına sessizce yaklaşabilmektedir. Yine bu dönemde, aslanın ayağında yoğun bir sinir ağı gelişmeye başlar. Aslan için ayağının sahip olacağı hassaslık çok önemlidir. Bu sayede, avların çıkardığı en ufak titreşimleri bile algılayabilecektir.

Aslanlarda oluşan en kuvvetli duyulardan biri de, işitme duyusudur. Bir aslanın kulağında otuz adet kas bulunur. İnsanlardaki kulak kası sayısı ise, sadece altıdır. Aslanların sahip olduğu bu özellik, onlara, kulaklarını yüz seksen derece döndürebilme ve sese odaklanabilme olanağı sağlamaktadır. Aslanlar, işitme kasları bakımından zengin bir yapıya sahip oldukları gibi, işitme sinirlerinin çokluğu bakımından da insanlar ile ciddi farklılık gösterir. Kedigiller familyasının işitme sinirlerinde, insan türünün sahip olduğundan yirmi bin fazla lif bulunur. Bu lifler sayesinde, bir ev kedisi dokuz metre uzaktan bir farenin adımlarını algılayabilir.

Aslanlar için diğer bir hayati gelişim, burunlarında gerçekleşir. Doğum öncesi dönemde ceninin burun derisinin altında yoğun bir sinir ağı gelişir. Burnunun yüzeyinde ise, bıyıklarının çıkacağı yerler belirginleşmeye başlar. Aslanların bıyıklarının kökleri, diğer tüylerinin köklerine nazaran üç kat daha derine kadar inmektedir. Her bir bıyık telinin etrafı sinirlerle çevrilidir. Bıyık tüylerinin etrafındaki sinirler, kedigiller familyasına son derece hassas bir duyu becerisi kazandırmaktadır. Sadece bıyıklarında bulunan tüyler değil, vücudunun diğer bölgelerinde bulunan tüylerin de aslanlar için önemli işlevleri vardır. Gelişmekte olan kedilerin ön bacaklarının arka kısımlarında, karpal tüy denilen tüyler çıkmaya başlar. Bu tüylerin, bazen insan ceninlerinde bile çıktığı görülmüştür fakat, insan yavrularında bu tüyler, doğum gerçekleşmeden önce dökülürler. Bu karpal tüylerin aslanlardaki işlevi ise, avlanırken kendi konumları hakkında onlara bilgi vermesidir.

Aslanlar, insanların görebilmesi için gerekli ışığın altıda birinde görebilmektedir. Aslanların sahip olduğu görüş farklılığında, gözlerinin büyüklüğü önemli bir yer tutar. Bu sayede aslan gözleri, insanınkilere nazaran daha fazla ışık toplar. Fakat, bu görme farklılığını etkileyen önemli bir özellikleri daha vardır. Aslan ceninin göz yapısında, insanlarda olmayan bir katman fark edilmiştir. Bu katman, retinanın arkasında bulunur ve ışığı yansıtan bir özelliğe sahiptir. İnsanlarda olmayan bu göz katmanı bir ayna işlevi görerek, gelen ışığı alıcı hücrelere yansıtır. Bu, aslanların algıladıkları ışık miktarını iki katına kadar arttırır. Yansıtmayı sağlayan hücre katmanı, aynı zamanda aslanların gözlerinin parlamasının da ana sebebini oluşturur.  

Doğum öncesi gelişim dönemi, canlıların dünya hayatına hazırlık yolculuğudur. Anne rahmindeki gelişim ilerledikçe, insan yavrusu hareket etmeye başlar. İnsan yavrusunun ilk hareketleri, gebeliğin dokuzuncu haftasından itibaren fark edilebilinir seviyeye ulaşır. Bunlar; kol, bacak ve ellerindeki çok hafif hareketlerdir. Gelişimin ilerlemesi ile yavrunun gözlerini kısabildiği ve alnını kırıştırabildiği gözlemlenir. Artık insan yavrusu, esner, gülümser, parmak emer, ağlar, hıçkırır ve tekme atar. Dişi aslan rahmindeki yavrunun ise, gebeliğin ellinci gününden itibaren, doğum sonrası davranışlarının benzerlerini sergilediği gözlemlenir. Aslan ve insan yavruları, rahimde nefes almanın küçük denemelerini yapar. Eğer ağızlarını açtıklarında amniyon sıvısından yutarlarsa, hıçkırmaya başlarlar. Bu hıçkırık, aynı zamanda reflekslerinin çalışıyor olduğunun işaretidir. İnsan yavruları on yedinci haftadan itibaren, göbek kordonu ile oynamaya, onu yakalayıp tutma, sıkma ve bırakma hareketleri göstermeye başlar. Aslan yavrusu ise, gelişiminin ilerlemesiyle, pençeleyi ağıza sürme hareketini gerçekleştirir. Bu, aslanların doğum sonrasında sıkça kullanacakları temizlenme hareketinin basit bir örneğidir. Kedigiller familyasının üyeleri, hayatlarının yaklaşık altı da birini temizlenerek geçirir. Dillerini kullanarak, avlanma öncesinde vücutlarında bulunan tüm koku ve kanı temizleyerek avlarının onlarını fark etmesini önlerler.

