“Bıçakçı, tabiri caizse cümlelerini mükemmele ulaştırıp insandan ve toplumdan koparacak kadar lümpendir; buna karşın bizi kısa romanlardaki bohem ve yalnız adamlardan, özgür ve güçlü kadınlardan kurtaracak kadar da toplumcudur (!).”

Barış Bıçakçı Neden Önemli

“Benim varmaya çalıştığım yer galiba, güzel ama hiçbir işe yaramayan cümleler ile dolu bir yer. Kullanılamayacak kadar güzel cümleler yazmak istiyorum.”

Barış Bıçakçı edebi yazışmaların içerdiği Kurbağalara İnanıyorum kitabında böyle naif bir söz etmiş. Bu sözün altında aydın değil, sanatçı olmak istenci yatmaktadır. Bulunduğumuz coğrafya değer üreten yazarını, yüklü bir gemiyi ortasına çeken girdap misali ister istemez toplumsal faydacı bir çizgiye çekme eğilimindedir. Bıçakçı hakkında da literatür taraması yapıldığında, kitaplarında Lefebvre’nin şehir hakkından tutun da neredeyse Marksist bir metin okumasına kadar ideolojik sapmalar görülmektedir. Sağ olsun hazretleri de kendi hayatı hakkında kitapları dışında hiçbir ipucu vermediğinden “metnin dışında” bir anlam bulamayız. Kaldı ki kitaplarında karakterlerin sınıfsal durumları ve habitusları estetik bir şekilde işlenmiştir. İlk kitabı Herkes Herkesle Dost Gibi kitabında dahi bunun keskin örneklerine rastlarız:

“Kucağınızda tutarken çocuklarınızı, kucağınızda tutuyordunuz bütün belirsiz umutlarınızı. Daha büyük bir mutfak? Yeni bir çamaşır makinesi? Çocuğunuz için iyi bir meslek? Birkaç torun? Yoksa bir yazlık mı? Herkes ister bunları; ister, isteyecek bir şeyi olmazsa mutsuz olan herkes.”

Yani Bıçakçı, tabiri caizse cümlelerini mükemmele ulaştırıp insandan ve toplumdan koparacak kadar lümpendir buna karşın bizi kısa romanlardaki bohem ve yalnız adamlardan; özgür ve güçlü kadınlardan kurtaracak kadar da toplumcudur (!). Bizi modern romanlardaki diyalektik fasit dairelerden kurtarıp devasa bir kürenin içine hapseder. O küre bazen “sana doğru yuvarlanan yumağın kedisidir” bazen de “seccadeye çengel iğne ile tutturulmuş tespihin imamesiyle beraber tek tek kendisidir.” Semantik bir küreden değil basbayağı topolojik bir küreden bahsediyorum. Sınırsız göz dairesinden oluşmuş bir küre. Bu gözler, eşyanın ve insanın en küçük detayını bir cümlede devleştirir. Buna ek olarak daha önce Türkçe’nin imge setinde yer almayan imgeler kazandıran ifade gücüne de gebedir her daim. Sinema çağında, anlatımda betimlemenin önemi azaldığı düşünülse de Bıçakçı öyle bir kompozisyon kurar ki bir nevresim düğmesi sırrı çözdürür. Kamera hep doğru zamanda doğru yeri gösterir. Bıçakçı önce absürd durumu verir sonra onu mantıklı bir ilişki içinde açıklar. Bu dinamik sayesinde, okuduğunuz ne postmodernin anlam yıkımına maruz kalır ne de modern anlatımın kalıplarına sıkışır.

Barış Bıçakçı önemlidir. Sadece günümüz çağdaş yazarlarının değil, bütün Türkçe edebiyatın kadrosunda sarsılmaz bir yeri olduğu için önemlidir. Önemlidir de, peki kimdir Barış Bıçakçı? Türk Salinger mı, gösteri toplumunda bir münzevi mi? İnzivası, toplumsal ve dünyevi sorunlara karşı bir sırt çeviri değil aksine onları güncel(in) sığlıktan kurtarıp güçlü imgeler ve anlatımlarla ele almasını ortaya çıkarmaktadır. Son kitabı Tarihi Kırıntılar’da: “Şiir, edebiyat, sinema bize kim olduğumuz hakkında son derece kullanışlı yanlış cevaplar sunarlar. Şiiri yazan ya da okuyan kişi olarak imgemiz ile gerçek hayattaki halimiz arasında hep bir fark vardır. Bu farkı kâh o yandan kâh bu yandan kapatmaya çalışırken kendimiz oluruz” der. Kendisi, kendisini saklayarak adeta bize yanlış cevaplarla yetinmemizi öğütlemektedir.

Barış Bıçakçı’nın yazdıkları biçim olarak analitik, şiirsel ve aphorise’dır. Konuları politik, minimalist, mistik, realist ve romantiktir. Karakterleri ise hem vardır hem de yoktur. Bunca oksimoronik sarkacın yarattığı potansiyel enerji de hakikate ulaşma çabasında yakıt olarak kullanılabilir. Ve işte Barış Bıçakçı bu yüzden önemlidir.

 

 

Bülten'e Üye Ol

Fihrist Kitap Çalışmalarından Haberdar Ol