Aslan yavruları doğum öncesi gelişim döneminin dörtte üçlük kısmını tamamladıklarında, dillerinde küçük dikenler çıkmaya başlar. Bu dikenler, avların etlerini kemiklerinden sıyırmasına yardımcı olacaktır.

Aslanların yaşamı için hayati gelişimlerden bir diğeri ise, yavrunun gırtlağında gerçekleşir. Dil kökünü gırtlağa bağlayan kemiklerin yapısı insanda konuşmayı sağlarken, aslanda kükreyebilmeye yardımcı olur. Aslanın sahip olduğu kemikler, gırtlağın daha da aşağıya inmesini sağlayan esnek bir yapıdadır. Aslan kükrediğinde, hava titreşim için daha uzun bir kavuğa sahip olur. Böylece, çok daha tok ve kalın bir ses ortaya çıkar. Aynı familyadan olmalarına rağmen, ev kedilerinde gırtlak yapısı daha farklıdır. Kedilerde dil kemiği tamamıyla serttir. Bu nedenle, kedi nefes alıp verdiğinde, kemikler titrer ve ses telleri mırıldanma seslerini çıkartır.  

Aslanın doğumuna yaklaşık elli gün kala, tüyleri kumral renge dönüşür. Bu değişim, vahşi hayatta gizlenmelerini sağlar. Aslanların dişleri, insanların dişleri gibi iki sıra halinde gelişim gösterir. Aslan yavrularının diş tomurcukları, doğum öncesi dönemde belirgin şekilde ortaya çıkmıştır.

Dişi aslan doğum zamanı yaklaştığı zaman, sürüden uzaklaşarak, üç gün kalabileceği gölgelik bir yere gider. Erkek aslanlar genelde yavrulara karşı saldırgan bir tutum içinde olduklarından, yavrular, bu üç gün boyunca anneleri tarafından korunacaklardır. Doğumdan yaklaşık altı hafta sonra ise, aslanlar sürüye katılabilecek olgunluğa erişmiş olur.

Aslanlar, hayvanlar âleminin sosyal yaşam süren üyelerindendir. Bir topluluk halinde yaşarlar ve doğum sonrasında gelişimsel olarak korunmaya ihtiyaç duyarlar. Aslanın korunmaya olan ihtiyacı, insana nispeten çok daha kısa sürelidir. Bir aslanın doğum öncesi gelişimini gözlemlediğimiz zaman, bu süre boyunca vahşi hayatın tüm gereklerine adapte olabilecek hayati fonksiyonlar geliştirdiğini görürüz. İnsan ise, öğrenmeye ve gelişmeye açık olarak hayata gelir. İnsanın, yaşamı boyunca göstereceği davranışlar, doğum öncesinde başlayan ve sonrasında da devam eden beyin ve sinir sistemi gelişimi ve çevresel faktörlerin toplamı -hatta daha fazlası- ile şekillenecektir.

Nitelikli, bilgi içeriği yüksek, akademik ya da yorum içeren kapsamlı yazılar… Bu başlık altında kıymetli yazarların ve akademisyenlerin özel, kısa ya da uzun, alana özgü metinlerini bir arada bulabileceksiniz. Fihrist olarak idealist bir bakış açısıyla nitelikli metinler ortaya koyma arzusundayız. Dolayısıyla, bu başlık, sizler için geniş bir arşiv oluşturma niyetinin ürünü. Yararlanmanız dileğiyle…

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol